Saatleri Ayarlama Enstitüsü’nden Yeni Haberler

Yaz saati uygulamasının kalıcı hale getirilmesi, ya da daha bilindik şekliyle Ekim ayında saatlerin geri alınması uygulamasından vazgeçilmesi, Türkiye’de medya ve siyaset ilişkilerinin yapısı ile ilgili verimli bir tartışma alanı.  Bu, yaz saati uygulaması değil de darbeler de olabilirdi! 15 Temmuz darbe girişimi başarılı olsaydı, 16 Temmuz’da demokrasi nöbeti tutan medya kuruluşlarından kaçı sizce kışla nöbeti tutardı? Cevabınızı merak ettiğimi söyleyemeyeceğim.

Bir noktaya dikkatiniz çekmek istiyorum: Bugün havuz medyası vb. sıfatlarla eleştirilen medya, sanki AKP iktidarı ile doğmuş, bu iktidar ile birlikte ortaya çıkmış değil. Erken cumhuriyet döneminden ANAP’a, AKP’ye, hangi dönem için konuşursak konuşalım, iktidar yalakası medya  -hadi biz buna daha bilimsel bir isim bulup corporate medya diyelim- her dönemde var. Daha önceki yılların boyalı basınbesleme basın ya da sahibinin sesi tartışmalarını hatırlayın yeter. İkinci olarak, bu işin sadece Türkiye’ye özgü olduğunu da sanmayalım. Emdedded Journalismhazır kıta gazeteciliği, ABD’nin Irak’ı işgali sırasında ABD’de de çokça tartışılan bir kavramdı.   Son bir hatırlatma daha, her ne kadar günümüz medyasının medyanın iltisakı iktidardaki partiyeymiş gibi görünse de, medyanın temelde bir siyasal-toplumsal-ekonomik hegemonya üretim aracı olduğunu unutmamak gerekiyor.

                                                                                 ***

Türkiye saatlerin ileri/geri alınması mevzuuyla 1940 yılından beri ilgilenmekte. Gözüme ilişen ilk iki karar şöyle: ilki, 21 Eylül 1940 tarihinde  “5 Birinciteşrin 1940’ı 6 Birinciteşrin 1940 a Bağlayan Gece Saat 24 den İtibaren Yaz Saatine Nihayet Verilerek Bütün Memleket Dahilinde Saatlerin Bir Saat Geri Alınması” kararı. İkincisi ise, 06.10.1945 tarihinde alınan Yaz Saatine Son Verilerek Bütün Memlekette Saatlerin Bir Saat Geriye Alınması Hakkında Karar.

Sadece bu iki düzenleme değil elbette; daha sonra da bu konuda farklı düzenlemeler yapılacaktır.  60’lı yılların sonlarında yaz saati uygulamasına geçilmesi yeniden tartışılmaya başlanır.  Gerekçe enerji tasarrufudur. 1967 yılında dönemin Başbakanı Süleyman Demirel,  yaz saati uygulamasına geçilmesini düşünmediklerini, bunu gerektirecek bir enerji sıkıntısı yaşamadıklarını belirtir. 1972 yılında tam da bu sebeple yaz saati uygulaması başladığı duyurulur.

İşte aslında bu yazıda dile getirmek istediklerim de bu noktada başlıyor. Bu tarihlerden başlayarak her yıl saatlerin ileri/geri alınması gazetelere haber olur. Haberlerin hiç değişmeyen ilk vurgusu, yurttaşların saatlerini ayarlamayı unutmamasıyken ikinci vurgusu da bu uygulama ile ne kadar enerji tasarrufu yapıldığıdır. Medya, hiç değişmez bir dille, her yıl, bıkmadan usanmadan, hem saatleri ayarlamamızı hem de bunu yaparken ne kadar tasarruf etmiş olacağımızı hatırlatmayı ihmal etmedi. Aynı medya, 2016 yılında bu uygulamadan vazgeçildiği zaman da,  uygulamadan vazgeçilmesinin sebep olduğu enerji tasarrufunu vurgulamayı görev addetti.

