SYRİZA’nın Yunanistan genel seçimlerinden zaferle çıkması Avrupa’da olduğu gibi Türkiye’de de solu heyecanlandırdı. ÖDP Eş Genel Başkanı Alper Taş ile Avrupa ve Türkiye solunu, Birleşik Haziran Hareketi’nin seçimlerde alacağı pozisyonu, AKP iktidarını geriletmek için CHP’nin üstlenmesi gereken rolü konuştuk.
Yunanistan’da SYRİZA’nın seçimleri kazanması Avrupa için ne anlama geliyor?
Yeni bir tarihsel dönem anlamına geliyor. Sermayenin hegemonyasında hareket eden bir AB var bugün ortada. SYRİZA’nın kazanmasıyla, sermayenin Avrupa’sına karşı, emeğin Avrupa’sı ortaya çıkmaya başlayacak. Bu noktada SYRİZA önemli bir başlangıç. Ayrıca SYRİZA ile birlikte İspanya’da PODEMOS, Portekiz’de de Birleşik Sol gibi, neoliberal politikalara karşı çıkan ve yoksul, emekçi, ezilenlerden yana bir Avrupa tahayyülü olan güçlerin iktidara gelmesi söz konusu olabilir. Doğal olarak Avrupa sermayesi de, diğer ülkelere kötü örnek olacak SYRİZA’yı boğmak için mücadele edecek.
SYRİZA boğulmadığı takdirde ne olur sizce?
Eğer boğmazlarsa, SYRİZA ve benzerlerinin iktidara geldiği bir Avrupa ile karşı karşıya kalacağız. Bu manada Tsipras’ın galibiyeti 12 milyonluk Yunanistan’ı değil, 500 milyonluk Avrupa’nın nasıl şekilleneceğini tayin edecek. Zira, AB de bir kimlik krizi yaşıyor ve yoksulluk, işsizlik Avrupa’da yaygın hale geliyor. Dolayısıyla SYRİZA, giderek krizle karşı karşıya kalan Avrupa işçilerine de gerçekleşebilir bir yol öneriyor. Bu aynı zamanda Avrupa’daki sınıf mücadelesinin giderek sertleşeceği bir döneme de tekabül ediyor.
Peki, Türkiye açısından durum ne?
Komşudaki bu sol dalgalanmanın Türkiye’ye psikolojik etkileri elbette olur. Olmaya başladı bile, insanlar artık SYRİZA’nın benzerini Türkiye’de nasıl hayata geçiririz diye tartışıyor. SYRİZA, Türkiye solunun önüne önemli dersler koyuyor ama onları Türkiye soluna bir rol model olarak sunmak da doğru olmaz.
Niye?
Yunanistan’daki siyasi konjonktür ile Türkiye’nin içinden geçtiği süreç aynı değil. SYRİZA esasen Türkiye solunun 2001’de ekonomik kriz karşısında kaçırdığı dalgayı/ fırsatı, 2015’te yakaladı.
Türkiye solu bu dalgayı neden değerlendiremedi?
SHP, özelleştirmeci bir politika savunuyordu. DSP ise zaten neoliberal politikaların taşıyıcısı olarak krizin nedeniydi. Bunun dışında kalan tek özne ise ÖDP’ydi. Ancak o da, 1999 seçiminden sonra beklentinin altında oy aldı. ÖDP, dışarıda esnaf ve halk ayağa kalkmışken, içeride kendi kriziyle boğuşuyordu. Nitekim sonrasında da o dalganın içinden 2002’de AKP’yi çıkardılar. SYRİZA’nın başarısını Yunanistan’daki ekonomik kriz şahlandırdı. Türkiye’de…
Evet….
Türkiye’de bugün tartışmalar ağırlıklı olarak kimlik, kültür ve inanç üzerinden yürüyor. AKP iktidarının yarattığı despotizm, tek adam rejimi, sivil diktatörlük ve toplumu İslami faşizme sürükleme arayışına karşı, Türkiye, sol hareketine özgürlük ekseninde mücadele geliştirme sorumluluğu veriyor. Nitekim bugün Türkiye’nin önüne çıkan fırsat da Gezi/ Haziran İsyanıdır. Bu bize önemli bir zemin sundu. Bu zeminin siyasal, seçim seçeneği ise geliştirilemedi.
