Osmanlı Tokadı, Siyasi Sembolizm ve Yeni Otoriter Dil: Özgür Özel’e Yönelik Saldırının Faşist Kodları

CHP Genel Başkanı Özgür Özel’e (Haziran 2025) yönelik tokatlı saldırı, Türkiye’nin otoriterleşme süreci içinde siyasal şiddetin hangi semboller ve anlam sistemleriyle meşrulaştırıldığını ortaya koyması bakımından kritik bir vaka örneğidir. Bu olay, basit bir bireysel tepki değil; sembolik anlamlar taşıyan, önceden planlandığına dair çok sayıda işaret barındıran ve faşist siyaset pratikleriyle örtüşen çok katmanlı bir saldırı niteliğindedir. Burada tokat yalnızca fiziksel bir temas değil, aynı zamanda bir siyasi mesaj, cezalandırma biçimi ve ideolojik iktidar gösterisi olarak işlev görmektedir. Bu yazı, söz konusu saldırıyı otoriter siyasal kültür, sembolik şiddet, cezasızlık düzeni ve faşizan simgeler ekseninde incelemekte; olayın rastlantısal ya da bireysel bir çıkıştan ibaret olmadığını ileri sürmektedir.

Tokat: Faşist Rejimlerde Aşağılama, Disiplin ve Gösteri

Saldırganın Özgür Özel’e yumruk değil, tokat atmayı tercih etmesi rastlantısal değildir. Tokat, bireyler arası çatışmalarda genellikle “aşağılama” ve “terbiye etme” amacı güden bir şiddet biçimidir. Faşist rejimlerde bu tür beden dili, yalnızca fiziksel değil, aynı zamanda ideolojik bir araç olarak kullanılır. Susan Sontag’ın belirttiği gibi, faşizm güç, disiplin ve eril estetik etrafında şekillenir (Sontag, 1975). Bu bağlamda tokat, iktidarın muhalefeti “haddini bildirme” pratiğinin somut bir göstergesidir.

Saldırganın eylemi, bireysel bir öfke patlamasından ziyade, iktidarın yıllardır inşa ettiği siyasal dilin ve sembollerin eyleme dönüşmüş halidir. Bu noktada Carl Schmitt’in “siyasal olanın dost-düşman ayrımı üzerinden kurgulandığı” yönündeki tespiti hatırlanmalıdır (Schmitt, 2007). Muhalefet artık yalnızca bir rakip değil; cezalandırılması gereken bir “düşman” olarak kodlanmaktadır.

Osmanlı Tokadının Güncel Siyasal Söylemdeki Yeri

“Osmanlı tokadı” ifadesi, son yıllarda özellikle iktidar çevresinde sıkça dile getirilen bir tehdit metaforuna dönüşmüştür. Devlet Bahçeli, Recep Tayyip Erdoğan ve iktidara yakın medya organları bu ifadeyi muhalefeti hedef gösteren bir araç olarak kullanmakta; böylece tokat, nostaljik bir kavram olmaktan çıkarılıp güncel bir siyasal şiddet sembolüne dönüştürülmektedir (Yıldız, 2020).

Bu çerçevede saldırının tokatla gerçekleştirilmiş olması, açıkça ideolojik bir mesaj taşımaktadır: Muhalefet “devlet terbiyesi”ne muhtaçtır, halk ise bu terbiyeyi bizzat uygulayabilir. Bu, iktidar çevrelerinin doğrudan teşvikiyle değilse bile, örtük biçimde meşrulaştırmaları sayesinde mümkün olmuştur.

Saldırının Organizasyonu: İçeriden Bilgi, Önceden Hazırlık

Saldırının rastlantısal ve kendiliğinden gelişmiş bireysel bir eylem olduğunu ileri sürmek, olayın fiziksel koşulları dikkate alındığında ikna edici değildir. Atatürk Kültür Merkezi gibi çok sayıda çıkış kapısı bulunan bir yapıda, saldırganın Özgür Özel’in hangi kapıdan çıkacağını önceden bilmesi, dışarıda bekleyen biri için ancak içeriden alınmış bir bilgiyle mümkündür. Bu durum, saldırının en azından içerideki bazı unsurlarla koordinasyon içinde gerçekleştiğini göstermektedir.

Güvenlik güçlerinin saldırıya doğrudan müdahale etmemesinden ziyade, yeterli güvenlik önlemi almamış olmaları; başka bir deyişle, ihmalle saldırının önünü açmaları da olayın yapısal bir karakter taşıdığını göstermektedir. Hannah Arendt’in “şiddetin kurumlar aracılığıyla meşrulaştırılması”na ilişkin çözümlemesi burada oldukça açıklayıcıdır (Arendt, 1970). Otoriter rejimlerde bu tür şiddet eylemleri, devletin pasif onayıyla bu kadar rahat uygulanabilir hale gelmektedir.

Saldırganın Profilindeki Çelişkiler: Yoksulluk, Öfke ve Kontrollü Figürler

Saldırganın, olayın ardından kendisini “yemek kartı isteyen bir yoksul” olarak tanıtması; muhalefeti “yoksullara yardım etmeyen elitler” olarak itibarsızlaştırmaya dönük söylemsel bir manevra olarak okunmalıdır. Banka hesaplarında 300 Bin TL’nin üzerinde parası bulunan bir kişinin yoksulluk iddiası sahicilikten uzaktır. Dahası, kendi çocuklarını öldürmek gibi ağır bir suçtan hüküm giymiş bir bireyin, gençlerin siyasete dahil edilmesine öfkeyle karşılık vermesi; duygusal değil, siyasal kurgunun bir parçası olarak değerlendirilmelidir.

