Yürüyüş ve sonrası

CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun yürüyüşü ve Maltepe Mitingi baskıya, tahakküme, haksızlıklara karşı bir demokrasi, adalet talebi. Mitinge ve yürüyüşe katılan halk kitlesinin büyüklüğü ve çeşitliliği, demokrasi ve adalet talebinin toplumda ne denli yaygın olduğunu gösteriyor. Adalet ve hukuk devleti demokrasiyle yakından ilişkili. Hukuk devleti demokrasinin omurgası. Hukuk devletinde iktidarın sınırlarını hukuk çizer. Hak ve özgürlükler hukukun koruması altında, devletin giremeyeceği bir alan oluşturur. Bu sınırlar aynı zamanda iktidarın meşruiyetini belirler.

Hukukun özü adalettir

Hukukun özü de, amacı da adalettir. Yargı iktidarın denetimi altına girmişse, hukuk araçsallaşmışsa, hukuk adalete değil, siyasal iktidara hizmet eder. Hukuk devleti ve onunla birlikte demokrasi ortadan kalkar. Onun yerine hukukun tek bir adama odaklandığı, otoriter-totaliter bir rejim gelir. Bugün Türkiye’de yaşanan budur. Hukuk devleti çökmüş, demokrasi, insan hakları değersizleşmiştir. OHAL başkanlık sistemiyle birleşince ortaya tüm gücün tek bir elde toplandığı, bu tek adamın aynı zamanda hukukun ne olduğuna karar verdiği, keyfi, otoriter- totaliter bir rejim çıkıyor. Şimdi sorun, böyle bir rejime karşı en etkili toplumsal mücadelenin nasıl gerçekleştirileceği.

Mücadelenin anahtarı halktır

Siyasetin alanı daraldıkça, Meclis’te siyaset yapma olanağı sınırlandıkça, siyaseti Meclis dışına, yeni bir kamusal alana taşımak kaçınılmaz oluyor. Bu kamusal alan, sivil toplumun var olduğu özerk bir kamusal alan. Bu yeni siyasal alanda siyasal partilerle sivil toplum birlikte var olmak zorundalar. 25 günlük Adalet Yürüyüşü gösterdi ki, demokrasi mücadelesinin anahtarı halktır. O nedenle bu mücadelenin uzun soluklu bir halk hareketine dönüşmesi, mücadelenin başarıya ulaşması bakımından büyük bir önem taşıyor. Adalet Yürüyüşü’nü, Kılıçdaroğlu başlattı ve büyük bir azim ve yüreklilikle sonuna dek sürdürdü. Bu bakımdan her türlü övgü ve saygıya layıktır. Ancak, yürüyüşe halk kitlelerinin katılımı olmasa cılız bir protesto hareketi olarak kalırdı. Yürüyüşe anlam veren halkın katılımı oldu. Dolayısıyla, bir halk hareketinin doğması ve demokrasi mücadelesini sahiplenmesi için gerekli potansiyel var. Yeter ki, yürüyüşün dinamiğini yürüyüşten sonra da sürdürebilelim ve bu amaçla bir araya gelip örgütlenelim. Halk, bir ortak yarar çevresinde birleştiği ve ortak bir talep ileri sürdüğü ölçüde bir insan kalabalığından ayrılır. Halkın ortak eylem yapan, ortak talebi olan bir siyasal özne olarak üretilmesi kendi uygulamalarıyla olur. Böyle bir halk, değişimi gerçekleştirecek olanın kendisi olduğunu gören, siyasetin seyircisi değil oyuncusu olmak isteyen aktif yurttaşlardan oluşur. Halk hareketinin oluşmasında, mevcut otoriter düzeni reddeden siyasal partiler ve sivil toplum örgütlerinin birlikte hareket etmesi önemli. Bu ortaklık, bir zincirin halkalarının eşit bir biçimde birbirine eklenmesi gibi yatay bir ortaklık olmalı. Zincirin halkaları arasında hiyerarşik bir ilişki bulunmamalı. Bir lider çevresinde örgütlenmiş bir hareket niteliği taşımamalı. Siyasal partilerle sivil toplum örgütlerinin hedefleri elbette aynı olamaz. Siyasal partiler, iktidara gelmeyi hedefler. Sivil toplum örgütlerinin iktidar hedefi olamaz. Günümüz Türkiye’sinde sivil toplumun hedefi iktidarı ele geçirmek değil, iktidarın tahakkümüne boyun eğmemek, onu eleştirmek, demokrasi, hukukun üstünlüğü, insan haklarına saygının geçerli olduğu bir Türkiye’nin kurulmasına katkıda bulunmak.

Ortak hareket etmek için, siyasal partilerle sivil toplum örgütlerinin ya da sivil toplum örgütlerinin kendi aralarında aynı ideolojik yapıya sahip olmaları gerekmez. Önemkli olan tek bir hedef, demokrasi hedefi üzerinde birleşmek.

Söz konusu olan farklılıkların birleştirilmesi. Bir ilişkiler ağı içinde, özgürce tartışarak, birbirini etkileyerek ortak bir mücadele yürütmek. Şunu bilmek gerekir ki, herkes kendi mücadelesini yürütürse mücadeleler parçalanmış olarak kalırsa, mevcut hegomonik düzenin değiştirilmesi, demokrasinin inşası gerçekleşemez.

Birliğin somuta dönüşmesi

Referandumda, yürüyüşte, Maltepe Adalet Mitingi’nde halkla siyasal partiler arasında bir kaynaşma doğdu. Şimdi bu beraberliğin somuta dönüşmesi, kurumsallaşması gerekir. Bu amaçla, mevcut hegemonik düzeni reddeden siyasal partiler ve sivil toplum örgütlerinin katıldığı bir kurultayın toplanması yararlı olabilir. Bu kurultayda ortaklar arasında nasıl bir bağlantı kurulacağına karar verilir. Siyasal parti ve sivil toplum temsilcilerinden oluşan bir yürütme kurulu oluşturulabilir. Bu kurul ortak çalışma stratejisini belirler. Örneğin, demokrasi ve insan haklarının önündeki en önemli engellerden biri OHAL KHK’leri. Anayasa ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne açıkça aykırı olan bu KHK’lerle yüz binlerce insan mağdur edildi. O zaman OHAL’in kalkması için nasıl bir kampanya yürütmeliyiz? Kurulda bu ve buna benzer birçok konu tartışılabilir. Böyle bir ortaklık projesi benimsendiği takdirde, sadece mücadele yöntemleri değil, demokrasiyi inşa edecek ortak projeler üzerinde de çalışılabilir. Örneğin, yeni bir anayasanın dayanacağı temel ilkeler üzerinde ortak bir çalışma yapılabilir. Kemal Kılıçdaroğlu’nun yürüyüşü bir dönüm noktası oldu. Bir toplumsal diriliş yarattı. Bu diriliş demokrasi mücadelesinin başarıya ulaşmasında en önemli etken. Şimdi bu diriliş rüzgârını arkamıza alarak, ortak bir amaç, ortak bir heyecan, ortak bir çaba çevresinde birleşmeliyiz.