Avusturya’nın Faşist Dönemi: Austrofaşizm…

1933-1938 yılları arasında Avusturya’da hüküm süren otoriter rejime Austrofaşizm adı veriliyor. Bu rejim, Halk Cephesi tarafından desteklenen, Hristiyan Demokrat, muhafazakar ve Heimwehr (Vatan Savunması) güçlerinden oluşan birlik partisi tarafından yönetiliyordu.

Austrofaşizm demokrasiyi reddediyor ve özellikle Benito Mussolini’nin İtalyan modeline dayanan korporatist ve faşist fikirleri benimsiyordu. Austrofaşizm, İtalyan faşizminin bir takliti olmanın ötesine geçip kendi özelliklerine ve hedeflerine sahipti.

Austrofaşizm, Habsburg Monarşisi’nin kalıntılarından ortaya çıkan I. Cumhuriyet’in derin bir krizden doğmasıyla ortaya çıktı. Cumhuriyet, başından itibaren siyasi, sosyal ve ekonomik gerilimlerle karşı karşıyaydı ve bu gerilimler 1920’ler ve 1930’lar boyunca arttı. 1929’daki dünya ekonomik krizi işsizlik ve sosyal sıkıntıya yol açtı. Politik partiler derin bir şekilde bölünmüş ve düşmanlaşmıştı. Sosyal Demokratlar işçi sınıfının çıkarlarını temsil ediyor ve demokratik ve sosyal bir cumhuriyeti hedefliyorlardı. Hristiyan Demokratlar ise Katolik Kilisesi, büyük burjuvazi ve köylülerin çıkarlarını temsil ediyor ve muhafazakar ve otoriter bir düzen istiyorlardı. Büyük Almanlar liberal ve milliyetçi bir parti olup Avusturya’nın Alman Reich’e katılmasını destekliyorlardı. Ulusal Sosyalistler ise Hitler’in örneğine uygun olarak toplumu şiddetli bir şekilde yeniden şekillendirmeyi hedefleyen radikal ve ırkçı bir hareketti.

Politik çatışmalar 1930’ların başında bir devlet krizine dönüştü. Hristiyan Demokratlara  yakın olan paramiliter bir örgüt olan Heimwehr, (Vatan Savunması) 1931’de hükümete karşı bir darbe girişiminde bulundu, ancak başarısız oldu. Milliyetçi Sosyalistler, 1932’deki yerel seçimlerde önemli bir oy artışıyla Cumhuriyet için ciddi bir tehdit haline geldi. Sosyal Demokratlar, Nazi’lere karşı birlikte bir cephe oluşturmak için Hristiyan Demokratlarla başarısız bir girişimde bulundu. Ancak Başbakan Engelbert Dollfuss, 1933’te parlamentoyu feshetti ve tek parti rejimini ilan etti. Bu hamle hem Nazi hem de Sosyal Demokrat direnişiyle karşılaştı.

Dollfuss’un rejimi, İtalya’nın desteğiyle ayakta kalmaya çalıştı. Dollfuss, Mussolini’nin faşist ideolojisinden etkilenmişti ve Avusturya’yı korporatist bir devlet haline getirmeyi amaçlıyordu. Korporatizm, toplumun meslek gruplarına bölünmesini ve bu grupların devlet tarafından yönetilmesini savunan bir sistemdir. Dollfuss ayrıca Avusturya’nın Almanya ile birleşmesini engellemek için Katolik kimliğini vurguladı ve Avusturya’yı “Habsburgların ikinci imparatorluğu” olarak tanımladı.

Dollfuss’un rejimi kendi içinde de bölünmüştü. Heimwehr liderleri daha radikal faşist politikalar istiyorlardı. Dollfuss ise daha muhafazakar ve dindar bir çizgi izliyordu. Bu çatışma 1934’te Heimwehr’in Dollfuss’u öldürdüğü başarısız bir darbe girişimiyle sonuçlandı. Dollfuss’un yerine Kurt Schuschnigg geçti.

Schuschnigg rejimi de hem iç hem de dış baskılara maruz kaldı. Nazi Almanyası Avusturya’yı ele geçirmek için sürekli provokasyonlar yaptı. Sosyal Demokratlar da silahlı direnişi sürdürdü. Schuschnigg ise hem faşistleşme hem de demokratikleşme eğilimleri arasında gidip geldi. 1938’de Schuschnigg Hitler ile görüştü ve Avusturya’nın bağımsızlığını korumak için bazı tavizler verdi. Ancak bu yeterli olmadı ve Hitler Avusturya’yı işgal etti.

Austrofaşizm tarihte kısacık süren ama önemli sonuçları olan bir deneyimdi. Avusturya’nın demokrasisini yok ettiği gibi Nazi işgalinin de önünü açtı. Austrofaşizmin eleştirel bir analizi bize otoriter rejimlerin nasıl ortaya çıkabileceği, nasıl işleyebileceği ve nasıl sona erebileceği konusunda dersler içeriyor.