Niye geliştirilemedi?
Haziran isyanının, AKP’nin karşısında yarattığı o dalgayı değerlendirebilecek güçlü ve inandırıcı bir sol seçenek yerel ve Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde yaratılamadı. Bu halen çözülebilmiş değil ama artık sol da yavaş yavaş değişiyor. Birbirini anlayan, zor zamanda çelme takmayan, kendi arasında rekabet etmeyen sol kültür gelişmeye başladı. ÖDP, bu kültüre hizmet etmiş bir partidir. HDK ( Halkların Demokratik Kongresi) ve BHH( Birleşik Haziran Hareketi) ÖDP’nin çoğulcu anlayışından oldukça etkilendi.
SYRİZA’nın Türkiye’deki muadili tam olarak hangisi?
SYRİZA’nın Türkiye’deki politik muhatabı esasen ÖDP. Onlar, Avrupa Sol Parti’nin Yunanistan, biz ise Türkiye katılımcısıyız. Avrupa çapındaki ortak talepleri dile getiriyor ve çalışıyoruz. Türkiye ve Yunanistan arasında silahsızlanma kampanyaları yürütüyoruz ama bunun ötesinde örgütlenme formu itibariyle SYRİZA, hem BHH’ye,hem HDK( Halkların Demokratik Kongresi)’ye benziyor.
Biraz daha açar mısınız?
Partileri, parti olmayan örgütleri, değişik toplumsal inisiyatifleri kapsıyor. HDK, Türkiye’de bunu kongre bazında, BHH ise hareket olarak kapsıyor. Dolayısıyla her iki yapı da örgütsel işleyiş bakımından SYRİZA’ya benziyor. Bu arada SYRİZA’nın bütün topluma ideolojik ve politik bir önermesi var ama BHH şu an parti gibi bütünlüklü bir politik önerme sunan bir noktada değil. Daha çok AKP’nin faşizan uygulamaları karşısında toplumsal düzeyde bir direniş hareketi oluşturmak ve solu geliştirip güçlendirmek ve bu saldırıları göğüslemek amacıyla kurulmuş bir hareket olarak ortaya çıkıyor. Yani seçimlere giren, seçimlerde ortaya bir iddia koyan ve kendisini parti düzleminde tanımlamış bir yapı değil BHH.
BHH’nin seçimlerdeki tavrı ne olacak?
BHH bir direniş örgütüdür ve asıl amacı AKP’yi halk muhalefetiyle yenmektir. O yüzden seçim meselesini öne alan ya da ilk seçimlerde kendisini teste tabi tutan bir zeminde değerlendirilmedi. Aslında BHH, bize seçimde değil, seçim dışında lazım olacak bir hareket. Politik tercihimizi deklare edeceğiz elbette. Bununla ilgili tartışmayı da 13 Şubat’tan sonra meclislerimizde yapacağız. BHH’nin şu an için gündeminde bir faaliyet var. 13 Şubat’ta bütün Türkiye’de zorunlu din dersi ve okulların İmam Hatip’leştirilmesine karşı Aleviler ve Eğitim- Sen ile
birlikte yöneteceğimiz bir boykot bu. BHH’nin seçimlerle ilgili tavrının 13 Şubat’tan sonra belli olacağını söylüyorsunuz ancak yürütme kurulundan Merdan Yanardağ geçenlerde verdiği bir mülakatta, “Kürt ulusal hareketi, Türkiye gericiliği ve AKP ile bir çözüm süreci yürütmeye çalışıyor. Bu noktada HDP ile seçim ittifakı düşünülemez” dedi… Merdan Yanardağ kendi düşüncelerini ifade etmiş. Yani “BHH, HDP ile ittifak yapmasın” diyor kısaca. BHH içerisinde değişik insanlar ve kesimler var. Hareketin, HDP ile ittifak yapılmaz diye verilmiş bir kararı yok şu an için. Yanardağ aynı zamanda “Haziran Hareketi’nin bileşenlerinden sadece birinin bile ayrı hareket etmesi cepheyi dağıtır” dedi.