Şimdi birlikte haberlere bir bakalım. 30 Ekim 1976 tarihli  “Gece Yarısı Saatler 1 Saat Geri Alınacak” başlıklı haberde,  saatlerin geri alınmasının 140-150 milyon kilovat saat enerji tasarrufu sağlanarak ekonomiye 15 milyar liralık katkı sağladığı belirtilmektedir.

İkinci haber de Milliyet gazetesinin 24 Ekim 1998 tarihli nüshasından. Bu haber de 1974’dekinden çok farklı değil. Bir yandan saatlerimizi geri almayı unutmamamız vurgulanırken, diğer yandan da ne kadar hayırlı bir iş yapıldığı vurgulanıyor. Habere göre 400 milyon kilovat saat enerji tasarrufu sağlanması beklenmektedir.

Enerjide 18 Trilyonluk Tasarruf Sağlanacak” başlıklı 31 Ekim 1999 tarihli haberde, saatlerin geri alınmasıyla sağlanan 18 trilyonluk tasarrufun detaylarına da yer veriliyor. Bu rakam Gökçekaya Santrali’nin 1997 yılı enerji üretimine eşit düzeyde bir tasarruf olacakmış.

08 Eylül 2016 tarihinde alınan
Gün Işığından Daha Fazla Yararlanmak Amacıyla Bütün Yurtta Yaz Saati Uygulanması Hakkında Karar ile birlikte saatlerin Ekim ayı içinde geri alınması uygulamasına son verilir verilmez, medya bu kez bu uygulama ile elde edilen tasarrufları haber yapmaya başlar. Meğer, saatlerin geri alınması ile tasarruf etmiyormuşuz; aksine saatleri geri almadığımız için tasarruf ediyormuşuz: NTV haber sitesinin 17 Ekim 2017 tarihli haberine göre “Yaklaşık bir yıldır yürürlükte olan kalıcı yaz saati uygulaması için İstanbul Teknik Üniversitesi, uygulamanın sonuçlarını içeren bir raporu Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı’na sundu. Raporda, kalıcı yaz saatinin, 540 ile 802 milyon lira arasında tasarruf sağladığı ve 2 milyar dolarlık yatırımı zorunlu olmaktan çıkardığı vurgulandı.

Aynı gün Ahaber haber sitesinde yer alan bir diğer yaber de aynı vurguyu taşıyor. Haberin başlığı “Kalıcı Yaz Saati Uygulamasıyla Gelen Büyük Tasarruf” şeklindeHabere göre “Elde edilen bu değerin ekonomik karşılığının ise tek zamanlı tarifeler için 538 milyon 689 bin 139 lira ve üç zamanlı tarifeler için de 801 milyon 602 bin 430 liraya karşılık geldiği” belirlenmiştir.

Olay Haber ise 10 Ekim 2017 tarihli haberinde yine tasarruf konusunu gündeme taşımakta:  “Kısa süreli veriler üzerinden yapılan analiz, tasarruf açısından olumlu olmakla birlikte veri miktarı, çeşidi, istatistiksel karşılaştırılabilirlik yöntemleri geliştirilerek daha detaylı çalışma yapılmasına devam edilmektedir.

Sorun,  yaz saati uygulamasının mı, yoksa bu uygulamadan vazgeçilmesinin tasarrufa yol açtığı değildir; yalanın bugün mü dün mü söylendiğiyle de ilgilenmiyorum.  Bu yazıda tartışmak istediğim,  bu konu üzerinden medya-siyaset ve kanaat üretimi süreçlerine yaz saati mevzu üzerinden bir örnek verebilmekti.

Kapat Televizyonu Anne” 90’larda, bizim mahallenin popüler şarkılarından biriydi. Yaşar Kurt, savaş karşıtı bir gerekçeyle annesine televizyonu kapatmasını söylüyordu: “Beynimi yiyorlar anne beynimi yiyorlar/ Kapat televizyonu anne seni de kandırıyorlar.. oyunu verme anne

Anne, sen yine de her durumda televizyonu kapat

Mete Kaan KAYNAR