Yerli ve milli de bir yere kadar, hoş geldin Katar

Berat Albayrak ekonomi yönetiminden alınmadan kısa süre önce, “Az bekleyin, yabancı yatırım geliyor” demişti. Müjdesini vermek ona nasip olmadı ama, damadın kastettiğinin Katar sermayesi olduğu ortaya çıktı. Bir varlık fonu olan Katar Yatırım Otoritesi (QIA), borç içinde yüzen Türkiye Varlık Fonu’na ait Borsa İstanbul’un yüzde 10’unu, mevcut piyasa değerinin 2,5 katına, 150 milyon dolara aldı. İstinye Park’ın Doğuş Grubu’na ait olan yüzde 42’si de yine Yatırım Otoritesi’ne ait Qatar Holding LCC şirketi tarafından alındı. Bu satış gerçekleşmeden 5 yıl önce İstinye Park’ın ve Borsa İstanbul’un üzerinde bulunduğu İstinye Bayırı’nın adı “Katar Caddesi”ne çevrilmişti bile. Başka? Antalya Limanı 140 milyon dolara 2028’e kadar Katarlı Q Terminals tarafından işletilecek. Fettah Tamince’nin ihalesini aldığı Haliç Altın Boynuz Projesi de Katarlı sermayenin ortaklığıyla finanse edilecek.

Ama Katar fonlarına ait şirketler daha önce de Digitürk, QNB, Finansbank ve ABank’ın tümünü aldı. Katar yarısına ortak olduğu Ethem Sancak’ın BMC’si aracılığıyla da stratejik öneme sahip Tank-Palet Fabrikası’nın sahibi konumuna geldi. Katar Emiri Tamim Hamid bin Al Sani 2018’de Erdoğan’a 500 milyon dolarlık uçak hibe etmişti. Bu jestin daha sonra, Erdoğan’ın mega projesi Kanal İstanbul’un rant vadeden arazilerinden faydalanma imkanı olarak karşılık bulduğu anlaşıldı. Acaba finans dışı borçları 285 milyar dolar civarında olan Türkiye Varlık Fonu’na   yapılan jestin karşılığı ne olacak? Onu da göreceğiz.

Cevabı henüz net olarak bilinmeyen soruları bir kenara bırakıp, cevabını bildiklerimize bakalım. Katar Türkiye’nin en yakın stratejik ortağı, Katar Emiri Sani de Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın en sık görüştüğü lider olabilir. Anadolu Ajansı haberinde bu ikilinin 70 ayda 28 kez zirve yaptıkları söyleniyor. Öğreniyoruz ki, koronavirüs salgını bile vız gelmiş, Erdoğan 2 Temmuz ve 7 Ekim tarihlerinde hibe uçağa atlayıp iki kez başkent Doha’ya gitmiş. Son olarak da 26 Kasım’da Emir Al Sani’yi Beştepe’de ağırlamış ve 10 maddelik işbirliği anlaşması imzalanmış. Peki iki lider neden birbirlerine bu kadar ihtiyaç duyuyorlar?

Katar’ı nasıl bilirsiniz?

Müttefikimiz Katar küçücük bir ülke, 12 bin kilometrekare. Nüfusu İstanbul’un ancak beşte biri, yüzde 85’ini de göçmenler oluşturuyor. Suudi Arabistan’ın hemen dibinde, İngiliz mandasından ancak 1971’de kurtulabilmiş, Suudi Arabistan’a da 2000’lerin başından itibaren kafa tutmaya başlamış bir yönetim. Yönetim derken… Mutlak monarşiden söz ediyoruz. Arap Yarımadası’nın en geniş aşireti olan Tamimler ‘den gelen Sani ailesinin zaman zaman birbirlerini devirerek yaşattığı bir hanedanlık. O küçük yüzölçümünün altında yeryüzünün bilinen doğalgaz rezervlerinin yaklaşık yüzde 14’ü yatıyor. Petrol rezervleri de Katar’ı dünya sıralamasında 14. yapıyor. 2017’de dünyanın en zengin ülkesiydi, ama Suudi Arabistan’ın ABD, Bahreyn ve Birleşik Arap Emirlikleri’ni de katarak başlattığı ambargo servet grafiğinde düşüşe neden oldu. Ama ne düşüş! Katar’da kişi başına milli gelir 2019’da yaklaşık 65 bin dolar olarak gerçekleşti. Bu rakam istihdam edilebilir nüfus için hesaplandığında 94 bin dolar. Ama bu, “Gelir dağılımı eşit olsa herkes yıllık ne kadar kazanırdı” sorusunun cevabı. Katar gelir eşitsizliği konusunda da şampiyonlar liginde. Dünya Eşitsizlik Veritabanı (World Inequality Database) analizlerine göre, milli gelirin yüzde 52’si Katar nüfusunun yüzde 10’unun cebine giriyor. En kaymak tabaka olan yüzde 1 ise milli gelirin yüzde 19’una sahip. En alttaki yüzde 50, yüzde 14 ile yetinmek zorunda. O yüzde 50’nin içinde Doha’da yapılan dev Khalifa Stadyumu’nun inşaatında, yollarda, alt yapı işlerinde köle gibi çalıştırılan onbinlerce Uzak Doğulu işçi de var.

