Bundan Sonrası Tufan

Ahmet Oktay, bir ÅŸiirinde şöyle der: “Cinayetten korkunç olan, cinayete alışmak. Ölüm doÄŸallaşınca çünkü, onanır zorbalık da…”

Son süreçte öyle çok ÅŸey oldu ki bu diyarda… Bazılarımızın, “KeÅŸke ölseydim de görmeseydim!” dediÄŸi acılar, zulümler, kıyımlar yaÅŸandı.

Dünya tarihinin en büyük deprem felaketlerinden biri geldi başımıza ve o depremde on binlerce insanımız, günlerce kurtarılmaya gidilmeyerek enkaz altında çığlık çığlığa ölüme terk edildi. Bu vahşi terk edilişi eli böğründe çaresizce izlemek zorunda kalan milyonlarcamızın ruhu da onlarla birlikte göçük altında kaldı.

Bu büyük felaketten sonra süratle baÅŸkalaÅŸtı Türkiye toplumu… Zaten çoktan baÅŸlamış olan kangren, birkaç ay içinde son hızla bütün organizmaya yayıldı.

Tam da Ahmet Oktay’ın ÅŸiirindeki, “cinayetten daha korkunç olan” ÅŸey gerçekleÅŸti… On yıllardır Ermeni, Kürt, Rum, mülteci, lgbtiq+, kadın, çocuk, hayvan, doÄŸa katliamlarıyla yavaÅŸ yavaÅŸ cinayete alıştırılan toplum, yüz bin kiÅŸilik bu toplu cinayetin bizzat tanığı, hiç çaresiz seyircisi yapıldıktan sonra cinayeti doÄŸallaÅŸtırdı; zorbalığı resmen onadı!

Acıyı taşımaya yüreÄŸi, zalimle dövüşmeye bileÄŸi, insan olmak için dileÄŸi yetmeyen kifayetsizler, nefrette buldu çareyi…

Depremin öncesinde, yine de nispeten idare edecek kadar vicdan merhamet sahibi bir kesim vardı; o kesim artık ufacık kaldı.

Kimse kimseye acımıyor artık…

Mazlumu bile, gücünün yettiğine abanıyor.

Herkes, sadece nefret ettiğine kıymak için yaşıyor.

Ve herkes birbirinden nefret ediyor!

Bir avuç kelaynak hariç herkes son hızla kirlendi; birinciliği de sözde en duyarlı olmaları gereken bir kısım ezilenlerle sol muhalifler aldı.

Seçimde kendilerinin adayına oy vermeyen depremzedelere beddualar yağdırıp, yaptıkları yardımları ağza alınmayacak küfürlerle ve zehir zıkkımlarla haram edecek kadar kirlendiler!..

Bu derece insanlıktan çıktılar!..

“Kör olsaydım da görmeseydim!” dediÄŸimiz ÅŸeyler gördük; “Ölseydim de duymasaydım!” dediÄŸimiz ÅŸeyler duyduk.

Biz, toplum olarak artık başka bir şey olduk.

Cinayete alıştık, doğal olmayan ölümleri doğallaştırdık, zorbalığı resmen onadık, cinayetten daha korkunç olan şeye dönüştük.

Her türlü yozlaşmışlık, ilkesizlik, ahlâksızlık, satış, komplo, iftira, linç mübah artık.

Sadece insan ilişkilerinden bahsetmiyorum. Koskoca bir başkanlık seçimi süreci böyle geçti.

Mafya babalarını halk kahramanı ilan ettik. İfşalar, porno kasetler, komplolar, iftiralar, linçler havada uçuşurken alkış tuttuk.

Karşımızdaki kitleye karşı yüz yıldır kullandığımız aşağılayıcı ve ötekileştirici dili daha da ağırlaştırdık. Onların güvenini kazanmak için en ufak bir şey yapmamakla kalmadık, asrın felaketindeki üç kuruş yardımımızı başlarına kaktık.