Bu söylediğinizle biraz çelişmiyor mu?
BHH her konuda hemfikir olmamız gereken bir hareket değil. Her konuda aynı fikirde olmak demek; parti kurmaktır. BHH, altı başlıkta Haziran İsyanı’nın AKP rejimine karşı bir mücadele örgütü kurma hedefinde olan bir oluşum.
Nedir o altı başlık?
Anti-emperyalist, halkçı, kamucu bir ekonomiden yana olmak, gerçek bir laiklik, cinsiyetçi olmayan bir Türkiye özlemi, ekolojist olmak ve Türklerle Kürtlerin gönüllü, eşit haklarla birarada yaşama özlemidir. BHH, bu başlıklar altında AKP’yi yenmeyi ve geriletmeyi amaçlayan bir hareket. Dolayısıyla bir parti değildir. Dolayısıyla “BHH her sorun karşısında ortak tutum alan bir yapıdır” demek doğru değil. Aramızda bir yığın parti ve örgüt var, her biri Türkiye’nin farklı meselelerine, farklı çözüm arayışı içindeler. Peki, HDP’nin AKP ile müzakere etmesi… Türkiye sosyalist hareketi, Kürt siyasi hareketini, “AKP ile neden müzakere yapıyorsun” diye suçlayamaz. Sonuçta AKP bugün hükümet değil, devlet. Bugün, “Kürt meselesini yalnızca sosyalist devrimle çözebiliriz” diyemeyiz. Kürt meselesi ulusal bir kimlik meselesidir. Mevcut sistem içerisinde de çözümü mümkündür. Türkiye sosyalist hareketi, yıllardır sorunun müzakere edilerek çözülmesinden yana. Zaten aksini söylemek “Çatışın. Savaşa devam edin” demektir. Biz böyle bir şeyin içerisinde olamayız. Bu müzakere sürecinin başında bizim çizdiğimiz kırmızı çizgiler vardı ve biz bunu deklare ettik.
Kırmızı çizgileriniz neler?
Çözüm sürecinin Başkanlık sistemine yatırım olmasına… Sürecin, Türk-İslam sentezine paralel olarak Kürt-İslam sentezine dönüşmesi ve toplumun daha da muhafazakârlaşması gibi bir siyasete hizmet etmesine… “Kürtler, Türkler el ele, hep beraber seferberliğe. 1071’de nasıl berabersek tekrar yan yana gelelim, Türkiye Kürtlerle büyür” stratejisine dönüşmesine karşıyız. Çatışmanın sonlandırılmasını istiyoruz ve bu kırmızı çizgiler haricindeki her yönteme destek veririz. HDP’ye, “AKP yaramaz. Müzakere masasından kalk” demek doğru, insani ve politik bir tutum değildir. Son günlerde HDP’nin parti olarak seçime girecek olması üzerine tartışmalar yapılıyor. “Öcalan üzerinden yapılan gizli anlaşmalar var. HDP barajı aşamayacak ve AKP, Başkanlık sistemine geçiş için Anayasa’yı değiştirecek çoğunluğa sahip olacak” deniliyor.
Siz nasıl değerlendiriyorsunuz?
HDP’nin seçime parti olarak girmesi konusunda devletle bir anlaşma yaptığı düşüncesinde değilim. Aksine HDP’nin parti olarak girmesi AKP’yi geriletir ve rahatsız etmesi gerekir. HDP baraj altında kalırsa, seçimin meşruiyeti sorgulanır. Barajı aşarsa da AKP’nin parlamento temsiliyeti düşer ve Anayasa’yı değiştirme gücü elinden gider. Kürtler, devletle anlaşma yolunda bir politika izlerse hepimiz kaybederiz, hepimize yazık olur. Bir daha topluma kendini anlatma şansı da olmaz zaten. Kürt hareketinin sol duyusuna güveniyorum. Böyle bir yolu tercih edeceklerine inanmıyorum.
BHH’nin, CHP ile ittifak yapacağı da konuşuluyor…
AKP eğer yenilecekse, seçim sandığında geriletilecekse bunun yolu, CHP, HDP ve sosyalistlerin oluşturacağı geniş bir ittifaktır. Biz diyoruz ki; CHP, HDP ve sosyalistlerin, yeni bir Türkiye programı hazırlaması gerekiyor. AKP’nin Türkiye’si, eskimiş bir Türkiye’dir.
