Bu, beklenen bir gelişmeydi. Türkiye’de anayasa referandumunun sonuçlanmasından sonra Erdoğan’ın otokrat Türkiyesi’ne karşı Alman siyaseti akla gelebilecek her türlü tehdit senaryosunu ortaya atıyor. AB ile tam üyelik müzakerelerinin kesilmesi, milyarlık AB yardımlarının durdurulması, Türkiye’nin NATO’dan çıkartılması, Alman askerlerinin İncirlik’ten çekilmesi bunlar arasında. Erdoğan’ın anayasa değişikliğine ilişkin seçim kampanyaları sırasında yaptığı tahrikler her türlü sınırı aşmıştı, bu anlamda tüm bu talepler anlaşılır.
Merkel ve Gabriel: ‘Bilgi edinilmiştir’
Ama bu duruma rağmen federal hükümetin verdiği resmî tepkiler rahatlatıcı bir soğukkanlılıktaydı. Başbakan ve Dışişleri Bakanı, Erdoğan’ın yetkilerini artıracak kıl payı halk oylaması sonucuna ilişkin olarak ‘bilgi edinilmiştir’ dediler. Bu, diplomatik dilde onaylamamanın bir ön aşamasına denk gelir. Ve bunun akabinde Almanya İçişleri Bakanı’nın dikkatleri referandumda usulsüzlük iddialarının hemen inceleneceği üzerine çevirmesi de doğruydu.
Karşılıklı suçlamalar birşey getirmez
Kötü olan ise Almanya’da yüzde 60’ın üzerinde, hatta bazı bölgelerde daha da yüksek oranda Türk seçmenin Erdoğan’a destek vermiş olduğunun ortaya çıkmasından sonra çok sayıda Türk’ün Almanya’ya entegre olmamasından kimin sorumluluğu olduğu yönünde partilerin birbirlerini suçlamaları. Onlarca yıldan bu yana entegrasyonun başarısız kalmasında hepsinin ortak sorumluluğu var.
Sol Parti Almanya’da farklı kültürlerin bir arada yaşamasının, yani multikültürel yaşamın rüyasına yattı. Uzunca bir süre Almanya’daki yabancılara Almanca kursları zorunlu olsun diyenlere hain muamelesi yapıldı. Muhafazakarlar ise özellikle Türkleri uzun süre (bazıları için bugün bile) topluma uyumları gerekmeyen, misafir işçi konumunda algılandı. Ve gerçekte de birçok Türk entegre olmayı ya da asimile olmayı istemiyordu. Bu alanda son yıllarda köprülerin altından çok su aktı. Ama gerçek olan şu ki, ikinci nesilden çok sayıda Türk de Almanya’ya adapte olamadı ve bundan sonra da olmaları zor gibi.
Almanya Türkler olmadan düşünülemez
Almanya’da üç milyon Türkiye kökenli yaşıyor. Bunlar Alman ya da Türk pasaportlu, ya da çifte pasaportlu ve Almancayı mükemmel ya da iyi derecede veya kötü derecede ya da hiç bilmiyorlar. Ve bunlardan birçoğu, burada entegre olanlar, başarılı olanlar bile Almanya toplumu ile tam olarak kaynaşmış hissetmiyorlar kendilerini. Öte yandan onlarsız bir Almanya da artık düşünülemez.
Göç ülkesi: Almanya
O yüzden şu anda otokratik bir Türkiye’ye verilecek en iyi yanıt şudur: Biz bir göç ülkesiyiz, hem de çok uzun zamandan bu yana. Biz Almanya dışından buraya gelmiş olan ve burada uzun süre yaşamak isteyenlerin -en basitinden söylemek gerekirse- demokrasiyi onaylamalarını bekliyoruz. Bu arada tüm Almanların da demokrasiyi onayladığını iddia etmememiz gerekir. Öte yandan burada yaşayan ve referandumda “Hayır” oyu veren yüzde 30’un üzerindeki Türkleri de desteklememiz lazım.
Dış politikada, Türkiye ile ilişkilerimizde ise sinirlerimize hâkim olmalıyız: Türkiye’nin AB’ye tüm üyeliği başka bir bahara kalmıştır ama başka bir baharda Türkiye belki yine sağduyulu bir ülke konumuna geldiğinde, o zaman şimdi mümkün olmayan birçok şey yeniden mümkün olabilecektir. Erdoğan idam cezasını geri getirirse, o zaman kırmızı çizgi aşılmış olacaktır, bu doğrudur, ama ancak o çizgi aşıldığı zaman. İncirlik’teki Alman Ordusu’na bağlı Tornadolar NATO çerçevesinde IŞİD terör örgütüne karşı verilen mücadeleye katılıyor ve Tornadolar doğru yerde. Öte yandan Türkiye NATO’nun içinde uzun zamandan beri bulunuyor, içinde kalması daha iyidir, zira ancak o zaman Türkiye ile orada diyalog imkânı olur.
Demokrasi her zaman ölçülü olmak, tartmak ve her şeyden önce temas içinde olmak, karşılıklı konuşmak demektir. İşte bunlar şimdilerde Almanya’yı Türkiye’den farklı kılan nitelikler olmalıdır.
Deutsche Welle Türkçe, Jens Thurau
- Bilim İnsanları, Bazı Kişilerin Neden Covid Olmadığını Buldu - 21 Haziran 2024
- Tüketicinin İyimserliği Azalıyor - 21 Haziran 2024
- Akşener, Erdoğan’dan Ne İstedi? - 7 Haziran 2024