Katar monarşisinin elinde bir de bir medya devi var. Baba El Sani’nin 1996’da 137 milyon dolar sermayeyle kurdurduğu El Cezire (Al Jazeera) kanalı.

Dış politikada çıkar ortaklığı

Katar, Suudi Arabistan, Bahreyn ve Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) ile dış politikada tam bir çıkar çatışması yaşıyor. Yemen’deki savaşta bir koalisyon olarak hareket eden bu üçlü, İran tarafında yer aldığı için Katar’a ambargo uygulamaya başlamıştı. Bu ambargonun gerekçelerinden biri de Katar’ın Arap Baharı’ndan sonra, mesela Mısır’da Müslüman Kardeşler’den gelen Mursi’yi destekleyen tavrı olmuştu. Katar’la Arap dünyasında geleneksel olarak Müslüman Kardeşler’i destekleyen Erdoğan’ın çıkarları Mısır’da böyle buluşmuştu.

Türkiye ile Katar, dünyanın petrol zengini ilk 10 ülkesi arasında olan Libya’daki nüfuz savaşında da beraber hareket ediyorlar. Mısır ve BAE’nin desteklediği Halife Hafter hükümetine karşı, Türkiye’nin müdahalesiyle güç kazanan Ulusal Mutabakat Hükümeti’ni destekliyorlar. Ağustos ayında imzalanan bir anlaşmayla Türkiye ve Katar Libya’da subaylara eğitim verecek, bir bakıma Ulusal Mutabakat Hükümeti’nin kurmakta olduğu yeni Libya Ordusu’nu beraber şekillendirecek.

Türkiye’nin 2015’te Katar’da üs kurduğunu ve 2019’da da ikincisini inşa ettiğini de hatırlatalım. Suudi Arabistan’ın Katar’a uyguladığı ambargoyu kaldırmak için öne sürdüğü şartlardan biri de Türkiye’nin buradaki askeri varlığının sona ermesiydi.

Anlayacağınız, Ortadoğu’dan Kuzey Afrika’ya uzanan bir bölgede, genelde memleket gündeminin perdelediği müthiş bir gerilim var. Askeri açıdan güçlü Türkiye, 12 bin metrekarenin dışına çıkmak isteyen Katar için bu yüzden ideal bir ortak, kârlı stratejik yatırımlar için de harika fırsatlar sunan bir adres. Katar da, Merkez Bankası’nın rezervlerini tüketen, Varlık Fonu’nu Borçluluk Fonu’na çeviren Erdoğan iktidarı için Allah’ın bir lütfu. Bu ikilinin bir araya gelemediği tek alan, Katar’ın Mobil Exxon ortaklığı nedeniyle Kıbrıs Cumhuriyeti ile aynı safta yer aldığı Doğu Akdeniz’deki petrol ve gaz arama çalışmaları.

Yazının sonunda şunu da hatırlatalım. Borsa İstanbul’u alan Katar Yatırım Otoritesi aslında dünyanın her yerinde. Fransa’da Paris Saint-Germain futbol takımının hepten sahibi, Londra Borsası’nın yüzde 10,3’ü, Heathrow havaalanının yüzde 20’si onun. Almanya’da Deutsche Bank’ta bile Katarlı yatırımcılar büyük pay ve aynı zamanda söz sahibi. Yer yer bu şirketlerin yönetimlerini ve politikalarını belirleyebilecek güçteler.

Neoliberal düzen içinde şaşırtıcı olmayan bu tablo, işin içine askeri ve stratejik çıkarlar girdiğinde ilginçleşiyor. Katar-Türkiye alışverişinin de bu yüzden gittikçe ilginçleşeceğini göreceğiz. Yani iktidar için “yerli ve milli” de bir yere kadar, hoş gelmiş Katar!

Banu GÜVEN