Havana Sendromu, son yıllarda uluslararası ilişkiler ve sağlık alanlarında önemli bir konu haline geldi. 2016 yılında Küba’daki Amerikan ve Kanada büyükelçilik personelleri arasında baş gösteren ve çeşitli tıbbi semptomlarla karakterize edilen bu durum, dünya çapında diplomatlar ve istihbarat görevlileri arasında benzer vakaların bildirilmesiyle daha da gizem kazanmıştır.
Araştırmalar, Havana Sendromu’nun belirtilerinin, yönlendirilmiş mikrodalga radyasyonuna maruz kalmanın etkileriyle tutarlı olduğunu göstermekte. Bu bulgular, ABD Ulusal Bilimler Akademisi tarafından yapılan bir çalışmada da desteklendi. Ancak, bu semptomlara neden olan kesin mekanizma ve kaynak hala belirsizliğini korumakta.
Son zamanlarda, Havana Sendromu vakalarının Rus istihbarat servisleriyle bağlantılı olabileceği yönünde iddialar ortaya atıldı. Bazı yayın organları, Amerikalı diplomatlar üzerinde görülen Havana Sendromu belirtilerinin, Rusya askeri istihbarat servisi birimlerinin faaliyetleriyle çakıştığı zamanlarda meydana geldiğine dair kanıtlar olduğunu belirtmekte. Bu iddialar, uluslararası toplumda endişe ve tartışmalara yol açtı.
Kremlin ise bu iddiaları yalanlamış ve herhangi bir bağlantıyı reddetti. Bu durum, Havana Sendromu’nun potansiyel sebepleri ve etkileri üzerine daha fazla araştırma yapılmasının önemini vurgulamakta. Ayrıca, diplomatik personelin güvenliği ve sağlığı konusunda uluslararası iş birliğinin ve şeffaflığın artırılması gerektiğini de göstermekte.
Havana Sendromu’nun nedenleri, etkileri ve potansiyel uluslararası bağlantıları üzerine yapılan araştırmalar devam etmekte. Bu konu, hem ulusal güvenlik hem de bireysel sağlık açısından önem taşımakta. Uzmanlar, bu tür vakaların önlenmesi ve etkili tedavi yöntemlerinin geliştirilmesi için uluslararası iş birliğinin ve bilimsel araştırmaların hayati önemde olduğunu vurgulamaktalar.
NHY/ Euronews