Bu çelişkili figür, Gramsci’nin “organik entelektüel” tanımının tersine; otoriter rejimlerin söylemlerini meşrulaştırmak için kullandıkları, geçmişiyle çelişen ancak “halkın sesi” olarak sunulan araçsallaştırılmış bir aktördür. Siyasi iktidarın muhalefete karşı yürüttüğü psikolojik harekâtın sahada işlevsel kıldığı sembolik bir araçtır.

Bu tür figürlerin siyasal amaçlarla kullanılması yalnızca Türkiye’ye özgü bir pratik değildir. Rusya’da, özellikle Wagner Grubu bünyesinde benzer örnekler görülmektedir. Vladimir Putin rejimi, cinayet, tecavüz ve gasp gibi ağır suçlardan hüküm giymiş kişileri, af karşılığında Ukrayna’daki askeri operasyonlara katılmaya zorlamıştır. Bu suçlular, rejimin hem “harcanabilir insan kaynağı” hem de toplum üzerindeki korku ikliminin bir parçası olarak işlev görmektedir. Ceza sisteminin rehabilitasyondan çıkarılıp siyasal araca dönüştürülmesi, otoriter kontrol mekanizmalarının temel özelliklerindendir (Galeotti, 2019; The Guardian, 2023).

Ceza Kültüründen Cezasızlığa: Devletin Sessiz Onayı

Türkiye’de muhalefete yönelik şiddet eylemlerinde faillerin çoğu zaman hızla serbest bırakılması, yargının pasif tutumu ve güvenlik güçlerinin tepkisizliği, yapısal bir cezasızlık kültürü yaratmıştır. Bu olayda da saldırgan, gözaltına alındıktan sonra ilk gün içinde savcılığa sevk edilmek istenmiş; ancak sosyal medyada yükselen tepkiler ve CHP’nin avukatlarının baskısı sonucu gözaltı süresi uzatılmıştır. Ne var ki mevcut yargı pratiği göz önüne alındığında, saldırganın en geç üçüncü gün hâkim karşısına çıkarılması, kamuoyunun gözünden kaçırılarak, kısa bir süre tutuklu kalması ve ardından “tutuksuz yargılama” gerekçesiyle serbest bırakılması oldukça muhtemeldir. Bu süreçte eylemin siyasal bağlantıları araştırılmaksızın, olayın “bireysel öfke” ile açıklanarak kapatılma ihtimali yüksektir.

Oysa saldırganın eylemi, otoriter bir siyasal tahayyülün hem ürünü hem de uygulayıcısıdır. Bourdieu’nün “sembolik şiddet” tanımında olduğu gibi, burada da iktidar dili önce fiziksel şiddeti meşrulaştırmakta, ardından bu şiddeti üretmektedir (Bourdieu, 1991). Ağır kriminal geçmişe sahip kişilerin kontrollü biçimde salıverilmesi ve siyasal şiddet eylemlerinde kullanılması, yalnızca cezasızlığı değil; aynı zamanda devlet gözetiminde yürütülen stratejik bir şiddet politikasını da işaret etmektedir.

Tokatın Ardındaki Rejim

Özgür Özel’e yönelik saldırı, bireysel bir eylem olmaktan çok; siyasal bir senaryonun, otoriter söylemin ve organize bir hazırlığın dışavurumudur. Bu tokat, yalnızca bir fiziksel temas değil; siyasal İslamcı otoriterliğin ideolojik bir mesajıdır. Bu mesaj, muhalefetin ancak “cezalandırılarak hizaya getirilebileceği”, halkın ise bu cezalandırmanın taşıyıcısı olabileceği yönündedir. Böylesi sembolik şiddet eylemleri, demokrasinin değil; disiplinin, eşit yurttaşlığın değil; itaatin egemen olduğu bir rejimin inşasına hizmet etmektedir.

Bu tokada karşı durmak, yalnızca Özgür Özel’i savunmak değil; aynı zamanda sokakta öğrencileri ezen polisi, grevde işçiyi tehdit eden valiyi, kadın cinayetlerini görmezden gelen sistemi de ifşa etmektir. Çünkü bu yalnızca bir tokat değil; bir rejimin tokadıdır. Ve bu tokada sessiz kalmak, sıranın kimde olduğunu beklemekten başka bir şey değildir.


Kaynakça

Arendt, H. (1970). On Violence. Houghton Mifflin Harcourt.
Bourdieu, P. (1991). Language and Symbolic Power. Harvard University Press.
Eco, U. (1995). “Ur-Fascism”, The New York Review of Books
Ertan, M. (2023). “Türkiye’de Devlet Şiddeti ve Erkeklik Kodları”, Toplum ve Bilim, 155(3), 75–93.
Gramsci, A. (1971). Selections from the Prison Notebooks. International Publishers.
Schmitt, C. (2007). The Concept of the Political. University of Chicago Press.
Sontag, S. (1975). “Fascinating Fascism”, The New York Review of Books.
Yıldız, C. (2020). “Siyasi Söylemde Osmanlı Tokadı ve Sağ Popülizmin Dili”, Türkiye Günlüğü, 141, 45–60.
Galeotti, M. (2019). We Need to Talk About Putin. Ebury Press.
The Guardian. (2023). “Putin frees murderers to fight in Ukraine”.