Çatalca’da başlayan Polonez işçilerinin direnişi, yalnızca bir fabrikanın işçileriyle patronları arasındaki çatışmayı değil, Türkiye’de emeğin ve adaletin mevcut durumunu da gözler önüne seriyor. Grevdeki işçilerin Ankara’ya yürüyüş girişimi, bir kez daha polis ablukasına alınarak engellendi. Polislerden birinin “Sizin yeriniz Çatalca” sözleri, aslında yalnızca yürüyüşün değil, emeğin ve hak mücadelesinin sistematik olarak nasıl bastırıldığının da bir ifadesiydi.
Polonez Direnişi: Ekmeğin ve Onurun Savaşı
140 günü aşkın süredir grevde olan Polonez Gıda Fabrikası işçileri, ağır çalışma koşulları, uzun mesailer ve düşük ücretlere karşı bir mücadele yürütüyor. Türk İş’e bağlı Tek Gıda İş Sendikası’na üye oldukları için işten çıkarılan 13 işçinin yanında saf tutan diğer emekçiler, yalnızca kendi hakları için değil, örgütlenme hakkının savunusu için de direniyor.
Patronların Ürdün merkezli Siniora Food şirketine dayandığı bu süreçte, sendikal örgütlenmeye karşı yoğun bir direniş sergilendi. İşten çıkarmalar ve baskılarla başlayan bu hikaye, kısa sürede işçilerin tüm ülkede yankı bulan greviyle farklı bir boyuta taşındı. Ancak bu yankının karşısına, iktidarın kolluk kuvvetleri dizildi.
Yol Yürümek, Adaleti Aramak
İşçiler yalnızca Ankara’ya yürümek değil, aslında haklarını ve adaleti aramak istiyor. Ancak bu çaba, Çatalca’da sıkışıp kalıyor. Dün Çatalca Adliyesi önünden yürümek isteyen işçiler, ters kelepçe ile gözaltına alındı. Bugün de aynı noktadan başlatılmak istenen yürüyüş, polis barikatlarıyla engellendi.
Bir polisin “Size bu yürüyüşü yaptırmayacağız. Sizin yeriniz Çatalca” sözleri, devletin emeğin sesini bastırmak için nasıl konumlandığını bir kez daha ortaya koydu. Bu ifade, işçilerin yalnızca coğrafi bir alanla sınırlandırılmak istendiğinin değil, aynı zamanda mücadelelerinin önemsizleştirilmeye çalışıldığının da bir göstergesiydi.
Sınıfsal Dayanışmaya Duyulan İhtiyaç
Polonez işçilerinin direnişi, Türkiye’de emeğin üzerindeki baskının ne kadar derin olduğunu bir kez daha gösteriyor. Sendikal örgütlenme hakkının gasp edilmesi, işçilerin fiziksel ve psikolojik baskılarla yıldırılmaya çalışılması, yalnızca bir fabrikanın meselesi değil. Bu tablo, emek mücadelesinin tüm sektörlerde karşı karşıya olduğu bir gerçekliktir.
Bu süreçte yalnızca kolluk güçleri değil, iktidarın ekonomik elitlerle kurduğu organik bağlar da devreye giriyor. İşçilerin karşısında yalnızca patronlarını değil, devletin baskı aygıtını bulduğu bir ortamda, bu mücadelenin yalnız bırakılması sınıfsal dayanışmanın eksikliğini de gözler önüne seriyor.
Polonez Direnişi: Bir İktidarın Aynası
Polonez işçilerinin direnişi, emeğin sesi bastırılmaya çalışıldıkça daha gür bir haykırışa dönüşüyor. Barikatlar aşıldığında, Çatalca Adliyesi’nin önünde geçirilen geceler, yalnızca bir direnişin değil, bir onur mücadelesinin ifadesidir. Ancak bu mücadele, yalnızca işçilerin omuzlarında taşınmamalı. Emekten yana olan herkesin desteği, bu direnişi büyütmek için kritik bir önem taşıyor.
Türkiye’de emek mücadelesi, patronlar kadar devlete karşı da verilmek zorunda. Polonez işçilerinin yürüyüşü Ankara’da sonlanmasa bile, hak ve adalet mücadelesinin tarihine yazılmış bir direniş olarak kalacak. Bu direniş, emeğin özgürleşmesi için atılmış adımların başlangıcı olabilir. Ancak bunun için, işçilerin “yerinin Çatalca” değil, eşit ve adil bir Türkiye olduğunu hatırlatmamız gerekiyor.