Yeni Türkiye’nin programı ne olmalı ?
Haziran İsyanı’nda dile getirilen, yeni Türkiye’dir. Anti emperyalist, gerçek laikliği savunan, cinsiyetçi olmayan, ekolojist, doğayla uyumlu, Türklerle Kürtlerin birarada yaşadığı, halkçı ve kamucu ekonomiye dayalı, eşitlikçi ve özgürlükçü bir Türkiye programıdır bu. Eğer bu güçler yan yana gelirse AKP hem siyaseten, hem de sandıkta geriletilir. Eğer “AKP’yi yenelim, biz de SYRİZA’nın kazandığı başarıyı kazanalım” diyorsak, bunun sandıktaki yolu budur. Bunu sadece kişisel olarak değil, ÖDP’nin Eş Başkanı olarak da söylüyorum.
Peki, bu noktada bir umut var mı?
CHP de, HDP de olmaz diyor. Biz burada daha çok CHP’ye seslenmek istiyoruz. CHP’nin dönüşebilmesi ve bu konuda bir basınca tutulması çok önemli çünkü Türkiye’deki sola kapalı sağ açık alanın kırılması manasına gelecek.
Biraz açar mısınız?
Sağın paradigması içinde hareket eden CHP, sağ hegemonyayı büyütüyor. Dolayısıyla eşitlikçi, özgürlükçü değerleri bütünlükçü taşıyan, cesur ve radikal adımlar atan yeni bir Türkiye programı oluşturan Kürtlere, “Cumhuriyeti biz sizinle kurduk ama sonra size eziyet ettik ve bu süreç de böyle yaşandı. Artık biz 21’inci yüzyılda Kürtlerle birlikte eşitlikçi ve özgürlükçü bir cumhuriyet kuracağız. Kürt meselesini AKP ile değil, bizimle çözeceksiniz” diyebilecek bir CHP’nin karşımıza çıkması lazım.
Yunanistan’da SYRİZA, PASOK’u reddederek seçimleri kazanmıştı. Biraz gerçekçi olmak lazım; 13 yıldır iktidarda CHP mi var?
AKP yönetiyor ülkeyi. Ancak Yunanistan’da PASOK iktidardaydı ve krizin de sebebiydi. Biz de CHP’ye diyoruz ki, “PASOK’laşmamak için sola dön, neoliberalizme karşı tutum al.” Burada politik olarak PASOK’laşmadan söz ediyoruz.
Taş, daha önce söylediği ve tepki çeken İslami faşizm sözüne de açıklık getirdi:
İslami faşizm derken, İslam eşittir faşizm diye bir şey söylemiyorum. Zaten herhangi bir dine de böyle yaklaşmak doğru değil. Ancak o din faşistleştirilir ve siyasetin aracı haline dönüştürülürse o baskı rejimine faşizmden başka bir şey denmez. Benim söylemek istediğim; AKP, İslam’ı, faşizm tarzında insanlara yukarıdan aşağıya dayatan bir çizgiyi benimsiyor. Yani toplumu, faşizan bir tarzda, kendi anlayışına göre İslamileştiriyor. İktidarın geliştirdiği bu politikalar yarın karşımıza, Anadolu İslam’ında görmediğimiz siyasal İslam olarak gelecek ve IŞİD dediğimiz zihniyeti gerçek hayatta yaşamaya başlayacağız. “21’inci yüzyılda, kadın ile erkek eşit değildir, kadınlar toplum içerisinde yüksek sesle kahkaha atmasın, kadınların annelik kariyeri vardır, 16 yaşındaki kızları evlendirin” demek İslami faşizmdir.
Röp: Tunca Öğreten, Taraf.com.tr’den alınmıştır.
- Bilim İnsanları, Bazı Kişilerin Neden Covid Olmadığını Buldu - 21 Haziran 2024
- Tüketicinin İyimserliği Azalıyor - 21 Haziran 2024
- Akşener, Erdoğan’dan Ne İstedi? - 7 Haziran 2024