Kılıçdaroğlu, beyaz toroslularla ittifak kurduğu yetmezmiş gibi; aylarca kendisine umut bağlattığı Kürt halkını, son dakikada üç tane ırkçı faşistin oyu için sattı.

Kürt halkı ve önderleri, bu ağır satışı bağırlarına taş basarak görmezden gelip kabullenmek durumuna düştü.

Sonuçta Reis yine başımıza kaldı. Dünkü son oylama esnasında seçmenleri, “Tabutlarına son çiviyi çakıyoruz!” diyorlardı bizim için…

Bilmiyorlardı ki çoktan birer zombi olmuÅŸtu çoÄŸumuz… Tabuta hiç ihtiyacımız yoktu…

Depremzedelere beddua edebilecek; iÅŸlerine gelmeyen herkesi kirletebilecek; sözde savundukları her deÄŸeri çiÄŸneyebilecek; kendileri gibi düşünmeyen, gerçekleri söylemeye cesaret eden, onların adayına “kral çıplak” diyen herkesi ajanlıkla yaftalayabilecek kadar insanlığını yitirmiÅŸ zombiler olmuÅŸlardı…

Ä°nsan kılığında organizmalarla dolu artık sokaklarımız… İçindeki insanı öldürmüş birer kabuk olarak dolaşıyorlar ortalıkta… Birer kabuk olarak konuÅŸuyor, birer kabuk olarak yaşıyorlar.

Hem de öldürdükleri insanlıklarının yerini her türlü ilkesizlikle, yozlaÅŸmışlıkla, nobranlıkla, hasetle, kinle, nefretle, fitneyle, fesatla doldurmuÅŸ kabuklar olarak… Çatlaklarının arasından irin sızıyor.

Bu süreçte ben de her zamanki gibi o irinlerden nasibimi aldım elbette…

Neyse ki karşılaÅŸtığı her kötülük karşısında çığlık çığlığa isyan ederek kendini parçalayan kadın deÄŸilim artık. Åžimdi düşünüyorum da o zamanlar karşımdakilerin içinde her ÅŸeye raÄŸmen bir insan bulunduÄŸunu zannedip, o insana sesleniyormuÅŸum. Sonunda tamamen anladım ki onların içinde insanlığın kırıntısı bile yokmuÅŸ. Onlar, içlerini irinle doldurmuÅŸ olan birer yürüyen kabukmuÅŸ… Birer zombiymiÅŸ…

Bu ülke artık bir zombiler ülkesi!

Bu ülkede insan kalmaya çalışanlar artık şarkıdaki gibi, ellerinde kandil, gözlerinde mendil vefa arıyorlar! Dost arıyorlar! Kimsesizliklerine kimse olacak yoldaş arıyorlar! Ama çok nadiren buluyorlar.

Hiç kimse, kendini allayıp pullayıp pazarladığı kiÅŸi deÄŸil… Herkes “-mış gibi” yapıyor.

Herkes birbirine yoldaş diyor; ama kimse kimsenin yoldaşı olmuyor.

Kimse kendinin bile yoldaşı olmuyor. Herkes her fırsatta kendine ihanet ediyor.

Ne diyor Ahmet Oktay: “Cinayetten korkunç olan, cinayete alışmak. Ölüm doÄŸallaşınca çünkü, onanır zorbalık da…”

Cinayetten, hıyanetten, kıyametten, felaketten, rezaletten daha korkunç olan, onlara alışmak…

Türkiye toplumunun bütün halkları ve inanç ya da ideoloji kesimleri, bu son deprem ve seçim sürecinde ne kadar kötülük; insan onurunu kirleten, ruhunu ezip iğdiş eden tutum ve davranış varsa hepsine alıştırıldı.

Seçimin sonucu, zorbalığın bütün toplum tarafından resmen onanması oldu.

Bundan sonrası tufan.

Rabia MÄ°NE
Latest posts by Rabia MÄ°NE (see all)