MAGA-Maoizm: Trump’ın Çin’den İlhamla Geriye Dönüşü

Amerika Birleşik Devletleri, yumuşak güçte hâlâ gezegene hükmeden bir süper güç: Hollywood’dan Silikon Vadisi’ne, küresel kültür ve sermayede etkisi tartışılmaz. Ancak sanayi üretimi, altyapı yatırımları ve teknolojik egemenlik gibi maddi gücün göstergelerinde, Çin çoktan farkı açmış durumda. Ve bu makas, Donald Trump’ın “America First” söylemiyle pekişen içe kapanmacı ve kaotik ekonomi politikaları altında daha da açılabilir.

Trump’ın liderliğindeki Cumhuriyetçi hareket, Çin’in Mao dönemine özgü devletçi sanayi stratejisini retorik düzeyde eleştirirken, uygulamada şaşırtıcı biçimde benzer bir merkeziyetçiliği ve düşmanlaştırıcı dili benimsemeye başladı. Ortaya çıkan bu garip sentez, bazı gözlemciler tarafından “MAGA-Maoizm” olarak tanımlanıyor.

Trump’ın Çin’e Özenen Ama Onu Anlamayan Sanayi Siyaseti

Foreign Affairs dergisinde Biden yönetiminde görev yapmış Çin uzmanları Rush Doshi ve Kurt Campbell’ın yayımladığı son analiz, Amerika’nın Çin karşısında sanayileşme yarışında nasıl geri kaldığını çarpıcı istatistiklerle ortaya koyuyor:

  • Çin, ABD’den 20 kat fazla çimento ve 13 kat fazla çelik üretiyor.

  • Dünya çapındaki elektrikli araçların %66’sı, bataryalarının %75’i, tüketici dronlarının %80’i ve güneş panellerinin %90’ı Çin’den çıkıyor.

  • Çin’in gemi üretim kapasitesi ABD’ninkinin birkaç katı ve donanması 2030’a kadar %50 daha büyük olacak.

Trump yönetimi ise bu tablo karşısında stratejik bir dönüşüm değil, refleksif bir tepki sunuyor. “Yabancı düşmanlara bağımlılık” iddiasıyla yayınlanan başkanlık kararnameleri, yüksek gümrük vergilerini kutsarken, aynı zamanda Kanada ve Avrupa’daki müttefiklere uygulanan yaptırımlarla çelişkiye düşüyor.

Müttefiklere Saldırırken Çin’in Alanını Açmak

Trump yönetimi, Çin’i izole etmek yerine, adeta müttefikleri uzaklaştıran politikalar izliyor. Kanada’yı işgalle tehdit etmekten, Avrupa ve Doğu Asya’daki ticaret ortaklarına vergi yükü bindirmeye kadar geniş bir diplomatik tahribat yaratılıyor. Bu yaklaşım, Çin’in kurduğu devasa tedarik zinciri ağları ve bölgesel ekonomik ortaklıklarla taban tabana zıt.

ABD’nin bilimsel ve teknolojik üstünlüğünü garanti altına alan kurumsal yapılar da hedefte: Harvard ve Columbia gibi üniversiteler, Ulusal Sağlık Enstitüsü (NIH) ve Ulusal Bilim Vakfı (NSF) gibi bilimsel araştırma kurumları ya itibarsızlaştırılıyor ya da doğrudan fon kısıtlamalarıyla işlevsizleştiriliyor. Temiz enerji yatırımları sabote edilirken, Trump yönetimi nükleer enerjide bile personel tasfiyelerine giderek sektörün geleceğini zora sokuyor.

Bu arada Çin, yapay zekâ, temiz enerji, çip üretimi gibi alanlara yüz milyarlarca dolarlık yatırımlar yaparak küresel hegemonya için kritik eşikleri birer birer geçiyor.

MAGA-Maoizm: Gericilikle Kurgulanan Sanayi Rüyası

Trump’ın “Amerika’yı yeniden büyük yapma” iddiası, fiiliyatta bilimi, uluslararası işbirliğini ve göçmen yetenekleri dışlayan bir kapanmaya evrildi. Yabancı öğrencilere ve araştırmacılara karşı yürütülen yıldırma politikaları, ABD’yi artık beyin göçünün hedefi değil, kaybedeni haline getiriyor.

Tüm bu gelişmeler, yalnızca endüstriyel değil, aynı zamanda kültürel bir çöküş riskini de beraberinde getiriyor. Yalnızlaşan, bilime sırt çeviren ve müttefiklerine güven vermeyen bir ABD, küresel liderlik rolünü hızla Çin’e devretmek üzere.

Amerika’nın Yüzyılı Bitiyor mu?

MAGA-Maoizm, yalnızca ideolojik bir çelişki değil, aynı zamanda jeopolitik bir felakete davetiye. Çin’in planlı ve uzun vadeli devlet stratejisiyle yarışması gereken bir ABD, Trump’ın popülist refleksleri ve krizden beslenen politikaları nedeniyle kendi gücünü kendi eliyle kemiriyor.

Trump, Çin’e karşı olduğunu iddia ederken, aslında Çin’in yükselişini hızlandıran en büyük dış etkenlerden biri haline geliyor. Bu çelişkinin bedelini ise sadece Amerika değil, onun etrafındaki küresel sistem de ödeyebilir.


Derleyen: Nokta Haber Yorum | Dış Politika Masası

Kaynaklar: Foreign Affairs, The Atlantic, Beyaz Saray Resmi Açıklamaları, Brookings Institute