Cumartesi Anneleri 1041. Haftada: Gözaltında Kaybedilen Kadınların Akıbeti

Cumartesi Anneleri, 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü’ne denk gelen 1041. hafta buluşmasında, gözaltında kaybedilen kadınların akıbetini sordu. 1995 yılından bu yana sürdürülen bu oturma eylemi, Galatasaray Meydanı’nda yıllardır adalet arayışının simgesi haline gelmiş durumda. Ancak, yıllar içinde baskılar artarken, devletin zorla kaybetmelere yönelik kayıtsızlığı da derinleşmeye devam ediyor.

8 Mart ve Kadınların Direnişi

Cumartesi Anneleri adına açıklamayı okuyan Besna Tosun, 8 Mart’ın kadın mücadelesindeki tarihsel önemine vurgu yaptı. 8 Mart’ın sadece bir kutlama günü değil, kadınların eşitlik, özgürlük ve adalet için verdikleri mücadelenin sembolü olduğunu hatırlatan Tosun, “Biz de erkek egemen sistemin kadınlara dayattığı sınırlara ve biçtiği rollere itiraz eden kadınlarla dayanışma içindeyiz” dedi.

Tosun, Türkiye’de devletin kadınları korumak yerine bizzat şiddetin faili haline geldiğini belirterek, “Devlet eliyle işlenen suçlar cezasız bırakıldıkça, şiddet bir politika olarak sürdürülmeye devam ediyor” ifadelerini kullandı. Kadınların barışçıl gösteri hakkının engellenmesine de değinen Tosun, İçişleri Bakanı ve valilere seslenerek 8 Mart gösterilerine yönelik yasakların kaldırılması çağrısında bulundu.

Gözaltında Kaybedilen Kadınlar ve Mirik Katliamı

Cumartesi Anneleri, bugüne kadar gözaltında kaybedilen 19 kadının akıbetinin açıklanmasını talep etti. Bu kadınlar arasında Hatun Işık, Yeter Işık, Elif Işık, Gülizar Serin ve üç yaşındaki kızı Dilek Serin de bulunuyor. Özellikle Mirik Mezrası’nda yaşananlar, zorla kaybetme suçlarının en ağır örneklerinden biri olarak tarihe geçti.

23-24 Eylül 1994’te Dersim’in Gökçek Köyü Mirik Mezrası’nda gerçekleştirilen askeri operasyon, Tuğgeneral Yavuz Ertürk komutasındaki Bolu Dağ Komando Tugayı tarafından yürütüldü. Operasyon sırasında Serin ve Işık ailelerinden yedi kişi gözaltına alındı. Köy halkı, operasyondan sonra mezraya döndüğünde evlerin bombalandığını ve yakıldığını gördü. Ancak gözaltına alınan aile fertlerinden bir daha haber alınamadı.

Operasyon sonrası köye dönen Ali Işık da kayıpları aramak için Mirik’e gitti ve bir daha geri dönmedi. Günler sonra, 8 Ekim 1994’te, Ali Işık’ın cansız bedeni Gökçek Karakolu’nun yakınlarında bulundu. Başı ezilmiş, bedeni çıplaktı ve adli tıp raporuna göre ateşli silahla öldürülmüştü.

Devletin Suskunluğu ve Cezasızlık

Mirik katliamının ardından aileler, hukuki yolları tüketerek adalet arayışına girdi. TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu ve Tunceli Cumhuriyet Başsavcılığı’na başvurular yapıldı. Ancak savcılık, olay yerine bile gitmeden dosyayı “faili meçhul” olarak nitelendirerek kapattı. TBMM İnsan Hakları Komisyonu ise aileye, “kayıp kişiler hakkında herhangi bir bulguya ulaşılamadığı” yönünde bir cevap verdi.

2004 yılında avukat Hüseyin Aygün, dönemin Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök’e açık mektup yazarak, Bolu Komando Tugayı’nın ve komutanlarının yargılanmasını talep etti. Ancak tüm hukuki girişimler sonuçsuz kaldı. Türkiye’de zorla kaybetmeler, yargısal bir cezasızlık politikasıyla korunmaya devam etti.

Cumartesi Anneleri’nin Direnişi ve Adalet Talebi

Cumartesi Anneleri, gözaltında kaybedilen kadınların akıbetinin açıklanması ve sorumluların yargılanması için yetkililere bir kez daha çağrıda bulundu. “Kaç yıl geçerse geçsin; tüm kayıplarımız için adalet istemekten vazgeçmeyeceğiz” diyen aileler, özellikle Dilek Serin, Gülizar Serin, Hatun Işık, Elif Işık, Yeter Işık ve diğer kayıplar için mücadeleyi sürdüreceklerini belirtti.

8 Mart vesilesiyle barış mesajı veren Cumartesi Anneleri, “Kadınlar barış istiyor! Cumartesi Anneleri/İnsanları barış istiyor!” diyerek eylemlerini sonlandırdı.

1041 Haftadır Süren Bir Direniş

Cumartesi Anneleri’nin 1041 hafta boyunca sürdürdüğü mücadele, adalet, hakikat ve hesap sorulabilirlik talebinin sembolü olmaya devam ediyor. 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü’nde gerçekleştirilen bu buluşma, sadece kayıpların akıbetini sormakla kalmıyor, aynı zamanda devletin şiddeti teşvik eden politikalarına karşı bir direniş hareketi olarak varlığını sürdürüyor.

Cumartesi Anneleri, hakikat ve adalet için yürüttükleri bu mücadelenin, unutulmaya terk edilen kayıplar için bir ses olmaya devam edeceğini vurguluyor.


Kaynaklar: Cumartesi Anneleri Açıklamaları, İnsan Hakları Derneği (İHD) Raporları, Mirik Katliamı Dosyaları, TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu Belgeleri, Av. Hüseyin Aygün’ün Açık Mektubu