Siyasetin en kabul gören tanımlarından biri, onu bir iktidar mücadelesi olarak tanımlayanıdır. Hemen belirtmek gerekiyor ki, siyaseti tanımlarken kulanılan bu iktidar (kavramı), bir siyasi partiyi, onun hükümetini, Bakanlar Kurulu’nu ya da sadece TBMM’deki sandalye çoğunluğunu ifade etmiyor. Aksine, tüm bunları kapsadığı gibi, aynı zamanda, topluma, toplumsal kurumların, süreçlerin tamamına yayılan bir iktidarı ve ona dair bir mücadeleyi de ifade ediyor. Bu iktidar mücadelesinin ekonomik bir boyutu olduğu kadar, sembolik (değer, anlam vb.) bir boyutu da var. İktidar mücadelesi adını verdiğimiz bu mücadelenin, sembolik bir mücadeleyi, yani değerler, semboller, kavramlar ve anlamlar dünyasındaki bir mücdeleyi içerdiğini de unutmamak lazım.
Koca bir yılın son hafta sonunu yaşadığımız şu saatlerde, sizleri siyaset bilimi dersiyle taciz etmeye hiç niyetim yok; o yüzden elimden geldiğince, mevzuyu kısa kesmeye çalışacağım. Sadece şunu söyleyeyim, siyaset sadece seçimler, asgari ücret, vergiler, başkanlık sistemi vb. değildir; semboller dünyası da, Siyasalın Kıyısında başlıklı kitabında Rancier’in, temelinde uyuşmazlık kavramının yattığını söylediği siyaseti anlamak için hayli önemlidir. Yukarıdaki paragrafta çok kısaca özetlemeye çalıştıklarımdan yola çıkarak siyasete dair kolay yollu bir tanım üretmeye çalışayım. Bunun için cebimde iki temel kavram var; biri uzlaşmazlık (iktidar mücadelesi bunun üzerine bina olur) diğeri de semboller, anlamlar ve değerler -ki iktidar mücadelesi en çok da bu alanda cereyan eder. Bir (siyasallaşmış) sembol olarak yılbaşı mevzuu tam da buraya denk düşüyor.
İzninizle, şu Cebimdeki Kelimeler’den hareketle bir siyaset tanımı yazayım: Siyaset, yeni yıla girişle ilgili tavrımız, bu teknik durumla ilgili ürettiğimiz değerler, anlamlar, semboller ile ilgili bir uyuşmazlık ve buna dair bir iktidar mücadelesidir.
Eminim bu tanım, benim, Siyaset Bilimine Giriş dersinden bütünlemeye kalmama neden olurdu; ama inanın, bu tanım kesinlikle ve kesinlikle yanlış değil; sadece eksik, o kadar!
Konu semboller olunca kültürden bahsetmemek olmaz. O sembolün siyasallaştırılması sürecinde devreye, yine o toplumun kültür kodları girer. Teknik bir konuyu, yani dünyanın kendi ve dünya etrafındaki dönüş süresinin hesaplanma tekniği ile ilgili bir durumu (yılbaşını), siyasetin tanımı içerisine taşıyabilmemize izin veren de onun bu sembolikniteliğidir. Yılbaşı tartışması, artık, dünyanın güneş etrafındaki dönüşü ile ilgili teknik bir tartışma değil; Türkiye’ye özgü siyasi bir tartışmadır. Onu bu coğrafyaya özgü bir siyasi tartışma, bir iktidar mücadelesi haline getiren, Türkiye’ye özgü bir siyasal simge, değerden yola çıkarak üretilmiş olmasıdır.
Tıpkı, tıp bilimini ilgilendiren bir kavram olarak kürtajın teknik bağlamından koparak Amerikan toplumunun siyasal tartışmalarının odağında yer alması gibi; Osmanlı’da fesin resmi bir başlık olarak kabulündeki gibi; Cumhuriyet’in fes yerine şapkayı getirmesindeki gibi; Arap harflerinden Latin harflerine geçişte, 70’li yılların erkek bıyık modalarında, Türk solunda parka ve postalın sembolik anlamlarında olduğu gibi. Tüm bunlar, tıpkı yılbaşı gibi, o toplumun kültürel kodlarından üretilmiş, semboller üzerinde yürütülen birer iktidar mücadelesi pratikleridirler. Hobsbawm’ın buna benzer bir örnek olarak Evrim Teorisi’ni verdiğini hatırlıyorum. En pozitif bilim bile, konjonktür uygun olduğunda siyasallaşabilir velhasıl.
Listeyi uzatmak mümkün; ancak önemli olan nokta şu ki;siyaset, semboller üretmeyi, bunlar üzerindeki bir tartışmayı, uzlaşmazlığı bu anlamdaki bir iktidar mücadelesini de içerir. Dün fes nedeniyle II. Mahmut’un lakabının “gâvur padişah”a çıkmasına sebep olan siyasal mücadele, tartışma, anlamlandırma süreçleri, bugün de yılbaşı için geçerlidir: “Yılbaşı bir gavur adetidir!” ve “Müslüman yılbaşı kutlamaz!” “Yedi Hıristiyan bir danaya ortak girmedikçe çam ağacı süsleme!” Unutmayalım, siyasetin doğasını, muhtevasını dikkate almadıkça, II. Mahmut’tan bugüne çekilen çizgiyi, düşünsel hattı anlatabilmek de mümkün değildir; ne yazık ki, ne dünyanın dönüşü ve takvim ile ilgili bir teknik tartışma ne de İslam ve yılbaşı ile ilgili teolojik bir tartışma bunu açıklayabilir. Nasıl kutladığınız, nasıl eğlendiğiniz, 31 Aralık gecesi neler yaptığınız hiç ama hiç önemli değil; önemli olan bu konudaki tavrınız, aslında siyasetle hiçbir alakası olmayan bu güne yüklediğiniz anlamdır ki, onu siyasal bir tavır, bir siyasal eylem haline getirir. İşte tam da bu çerçeveden baktığınızda, yılbaşı kutlamak ya da kutlamamak bir siyasal tavır, eylem, faaliyet; hülasa bir siyasal duruştur.
