Bir Garip Öykü

Dua, itiraf ve küfür arasında gidip gelmekteyim. Bir taraftan da kendi tarihini yazmak isteyen kadın gibiyim. Bazı fikirler var aklımda, bir meyvenin içindeki vitamin gibi kalakalmış orada. Biliyorum ki her insan bir damladan ibaretti önce. Sonra bazıları dünyaya sahip oldu, ben alnımdaki en ucuz ter tanelerine… Yalnız mıydım bu yolda, bilmiyordum. Kaç kiÅŸi sığdırabilirdim ki hayalimin boy aynasına.

Sorunu anlamakta gecikmiÅŸtim belki ama fark etmiÅŸtim sonunda; ekonomideki tekelciliÄŸi, siyasetteki merkeziyetçiliÄŸi, sosyal dokudaki homojenleÅŸtirmeyi; fabrikanın, kışlanın, okulun toplumsal mühendislik imalathaneleri olduÄŸunu. Yeni bir din bulunmuÅŸtu; onun maÄŸrifetiyle yapılıyordu tüm bunlar. Aslında o yeni bir din deÄŸildi belki, hatta dinlerin en kadimi, en eskisiydi o. Bu “yeni” dinin (yeni dediÄŸime bakmayın, lafın geliÅŸi bu) marifetleri bununla sınırlı kalmadı. Moda, marka, kadın üzerine bir tüketim kültürü geliÅŸtirdi. Bireyi tüketicilere dönüştürerek modaya markaya bağımlı kıldı. Her alanda moda referanslar yarattı. ”Öz”e dair kimlikleri, biçime ve gösteriye dair aitliklere bıraktı. Aidiyetler öze deÄŸil, göze göre ÅŸekillendi.

Garip bir ahlâk anlayışı vardı. Her ÅŸeyi metalaÅŸtırdı, böylesi bir ortamda etik adına elle tutulur bir ÅŸey kalabilir miydi? Farklılığa dayalı ne varsa tahrip etme eÄŸilimindeydi. Oysa toplumun doÄŸası çoÄŸulluk ve farklılıktaydı. Özgürlük de insanın kendi “özünü” ve farklıklarını gerçekleÅŸtirme eylemine denk düşmeliydi.

Yol ayrımındaydım; haritaları ayağımın altına aldım; dilini kestim anahtarların. Ben, dal budak salmak isterken yaÅŸamın içinde, toprağın o “harika” meyvesi aklımda kurÅŸun gibiydi artık. O saçları rüzgârla boy ölçüşen bir insandı önce; aklımdaki insan imgesi buydu çünkü. Madem ki, o “yeni” dini yarattı, artık iyi gözle bakmıyorum ona. Söz konusu din kapitalizmdi. Evet kapitalizm bir “din”di çünkü. Hatta kendine din özelliÄŸini uygun görmese de benim için dinler üstü bir dindi. Duası “kâr”, bedduası “zarar” üstüne… Tapınağı; kentler, AVM’ler ve göz alıcı plazalardı.

Uygarlık ve modernizm dediÄŸimiz olgu ise kapitalizm dininin deÄŸerlerinden, ritüellerinden baÅŸka bir ÅŸey deÄŸildi. Bu gün yaÅŸamı, yeryüzünü varoluÅŸsal bir krizle karşı karşıya getiren, insanları “araf” a hapseden iÅŸte bu dini inanca baÄŸlılıktı.

Yol ayrımındayım derken işaret ettiğim yönlerden biri, köleleştirici kavramaların imalatçısı kapitalizme gidiyor, diğeri de kapitalizm dininin reddiyle oluşan alternatif bir inşaya.

Ama ben hâlâ, dua, itiraf ve küfür arasında gidip gelmekteyim.

Ali Rıza GELİRLİ
Latest posts by Ali Rıza GELİRLİ (see all)