Marx’tan Ahlakçılığa: Alman Solunun İşçi Sınıfını Kaybedişi

Hamburg merkezli habere göre, Almanya’da ve Batı dünyasında sağcı ve aşırı sağcı hareketler alarm verici bir şekilde yükseliyor. Yüz binlerce kişi sokaklara çıkıp AfD yasağı ve aşırı sağa karşı gösteriler düzenlese de tablo tersine işliyor. Sağ partiler artık sadece muhalif değil, iktidarı doğrudan hedefleyen bir yıkım gücü olarak sahneye çıkıyor. Haberde vurgulandığı üzere, bu hareketler “korumacı” değil, tam tersine “yıkıcı” politikalarla toplumsal zemini sarsıyor. Onların en büyük silahı ise nefret.

Sağ partiler, kendilerini sistem karşıtı hareketler olarak konumlandırıyor. Bu açıdan bakıldığında, bir zamanlar solun elinde olan muhalefet dili, bugün sağın en önemli propaganda aracına dönüşmüş durumda. Elitleri “sol” olarak damgalayan ve mevcut düzeni “solcu vesayet” olarak gösteren bu söylem, geniş kitlelerde karşılık buluyor.

“Wokeness” Sağ İçin En Büyük Koz

Worldcrunch haberine göre, sağın öfkesini en fazla besleyen olgu; çeşitlilik, toplumsal cinsiyet politikaları, feminizm ve ırkçılık karşıtı söylemler. Sağ popülizm, “artık hiçbir şey söylenemiyor” şikâyetini sürekli gündemde tutuyor. Almanya’daki AfD’den, Amerika’daki Cumhuriyetçilere kadar bu söylem aynı biçimde işliyor.

Solun bazı kesimleri, göçmen suçlarından söz etmeyi ırkçılık, başörtüsünü tartışmayı İslamofobi, biyolojik iki cinsiyeti dile getirmeyi transfobi olarak niteliyor. Haberde, bu dogmatik tutumların sağın en güvenilir cephane kaynağına dönüştüğü, solun farkında olmadan rakibini büyüttüğü belirtiliyor.

Göç, Solun Çelişkisi

AfD’nin yükselişinde göçmen meselesi kilit rol oynuyor. SPD ve Yeşiller, merkezin desteğini kaybetmemek için sığınma politikalarını sıkılaştırırken, bu adımlar solun tarihsel dayanışma ilkeleriyle çelişiyor. Yeni Sol’un temel inancı, Batı’nın dünya üzerindeki yıkımın sorumlusu olduğu ve bunun bedelini ödemesi gerektiği yönündeydi. Ancak yerel halkın dışlandığı algısı, AfD’nin en büyük propagandası haline geliyor.

Bu noktada solun ahlaki üstünlük iddiası, sağın kitleleri kazanmasını kolaylaştırıyor. Haberde, “sol, kendini sağın ilacı olarak sunuyor ama aynı zamanda sağın aynadaki yansıması gibi davranıyor” tespiti yapılıyor.

Solun Ahlakçılığı ve Merkezin Kaybı

Worldcrunch analizine göre, bugünün post-Marksist solu diyalektik düşünmeyi unutmuş durumda. Sol partiler, kendilerini halkın yanında konumlandırmak yerine, merkez toplumsal kesimleri dahi karşılarına alıyor. AfD tüm ülkeyi “sol-yeşil pislik” olarak yaftalarken, sol da kendinden olmayan herkesi dışlıyor: göçmen karşıtı olanı sağcı, vegan olmayanı iklim düşmanı, İsrail’i destekleyeni sömürgeci.

Bu ahlakçı dar çerçeve, solun müttefiksiz kalmasına yol açıyor. Sonuçta sağ, “halkın doğal temsilcisi” gibi görünürken, sol kendini toplumdan izole ediyor.

Sınıfsal Kopuş ve Sağ Popülizmin Hediyesi

Fransız sosyolog Didier Eribon’un eserine de atıf yapılan haberde, akademik ve elitist sola terk edilen işçi sınıfının, aşırı sağın kucağına itildiği vurgulanıyor. Trump’ın “beyaz çöpler” (white trash) olarak aşağılanan kesimlere seslenmesi, ya da Fransa’da Marine Le Pen’in yoksul halkı kendine çekmesi, bu kırılmanın tipik örnekleri.

Worldcrunch’a göre, Batı solu Marx’ın materyalist mirasını terk ederek kimlik siyasetine sıkıştı. Rosa Luxemburg yerine Judith Butler’dan beslenen bu yaklaşım, işçi sınıfı ile bağların tamamen kopmasına yol açtı. Sağ ise bu boşluğu hızla dolduruyor.

Çıkış Yolu: Daha Fazla Marx, Daha Az Ahlakçılık

Haberde, “Biraz daha Marksizm, biraz daha Rosa Luxemburg” çağrısı öne çıkıyor. Sol, ideolojik bir cemaat olmaktan çıkarak tekrar işçi sınıfının partisi haline gelmedikçe, sağın yükselişi durdurulamayacak. Bu nedenle sağla mücadele, aynı zamanda solun kendi dogmatizmiyle de mücadele etmesini gerektiriyor.

Sonuç olarak, Worldcrunch’ın analizine göre, sol ancak halkın gerçek sorunlarına dönerse ve ahlaki üstünlükten çok sınıfsal çıkarları merkeze alırsa, yeniden güven kazanabilir. Aksi halde, sağ popülizme verilen en büyük hediye olmaya devam edecek.

Kaynak: Worldcrunch, “From Marx To Moralism: How The German Left Lost The Working Class”