Vardık varız var olacağız!

Tarihin tozlu sayfalarında  görünmesek de vardık tarih boyunca. Cennet bahçesini kendi iradesiyle terk eden, Adem’e de Tanrı’ya da kafa tutan Lilith’den bugüne değişmedi yazgımız. Eski bir yahudi efsanesine göre, Havva’dan önce yaratılan ilk kadındır Lilith. Talmud’da (Tevrat’ın başta yazılı olmayıp, sonradan yazılı hale getirilen ikinci bölümü) ondan dişi şeytan olarak söz edilir. Bu rolüyle bir hayalet gibi yüzyıllarca tarih sayfalarında dolaşır ve kadınların beynine girip, erkeklerle eşit haklara sahip olma savaşını günümüze kadar sürdürür. Bazı efsanelerde de cadı suretinde çıkar karşımıza.

Lilith efsanesi, mitolojide birçok farklı öyküde vücut bulur. Erkek egemen tarihin anlatılarında şeytanlaştırılsa da aslında asi bir kadındır Lilith. Otoriteye karşı bir duruşu vardır. Bir erkeğin kaburgası değildir Lilith. Adem’e aşık olsa da onun hükümranlığında yaşamaktansa cennet bahçesini terk etmeyi göze alır. Belki de mitolojinin ilk itaatsizlik eylemidir. Lilith kendi karakteriyle, kendi kişiliğiyle var olmayı tercih etmiştir. Mitolojide birçok kadın karakterde aynı sorun çıkar karşımıza. Kadının hiçleşirilmesine karşı var olmayı tercih eden kadınların ötekileştirilmesi! Kadının, hiçleştirilmeye karşı var olma mücadelesi çağlar değişse de devam etmiştir.

Kadınların, erkeklerle eşit bir hayat sürdürme talebi büyük mücadelelere yelken açmıştır. Elde edilen her bir hak mücadelelerle elde edilmiştir. Çok uzağa gitmeye gerek yok, kadınların pantalon giyme hakki için verdiği mücadeleler, 19. yüzyılda yaşanmıştır. Günümüzde, dünyanın her yerinde rahatça giydiğimiz pantalon için bile kadınların yüzyıllar boyunca verdiği mücadeleleri görürüz. Yani pantalon deyip geçme eyy yolcu! Yahut kadınların bisiklete binmeleri…  1897 yılında sadece Amerika’da 2 milyon bisiklet satılmış, “bloomer pantalonu” olarak adlandırılan, şalvara benzer pantalon tipi, bisiklet üstünde özgürlük arayan kadınların vazgeçilmezi olmuş.

Kadınların resmi kurumlarda pantalon giyme hakkı elde etmesi ise çok yakın bir tarihsel zaman dilimindedir. Amerika’da Hilary Cinton’un pantalonu tartışmalara neden olurken, Türkiye’de TBMM’de pantalon giyme hakkı, Milletvekili Safak Pavey’in yaptığı konuşma ile gündeme gelmiş ve kadınların pantalonlu  olarak Genel Kurul çalışmalarına imkan veren yasa değişikliği 2013 yılında yürürlüğe girmiştir.

Birinci ve ikinci emperyalist paylaşım savaşının ardından insanlığın aldığı yaralar sarılmaya çalışılsa da, evrensel insan hakları beyannamesi tüm dünyada kabul görse de tarihin akışı içinde kadın cinsinin hakları öyle kolay kabul görmemiştir. Kaldı ki günümüzde, kürtaj hakkı, eşit ücret hakkı için kadınlar taleplerini dile getirmeye ve bu talepler için mücadele etmeye devam ediyor.