Yılbaşı, özellikle AKP iktidarı döneminde iyiden iyiye siyasallaştı; yılbaşı kutlamaları ile ilgili idari önlemler alınmaya başlanması, sudan bahanelerle yılbaşı kulamalarına mani olunmaya çalışılması da yine bu dönemde vaka-i adiyeden sayılır oldu. Geçtiğimiz yıllarda Ankara Valisi Mehmet Kılıçlar, milli eğitim müdürlüklerine gönderdiği bir yazıyla okullarda düzenlenen yılbaşı etkinliklerinin iptal edilmesini emretmişti. Vali, bu yasağa gerekçe olarak “Yaşanan terör olayları sonucunda yakılan okullarımız, eğitimden yoksun bırakılan öğrencilerimiz, öğrencisiz bırakılan öğretmenlerimizin içinde bulunduğu mağduriyetleri” gerekçe göstermişti. Aynı tarihlerde Zonguldak Çaycuma İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü de yılbaşı kutlamalarına yasak getirmişti; hem de hiç değilse Ankara Valisi’nden daha samimi bir şekilde: İlçe Milli Eğitim Müdürü Mehmet Özdemir’in açılaması da şu şekildeydi: “Milli kültürümüzle, milli ve dini değerlerimizle hiçbir ilgisi olmayan yılbaşı kutlamaları çocuklarımızın ve gençlerimizin kendi kültürümüze ve değerlerimize yabancılaşmalarına, yozlaşmaya, başka milletlerin değerlerini benimsemelerine, milli ve manevi değerlerimizden uzaklaşmalarına yol açmaktadır. Ayrıca Türk milli eğitiminin temel amaç ve hedefleri ile de bağdaşmamaktadır. Yukarıda açıklanan gerekçeler nedeniyle, okullarımızda yılbaşı kutlaması, yeni yıl eğlencesi ve bu amaca hizmet edecek hiç bir etkinlik yapılmaması, velilerimizden ve öğrencilerimizden kutlama amacıyla her hangi bir talepte bulunulmaması, yeni yıl kutlamalarını çağrıştıracak süsleme ve semboller kullanılmaması, özellikle bu amaca yönelik eğitim öğretimin aksatılmaması, ortaokul ve liselerde öğrencilerimizin, yılbaşı kutlamanın milli ve dini bakımından sakıncaları ile ilgili bilgilendirilmesi hususunda gereğini önemle rica ederim.”
Bu yılın en son, yeni yılın ilk yasak kararı da Beyoğlu İlçe Emniyet Müdürü İsmail Kılıç’tan geldi. OHAL gerekçe gösterilerek kutlamalar yasaklandı. Emniyet Müdürü’nün açıklamalarına göre yılbaşı gecesi “Toplanmalara izin verilmeyecek. İstiklal Caddesi ile Taksim Meydanı’na girişlerde Karaköy, Cihangir ve Talimhane ile Tarlabaşı’ndan girişlerde önlemler alınacak.” Kamu kurumlarında, okullardaki yılbaşı kutlamaları ise zaten fiilen yasak kapsamında.
Siyasetle ilgili yaptığımız tanımı unutmayın, Rancier’in siyasetle ilgili tanımını da hatırlayın; siyaset uyuşmazlıkla yakından alakalıydı. Mevcut iktidarın tavrı net; İslamcı siyasal düşüncenin yılbaşına yüklediği anlam da ortada. Lakin tüm bunlar, İslamcı düşüncenin yılbaşına yüklediği sembolik koda itaat etmek zorunda olduğumuz anlamına da gelmiyor. Yine yazının en başına dönüp siyasetin tanımına bir kez daha bakın lütfen; siyaset bir mücadeledir; hem de semboller ve anlamlar üzerinde yürütülen bir mücadele. Yılbaşının kutlanmaması yönünde idari kararlar alınabilir; ama bu sizin (benim) “kutlama”ma engel değildir. Zaten onu bir siyasal tartışma, bir iktidar mücadelesi haline getiren de budur.
Ne güzel diyor Foucault: “İktidarın olduğu yerde direniş vardır.” Mevcut yapının yılbaşı ile dindarlık arasında kurduğu ilişki, sadece ve sadece kitleleri kendi söylemi yönünde motive etmeye yönelik bir siyasal hamleden ibarettir. Bu hamlenin dini değil de siyasal olduğunu bilmek ve her sene ısıtılıp önümüze getirilen “Müslüman yılbaşı kutlamaz!” argümanının, aslında siyasetin anlamlar ve değerler düzeyinde yaşanan bir tartışmanın uzantısı olduğunu bilmek de önemlidir.
ABDestli kapitalistlerin yılbaşı saplantısına inat, ailenizle ve arkadaşlarınızla huzurlu bir yılbaşı akşamı geçirmenizi dilerim.