1864 yılında Karadeniz’in karanlık kıyılarında başlayan bir dram, 161 yıl sonra hâlâ hafızalarda taze. Çarlık Rusyası’nın, Kuzey Kafkasya halklarını yerlerinden kopararak Osmanlı topraklarına zorla sürgün ettiği süreçte yüzbinlerce insan açlık, hastalık, soğuk ve yorgunluk nedeniyle yaşamını yitirdi. Bugün bu büyük felaket, yalnızca tarih kitaplarında değil; sürgün yollarında can veren ataların çocuklarının yüreğinde yaşamaya devam ediyor. Kocaeli’nin Kandıra ilçesi, bu yıl da bu tarihi acının yükünü taşıyanların buluşma noktası oldu.
Kayıp bir halk, dağılmış bir coğrafya
Çerkes soykırımı ve sürgünü, yalnızca fiziki bir tehcir değil; aynı zamanda bir halkın hafızasının, kültürünün ve toplumsal bütünlüğünün parçalanması anlamına geliyor. 19. yüzyıl boyunca süren Kafkas-Rus savaşlarının ardından Rus Çarlığı’nın uyguladığı sistematik asimilasyon ve tehcir politikaları, Kuzey Kafkasya’nın etnik dokusunu geri dönülmez biçimde değiştirdi. 21 Mayıs 1864 tarihi, bu sürecin zirve noktası olarak kabul ediliyor. O gün Soçi yakınlarındaki Krasnaya Polyana’da düzenlenen törenle Rus Çarlığı, Kafkasya’daki askeri harekâtlarını sona erdirdiğini ilan etti. Bu tarihten sonra yüzbinlerce Çerkes Karadeniz kıyılarına sürülerek Osmanlı topraklarına gemilerle taşındı; binlercesi denizde boğuldu, hastalıklardan kırıldı.
161 yıl sonra aynı sorular: Adalet, tanınma ve hafıza
Kocaeli Kafkas Kültür Derneği’nin öncülüğünde düzenlenen bu yılki anma töreni, Kandıra’daki Karaağaç Mezarlığı’nda Kur’an-ı Kerim okunmasıyla başladı. Sürgün yollarında yaşamını yitirenlerin mezarlarının başında dualar edildi, çelenkler bırakıldı. Ardından katılımcılar, sürgün anısının en derin izlerinden biri olan Babalı Sahili’ne yürüdü. Burada Karadeniz’e çiçekler bırakıldı ve gecenin ilerleyen saatlerinde geleneksel Nart ateşi yakıldı. Ateşin etrafında toplanan katılımcılar, hem anı hem direnişi birlikte andı.
Dernek Başkanı İbrahim Uygun, yaptığı konuşmada anmanın taşıdığı tarihsel sorumluluğa dikkat çekerek “Başka sürgünler, başka soykırımlar yaşanmasın diye buradayız. Bu acıyı sadece hatırlamakla kalmıyor, duyurmaya çalışıyoruz” dedi.
“Yeryüzünün sürgünleri bitmiyor”
Kocaeli Büyükşehir Belediyesi Koordinatörü Abdullah Köktürk’ün “Dün de sürgünler vardı, bugün de var” sözleri ise, Çerkes sürgününü tarihsel bir travmadan güncel bir mesaj haline dönüştürdü. Bu ifadeler, dünyanın farklı bölgelerinde hâlâ süren etnik temizlik, zorunlu göç ve ayrımcılığa işaret ederek, Çerkeslerin yaşadığının sadece geçmişte kalmadığını, bugün de birçok halkın aynı kaderi paylaştığını hatırlatıyor.
Bir toprağın, bir halkın belleği
Kandıra Belediye Başkanı Erol Ölmez’in konuşmasında belirttiği gibi, Babalı Sahili yalnızca bir kıyı değil; aynı zamanda bir halkın yeniden doğduğu, hayata tutunduğu yerlerden biri. Buraya sığınan Çerkesler, yeni bir yurt kurdular. Ancak geçmişin izlerini, sürgünün acısını unutmadan. Bu yüzden her yıl yapılan anma törenleri, sadece kayıpları anmak için değil; tarihsel hafızayı canlı tutmak, gelecek kuşaklara aktarmak için de bir araç.
Tarihin tanıması gereken bir gerçek: Soykırım
Bugün Çerkes diasporası, sürgünün ve kitlesel ölümün yalnızca bir “göç” değil, sistematik bir soykırım olduğunu vurguluyor. Uluslararası tanınma talepleri, tarihsel belgeler ve tanıklıklarla desteklenerek artıyor. Ancak henüz ne Rusya ne de Türkiye resmî olarak bu olayı “soykırım” olarak tanımış değil. Oysa tarihsel veriler, sürgünün gönüllü olmadığını, zorla gerçekleştiğini, insanlık dışı koşullarda binlerce insanın hayatını kaybettiğini açıkça gösteriyor.
Bir halkın yüz yılı aşkın sessiz çığlığı
Çerkes sürgünü, yalnızca Çerkeslerin değil, yeryüzünün tüm mazlum halklarının ortak hikâyesine dair bir bölüm. Anma töreninde yakılan Nart ateşi, hem geçmişin yasını hem geleceğin umudunu simgeliyor. Bu ateş, kayıpların ardından yükselen sessiz bir çığlık değil artık. Daha çok, adaletin ve tanınmanın talep edildiği bir çağrı. 161 yıldır süren bu çağrı, bu topraklarda hâlâ yankılanıyor.