Yüzyıllar boyunca bilim, edebiyat, sanat, akademi dünyasında var olma mücadelesi veren kadınların trajik öykülerine tanıklık ederiz. Dergilerde yazılarının yayınlanması için erkek ismi kullanan kadınlar, erkek kılığına bürünmek ya da kendi kadın kimliğinden uzaklaşmak zorunda kalan kadınlar…

Tüm bunlardan bahsetmemin nedeni kadınların elde ettiği hakların korunmasının önemini vurgulamak. Kadınların, özgürlük ve eşitlik mücadelesinde en ağır bedellerle elde ettikleri hakları korumanın önemini vurgulamak istiyorum. Ve tabii ki tüm bunlardan bahsetmemin en başat nedeni Türkiye’de seçimlere gidilirken oluşan selefist zihniyetli ittifak! Siyasi islam iktidari yahut “ılımlı islam”, Türkiye’ de altın çağını yaşarken, tarikat ve cemaatler devlet içinde ciddi bir siyasi ve ekonomik bir güç elde etmişken, bu gücü bırakmak istemeyecekleri aşikar. Ki gelişmeleri hep beraber izliyoruz.

Cumhur ittifakı ortağı “Yeniden Refah Partisi” seçim beyannamesinde 6284 sayılı kanun ve LGBTI+ lar hedef alındı. “Türkiye’nin Değerleri” temalı seçim beyannamesinde, “6284 sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine dair kanunun aile bütünlüğünü bozucu maddeleri ayıklanacak” denildi. Aile bütünlüğünü bozucu maddeler ??

İstanbul sözleşmesinin fesih kararının ardından kadınların tüm haklarının gasp edilme istemi değil de nedir bu? Bunu söyleyenler kim/ kimler? Yeniden refah Partisi’nin aklı ve şartı. Adnan Hoca hayranı Fatih Erbakan’ın isteği. Beyimiz buyurmuş, kadınların tüm hakları elinden alına! Pandemi, Covid-19 sürecinde aşı karşıtlığında saçmalamada tavan yapan, “aşı olanların kuyruğunun çıkacağını, üç gözlü olacağını” söyleyen Fatih Erbakan hazretleri, hayranı olduğu Adnan Hoca gibi evrim süreci ile uğraşırken şimdi de kadınların haklarına ve LGBTI+’ların haklarına kafayı taktı.

İstanbul Sözleşmesi, 6284 sayılı yasa, LGBTI+ ların yaşamsal hakları… Sırada ne var? Bu selefist zihniyete karşı, ilericiliği savunmak ve elden edilen hakların korunması elzemdir. Laikliğin ve demokrasinin yeniden inşa edilmesi görevi hepimizin boynunun borcudur.

Siyasal islam iktidarının nefret ve ötekileştirme ikliminden, örgütlü kötülükten toplum yoruldu. Son on yılda yaşanan travmalar toplumun hafizasında hala taze. Yaralar sarılmış değil.

Seçim süreci yaklaşırken, Türkiye’de yaşayan görüştüğüm dost, akrabanın ağzından benzer kelimeler dökülüyor : “aman bu aralar sokağa fazla çıkmayalım, seçimler yaklaşırken bir yerlerde bomba falan patlar”. Bu cümleler ne çok şey anlatıyor.

Aslında çok söze gerek yok. Normal bir seçim süreci olmadığının herkes farkında. Diğer yanda toplumda ciddi bir değişim isteği var. Bütün mümkünlerin ortasında bir seçim süreci! O denli kritik…  Bu değişim isteği en çok kadınların söylemlerinde hissediliyor. Hiçleştirmenin ideolojik, politik ve kültürel saldırısı altında olan kadınlar için bu var olma mücadelesi ve seçimi. Bu kadar hayati! Dinci gericiliğe ve erkek egemen sistemin tahakkümüne karşı ısrarla haykıracağız : “vardık, varız, var olacağız!”

Tarihin tozlu sayfalarına gömülmeyeceğiz. Hayatın her alanında var olmaya devam edeceğiz. Üzerimize çöken bu karanlıktan hep birlikte gün ışığına çıkacağız. Eski Yahudi efsanelerinde Lilith’in, Sümer ve Babil mitolojisindeki rüzgar tanrıçası Lilitu’nun fısıltısı kulağımızda… Tarihin derinliklerinden geliyoruz.

Arzu TORUN
Latest posts by Arzu TORUN (see all)