Ait olduğum yer araftır!

“Bu dünyadan yalnızca bir kez geçeceğim. Ağzımdan çıkabilecek iyi bir söz varsa, o sözü ‘şimdi’ söyleyeyim, gerçekleştirebileceğim iyi bir eylem varsa o eylemi ‘şimdi’ yapayım, çünkü buralardan bir daha geçmeyeceğim.”
Julio Cortazar

Gül bahçesindeki dikenleri arıyorum.
Para biçmişler güllere.
Koklamaya doyamadığım bu gülleri kimlere satıyorlar acaba?
Katil, temizlik elemanı, bahtsız bir sevgili, anne…
Kim bilir…
Anne kalbine dokunan gül kulağa hoş geliyor, oysa mafyaya
hediye edilecek olsa daha çok ilgimi çekerdi.
Bir mafyözün de nazik bir dünyası olamaz mı?
Zannediyoruz ki uyumdan nezaket doğar.
Zannediyoruz ki adapte olunca insan gelişir.
Sponsorluğa ihtiyaç duyan bir sanatın da altını deşmeli ya neyse…
Sanat uyumlu mudur?
İçim buruluyor bazen.

İnsan hep akıl sıhhatinin peşinde. Sürekli kendinden memnuniyetten şüphe duyuyorum.
Memnuniyet bir yeterlilik göstergesidir.
Kendimden memnun olduğumda öğrenmeye açık olamıyorum.
Ara ara sıkışıp, ara ara genişlemeyi seviyorum.
Sıkılmaya ihtiyacım var, ancak yeniye bu şekilde kucak açabiliyorum.
Sıkılmaya sabır gösterdiğimde değişimle buluşuyorum, önyargılarımdan uzaklaşıyorum.

Rüyalarımda görünmez bir kimlik sürekli olarak “mutlu olmalısın, güçlü olmalısın, güzel olmalısın, kendinden memnun olmalısın” bombardımanı ile karşıma çıkıyor.
Kim bu?
Bana nasıl yaşamam gerektiğini söyleyen bir karbon kağıdı mı?

30 yaşında yüzüne botoks yaptıran, memelerini büyülten, dudaklarını şişiren, popoyu sıkı tutmak için güne instagram sayfası, youtube kanalı ile başlayan, hayatının akışını merkür, retro, astroloji ile düzenlemeye çalışan, bunlardan uzak durduğunda kendini kötü hisseden insan kimin sözünü dinlemektedir?

Vegan olmadığı için arkadaşıyla dostluğunun her an bitebilecek kadar hassaslaşması normal midir?

“Hayvanların yeri sokaklar değildir, bu az gelişmişliğin göstergesidir”
diyene hayvanseverler tarafından ezici bir güçle sözel olarak şiddet gösterilmesi normal midir?

Sahi deliriyor muyuz?

Sorun, ne estetik yaptırmakta ne de memeleri büyütmekte, sorun, bunlar olmadan “var olabilme” yetimizi kaybetmemizde.

Sorun, yaptıklarımızın neredeyse aşılmaz bir kural hâline dönüşmesinde.

Sorun, vahşi bir dayatmanın esiri olup dışına çıkamamamızda.

Sorun, kurulu bir alârm çaldığı anda aynı davranışları gösterip aynı şeyleri istemeye sürüklenmemizde.

Sorun, iyi niyet adı altında ruhumuzun satın alınmasında.
Ruhumuzu satın aldılar ya da biz satıverdik.
Oysa “omurga” iyi bakım ister değil mi?

Tüm bunlara gelişmişlik deyip, “yeni dünyanın” sunduklarına farketmediğimiz bir çaresizlikle uyumlandık.

Yeni dünya yeni bir din yarattı.
Dışarıda kalanlar “tek kişilik kendi dinlerini” oluşturdular.

O görünmez kimlik tarafından epey zaman önce ele geçirildik ve doyasıya yönetiliyoruz.

Gezegen hepimizden sıkıldı!

Bu bir ele geçiriliş ve
ele geçirilişimizin öyküsüdür.

Her insan kendi meditasyon yolunu bulur.
Kimi bunu 100 kg. bedeniyle, kimi kırışıklıklarıyla, kimi hayâl gücüyle, kimi kaslı bedeniyle yapar .

Özgün olanın doğasını kaybedeli epey zaman oldu.
Her geçen gün birbirine benzeyen yüzlerimiz, birbirine benzeyen hayatlar yaratıyor.
Yaşamın kendi gerçekliğini reddediyoruz.
Bir gün yaşlanacak olmayı kabullenmek neredeyse utanç verici hâle geldi.
Yaşlılığın kazandıracağı bilgeliğe yeni dünyanın ihtiyacı yok.
“Yeni dünya” uyumlanamayan insanı demode buluyor.
Senin özgün ruhunla ilgilenen yok!

Robot kuklalar gibiyiz.
Ruhumuz da yüzümüz ve bedenimiz gibi aynılaştı.

Araftaki zenginliğe inanıyorum.
Sadece okuyarak öğrenilen bilgiye, bilgi istifçiliğine, yani “malumatfuruş” olana saygı duymuyorum.
“Malumat”, bilgi, “furuş”, satan, taslayan anlamına geliyor. Furuş ile faraş ise aynı kökten.
“Faraş”, çöp toplamaya yarayan kısa saplı kürek.
İnsan bu tanımın üzerine koşarak kaçmalı oradan.

Bazen kendime bazen hepimize söylüyorum.
Ruhumuz bilgiç, zihnimiz bilgi deposu, yüzümüz plastik.
Çağ bunu istiyor.

Hep birlikte gezegenimizin içine ettik.

Kocaman bir gezegende toplu iğnenin başı büyüklüğünde dahi olmadığımın bilinciyle yaşamak istiyorum.

İyi ki dikenlerimi sadece kendime batırıyorum.
Bundan oldukça eminim.
Ve iyi ki bu koca gezegende bir dinim yok.

Çevremiz neyse biz de oyuz.
Çevremizin sonucuyuz.

Hakikate susamak asla suç olmamalı.

Arzu BURSA