Grev Gömleği Giyende…

Belleğimde 1977 ilkbaharında sabahladığımız bir grev çadırında, gece serinliğinde bir tenekede yanan kullanılmış motor yağı alevinde ellerimizi ve türküler eşliğinde yüreklerimizi ısıttığımız saatler var. “Bitmesin” dediğimiz saatler…

Kulaklarımda Köroğlu’nun “Şeşber kalkana değende / dağlar gümbür gümbürdenir” türküsünden uyarladığı “kendi türküsü”nü grev çadırının önünde, acemice çaldığı bağlama eşliğinde söyleyen Sungurlar fabrikası işçisi Gaffar Elbastı’nın, “Grev gömleği giyende / Her yer gümbür gümbürdenir” diyen boğuk sesi çınlıyor…

Kendi kendime bir şiir mırıldanıyorum. Hasan Hüseyin’in “İzin verirlerse eğer / izin verirlerse İstinyeli grevci kardeşlerim / Doğacak ilk çocuğumun adını / Kavel koyacağım” dizeleri, tıpkı o günkü gibi bugün de dilimden düşmüyor…

Metal sanayii işverenlerinin azgın örgütü MESS’e karşı protesto eylemlerinin birinde yürüyüşe de, topluca slogan söylemeye de acemi Haymak işçilerinin dönemin gözde sloganı “Genel grev hakkımız / Söke söke alırız” yerine “Genel grev hakkımız / S.ke s.ke alırız” deyişlerine attığım(ız) gevrek kahkahaların tadı hâlâ damağımda… Dayanışma için gelmiş Roche İlaç Fabrikası işçisi genç bir kadının “Devrimci de olsanız, işçi de olsanız hepiniz erkek dilinden başka dil bilmezsiniz” diye attığı fırçaya işçilerin şaşkın, bencileyin birkaç gazetecinin (Özer Oral kardeşim merhaba!) mahcup gülümseyişlerinin de tadı damağımda…

Ve…

Ve iki gün önce ağrıyan belime (fena ağrıyor) rağmen “Belim hapırsa da, köpürse de cumartesi, bilemedin pazar gecesini bir grev çadırında geçireceğim” diye kendi kendime kavilleştikten hemen sonra Ahmet Şık gazetedeki odama dalıp “Abi, Bakanlar Kurulu Birleşik Metal grevlerini 60 gün süreyle erteledi” haberini verdiğinde, ağzımdan çıkıveren en erkek küfürleri de kendi kendime hâlâ tekrarlıyorum…


Kara ünlü MESS uzun, çok uzun süredir işçi sendikalarının baskısından uzak, keyfince, gönlünce, sermayenin “Kâr, daha fazla kâr, olabildiğince çok kâr” duasını ete kemiğe büründürmekteydi. İşçi sınıfından söz edildiğinde “Ay, 70’li yıllardan kalma bu jargon artık sıkmadı mı” diye dudak büken kimi yeni yetme solcuların bana (da) ulaşan mailleri onların ayıbı ve utancı olarak kalsın. Birleşik Metal İşçileri Sendikası’nın (DİSK-Maden İş’in doğal ardılı olarak okuyun) şamar gibi patlattığı grev, çok kişinin aptes tazelemesine yol açmasını da eleştirmek yerine “İyi ya işte aptes tazelemişler. Ne güzel” iyimserliği ile değerlendirmekten yanayım..

Gel gör ki MESS’e bağlı işverenler “O mutlu günler sona mı eriyor” paniğindeyken imdatlarına AKP elebaşıları yetişti. Metal işkolundaki grevleri 60 gün süreyle erteledi. Gerekçe: Milli güvenlik…

Küreselleşmiş sermaye ile iç içe, kucak kucağa geçmiş sermayedar sınıfların da, vahşi kapitalizmi kalkınma diye yutturmakta ustalaşmış AKP tepelerinin de el ele vermelerinde şaşılacak bir yan yok. Tersi olsa şaşmak gerekirdi.

Şimdi top Danıştay’da… Hani yüksek yargının kilit kurumlarından biri olan Danıştay’da… AKP iktidarının “yargı denetimsiz bir devlet sistemi” yaratmak için saldırısını iyiden iyiye yükselttiği şu günlerde, “Başkanlık sistemi histerisi” kol gezerken “Danıştay siyasal iktidara teslim olmuş mu, olmamış mı” sorusuna Danıştay cevap verecek.

Göreceğiz. Süresi içinde yürütmeyi durdurma kararı verip metal işçilerinin anayasal hakkının ırzına geçilmesine engel olacak mı, olmayacak mı?

Bu Danıştay’a bel bağlamak değil. Danıştay’a, yüksek yargıya ve anayasada yazılı “hukuk devletine” bir fırsat vermekten ibaret.
Evet göreceğiz.

Peki sonrasını?..

Hele bir Danıştay kararını görelim, sonrasını sonra yazarız…

Aydın ENGİN