Bu kurulumla, bu bakış açısıyla beklenen ve anlatılanların tersine bir tablo kaçınılmaz.
Borçlanmadan başlayalım. Mega projelere kaynak sağlamak için borçlanmada iki kanal var; biri yurtdışı, diğeri de yurtiçi. Kuruluşları bir teminat-rehin havuzuna koyup menkul kıymetleştirme yoluna giderek, tahvil ya da sukuk ihracı yaparak fon sağlama düşüncesi ilk yol. Uluslararası sermaye piyasalarında hangi araç olursa olsun, ihraç edeceğiniz bir menkul değerin içinden geçeceği bir kapı var; o da kredi derecesi almak.
Hani o yakın zamana kadar Ankara’da, ‘sizi kim takar’ denilerek küçümsenen kredi dereceleme şirketleri. Şimdi kredi notu alacaksınız ki yatırımcıların görüş alanına girebilesiniz.
Borçlanmaya gidilirse soru şu olacak; Hazine’nin yapamadığı hangi borçlanma vardı ki bunu bir Varlık Fonu içinde yapma çabasına girişildi?
Varlık Fonu’nun çıkaracağı hangi borçlanma aracı olursa olsun, muhtemelen aynı kredi notu sağlanacak olsa bile Hazine’den daha pahalı olacağı bugünden belli. Hem Varlık Fonu’nun içine KHK ile eklenen maddenin verdiği yetki ile devredilen kuruluşların olması, hem de Hazine’nin kurumsallığı ve kurallı yapısının dışında, denetimsiz olması ödeyeceği faizi daha yüksek kılar.
Devlet fonlarının uluslararası kabul görmüş ‘Santiago Kurallarına’ göre ilk ilkesi ‘sağlam hukuki temel’geliyor. Bizim Varlık Fonu’nun hangi kuruluşları içine alabileceğine dair maddesi KHK ile düzenlendi. En başından sakat. Bu da hem fonun işlemlerini hem de çıkaracağı menkul değerleri bu kurallar setine aykırı yere düşürüyor.
Petrol zengini Ortadoğu ülkelerinin kurduğu varlık fonlarının bile kredi notuna dayanan yatırım kriterleri var. Bu yüzden, ister onların parasına talip olun, ister başkasının; uluslararası piyasalara kredi notu olmadan çıkarak ‘ahbap-çavuş’ işi borçlanmak mümkün değil.
İkinci seçenek ise Varlık Fonu’nun dış piyasalarla aynı anda ya da tek başına iç piyasada borçlanmaya çalışmasıdır. Bu durumda, ayrı bir kanaldan Hazine borçlanmalarına rakip olarak çıkacak demektir. Hazine’nin mevcut borçlanma miktarını kayda değer biçimde artırması neyse sonuç da o olacaktır; faizler aratacaktır.
Bu tablo, sadece Hazine’ye rakip değil, ticari bankalara ve şirketlere de rakip olmak demek. Hali hazırda Türkiye’de mali sistem borç verilebilir fonlarını büyütemezken, yeni ve ‘iştahlı’ bir ‘kamu elbiseli’ borçlanıcı piyasaya girip mevcut ‘pastadan’ pay alacak. Bankaların verdikleri kredilere tek başına mevduat kaynağı yetmezken, şimdi Varlık Fonu bu kaynak alanına alıcı olarak girip faizleri yükseltecektir.
YASADA OLMAYAN GÖREV
Fonun, işlemleri ile piyasalara etki edeceği hatta kimi bakanların sözlerine bakılırsa Merkez Bankası, Hazine ve Özelleştirme İdaresi’nin kimi işlevlerini üstelenebileceği anlaşılıyor. Hem de yasada olmayan bir yetkiyle. Başbakan Yardımcısı Nurettin Canikli diyor ki; “Türkiye Varlık Fonu’nun diğer fonksiyonu da para ve finansal piyasalara yönelik dengeleme ve ekonomik teröre karşı mücadele fonksiyonudur. Piyasaların aşırı dalgalandığı, spekülatif işlemlerin, ekonomik sabotaj ve saldırıların yoğunlaştığı dönemlerde piyasaların sakinleştirilmesine ve saldırıların defedilmesine büyük katkı sağlayacaktır.” Bu sözler keyfi yönetim arzusunun da işareti olmalı.
Kuruluş yasasında bile olmayan böyle bir işlev seçeneğinin dillendiriliyor olması, mali piyasalarda karmaşaya neden olur. Merkez Bankası’nın yapamadığı neyi yapacaktır, müdahale yetkisi olmayan bu Fon?
Tüm bunlar, hukuksal temeli zayıf, hedefi ve kapsamı belirsiz, başka kurum ve kurul ve kuralların alanına taşan Varlık Fonu’nun, piyasada ‘zücaciyecideki fil’etkisi yaratıp, siyasetçilerin beklediği ve bize anlattığı çerçevede sonuçları değil, tersini getireceğini bugünden görmek gerekiyor.
Daha bugüne kadar hangi köprü için hangi fiyattan kaç adet geçiş taahhüdü verildiğini, ne kadar kamusal yükümlülük oluşturulduğunu açıklamayan, tüm bu yükümlülüklerin toplamının ne olduğunu şeffaf biçimde paylaşmamış siyasetçiler, bize Varlık Fonu’nun şeffaf ve hesap verebilir olacağını anlatıyor.
Kaynak: Hüriyet
- Bilim İnsanları, Bazı Kişilerin Neden Covid Olmadığını Buldu - 21 Haziran 2024
- Tüketicinin İyimserliği Azalıyor - 21 Haziran 2024
- Akşener, Erdoğan’dan Ne İstedi? - 7 Haziran 2024