Şimşk’in Ekonomik Tasarruf Tedbirleri: Sermayeye Dokunmadan Halka Yüklenen Bir Yol mu?

Son yıllarda Türkiye ekonomisi, yüksek enflasyon, döviz kurlarındaki dalgalanmalar ve işsizlik oranlarındaki artış gibi bir dizi zorlukla karşı karşıya kaldı. Hükümet, bu sorunlarla başa çıkmak için çeşitli tedbirler aldı, ancak bu tedbirlerin sermaye sınıfını korurken, yükün büyük bir kısmını halkın sırtına yüklediği endişesi kamuoyunda giderek artıyor.

Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek tarafından açıklanan yeni tasarruf tedbirleri, kamu harcamalarında kesintiler ve verimlilik artışı gibi önlemleri içeriyor. Ancak, bu önlemlerin asgari ücret ve emekli maaşları gibi sosyal destek kalemlerinde dondurulma veya kesintilere gitmesi, işçi ve emekçi sınıfların yaşam standartlarını olumsuz etkileyebileceği kaygısını artırıyor.

Ekonomik adalet ve eşitlik ilkeleri açısından, sermaye sınıfına dokunmadan uygulanan bu tedbirler haklı olarak eleştiriliyor. İşçi ve emekçi sınıflar, hükümetin ekonomik politikalarında sosyal adaleti göz ardı ettiğini ve yükü en savunmasız kesimlere yüklediğini ifade ediyorlar. Birden fazla yerden maaş alan bürokratların gelirlerinde herhangi bir kesinti yapılmaması, kamuoyunda adaletsizlik algısını güçlendiriyor ve hükümetin belirli bir kesimi koruma eğiliminde olduğu yönünde eleştirilere neden oluyor.

Ekonomik krizden çıkış yolunda atılan adımlar, sermaye sınıfının çıkarlarını korurken, işçi ve emekçi sınıfların üzerindeki ekonomik baskıyı artırabilecek tedbirler olarak görülüyor. Hükümetin ekonomik politikalarının, toplumun tüm kesimlerinin çıkarlarını dengeli bir şekilde gözetmesi gerektiği yönündeki çağrılara rağmen, sermaye sınıfına dokunmadan halka yüklenen bir yol izlediği endişesi giderek büyüyor.

Türkiye’nin ekonomik geleceği için önemli bir dönüm noktası oluşturan bu durumda, enflasyonun bir miktar gevşemesi beklenirken, fiyat artışlarının 2025’e kadar çift haneli rakamlarda seyretmesi öngörülüyor. Ekonomik büyüme oranının %2,7 ile %3,1 arasında değişmesi beklenirken, küresel ekonomik büyüme oranlarının düşmesi, Türkiye ekonomisinin küresel trendlerden nasıl etkilenebileceğini gösteriyor.

Enerji krizleri ve gıda fiyatlarındaki artışlar gibi faktörler, vatandaşın alım gücünü düşürüyor ve yaşam maliyetlerini artırıyor. Kamu harcamaları ve ekonomik politikalar, vatandaşın günlük yaşamını etkileyen önemli unsurlar olarak ön plana çıkıyor. Bu nedenle, ekonomik politikaların, sosyal adalet ve eşitlik ilkelerine uygun bir şekilde uygulanması ve toplumun tüm kesimlerinin çıkarlarını dengeli bir şekilde gözetmesi büyük önem taşıyor.

Türkiye’nin ekonomik zorluklarla başa çıkma stratejileri, sadece kısa vadeli tedbirlerle sınırlı kalmamalı, uzun vadeli ve sürdürülebilir bir ekonomik büyüme vizyonu geliştirmeli. Bu vizyon, hem yerel hem de küresel ekonomik dinamikleri dikkate alarak, tüm toplum kesimlerinin refahını artıracak şekilde tasarlanmalı. Türkiye’nin ekonomik istikrarını sağlamak ve geleceğe yönelik umutları yeşertmek için, ekonomik politikaların şeffaflık, hesap verebilirlik ve adil bir dağılımı esas alması gerekiyor.

NHY, Arya Demir