Kuru Otlar Üstüne

Bir baş yapıt
Nuri Bilge Ceylan’ın en iyi filmi.
Çok beğeneceğinize eminim, herkes kendinden bir şey bulacaktır.

             Bu ve bunun gibi cümlelerle tanıtıldı.

Cannes’da bu filmle en iyi oyuncu olarak seçilen Merve Dizdar’ın parıltısı ve Nuri Bilge’nin başarılı sinema geçmişi ve tabii ki çok kuvvetli bir PİAR çalışması ile beklediğimiz film nihayet bu ay başında sinemalara geldi. Ve her yerde, yazılı ve görsel basında hakkında yazılıp çizilmeye başlandı. Haliyle bu sanatsal ve aynı zamanda popüler olan sanat olayına bir an önce gitmeli ve tartışmalara dahil olmalıydım. Koşuşturmayla geçen günlük hayatımızın neredeyse 5 saatini ayırarak Kuru Otlar Üstüne’yi seyretmek için yine koşturarak sinemaya gittim.

Neyse film başladı. Önce kar altında bir taşra kesiti belirdi beyaz perdede. Bu unutulmuş uzak ıssız kasabaya biri gelir ve film başlar. Buraya kadar spoiler içermiyor. Çünkü bu klasik bir başlangıçtır. Filmi seyretmeyenler bundan sonrasını okumasınlar. Bu gelen yolcu mecburi hizmete gelen bir öğretmen. (Anadolu’nun taşrasına mecburiyetten görev icabı gelenler çok mümbit bir konu haliyle) Şimdi önemli olan filmden seyircinin ne beklediği? Neler olacağı? Bu mecburcu öğretmenin hayatında ve oradakilerin hayatında neler değişeceği ve tabii ki seyreden bizlerin sinemadan çıkıştaki duygu ve düşünceleri ne olacak? İlk sorunun cevabı: Seyirci bu filmden çok şey bekliyor. Beklenti büyükse tartışması da çok ve hatta bazen acımasız olacak haliyle.

Filmde ana karakterleri yazının başında söylediğim gibi oraya mecburen gelen bir öğretmen (Samet), oranın yerlisi bir başka öğretmen arkadaşı (Kenan) ve  10 ekim 2015’Ankara tren garı patlamasında bacağını kaybetmiş ve o kasabaya görevli gelmiş kadın öğretmen (NURAY). Ayrıca ilk okul 5. Sınıf öğrencisi Sevim. Film yardımcı oyuncularla birlikte bu kadro üzerinden devam ediyor.

Sinan hem buranın yabancısı hem de kendine yabancı, bir adam. Bir an önce yarım yamalak da olsa görevini tamamlayıp İstanbul’a geri dönmek istiyor.  Oysa Nuray tam tersine hayatına sahip çıkmış hatta ideali uğruna o meşum gün  Ankara Tren Garı katliamı 10 Ekim 2015’te bir bacağını kaybederek bedel ödemiş, işini görev sorumluluğu ile yapan aklı başında bir kadın. Kenan, oranın yerlisi bu çıkışsızlığı kabullenmiş kendi halinde biri. Ayrıca 12-13 yaşlarında oldukça bilmiş, kendini savunmasını bilen, itiraz eden ergenliğe geçmiş ya da geçmek üzere olan bir kız çocuğu. Bu dörtlü arasında geçen kişisel ilişkiler ve zeminde sosyoekonomik şartların hiç de iç açıcı ve umutlandırıcı olmayan örtüsü.  Ancak film akışı oldukça dağınık. Daha doğrusu filmin üstüne oturduğu ana bir hikâye yok bence. Aydın aymazlığı, sorumluluk bilinci, yabancılaşma, arkadaş ilişkilerindeki samimiyetsizlik, küçük yerlerin sıkıntısı, umutsuzluk vs. vs. Zaten filmin adı da Kuru Otlar Üstüne. Kuru otlar filmin sonunda anlatıcının tanımladığına göre yeşeremeden gelen yaz sıcağında kavrulan kuruyan otlar. Yeşeremeden, hayatının güzelliklerini göremeden, gençliğinin verimini yaşayamadan, yeni dönüşümler yapmadan öylece durduğu yerde yaşlanan edilgen ve ruhları da kurumuş insanlar. Daha doğrusu kaderlerine boyun eğmiş insanlar. Türkiye sinemasında sık gördüğümüz coğrafyalarına sıkışmış insanları anlatan bir film.  Bunu olaylar ile anlatmıyor daha çok diyaloglarla. Mesela bir yemek masası başında geçen Nuray ve Samet’in uzun cümleler ile geçen oldukça da didaktik ve neredeyse şablon sayılabilecek bir konuşma sahnesi var. Bence bu bir sinema dili değil.  Roman okur gibi dinliyoruz. Bazılarımızın hoşuna gidebilir ama sinema da maharet bu konuşulanları olaylarla mimiklerle ve basit konuşma cümleleri ve olaylarla ile seyirciye iletebilmek. Gerçi Nuri Bilge Ceylan diyalogları meşhur.

Film bittikten sonra neler hissettim? İlk öce şunu söylemeliyim. Bir kez ara verilmesine rağmen 3,5 saat su gibi aktı gitti. Tabii ki görsellik muhteşemdi. Doğu’nun beyazı içinde değilseniz o kaya gibi sertleşmiş beyaz içinize buz gibi işlemiyorsa böyle fotoğraflardan veya ekrandan seyretmek harika bir duygu. Oyuncuların hepsi çok iyiydi. Merve Dizdar, o son derece tabii doğal yüz hatları ve mimikleriyle, Cannes festivalinden birincilikle çıkmayı çoktan hak etmiş.  Samet’in tipini ve bakışlarını ilk gördüğümden itibaren daha filmin ne anlatacağını bilmediğim halde hiç sevmedim. Bu da evet, yönetmenin hanesine yazılacak bir başarı öyküsü. Çünkü Samet’in filmin devamında oldukça bencil, yakın arkadaşlarını inciten ve 13 yaşındaki öğrencisine pedofilik bir eğilim gösteren bir anti kahraman olduğunu anlıyoruz.

Filmden çıkınca ilk yorumum e fena değil ama abartıldığı kadar da değil oldu. Hani bazı filmler insanı çarpar ya. Bu öyle değil.

Ama bir de filmin hemen sonrası değil de başka bir sonrası var: Düşündüğümüz, tartıştığımız, başka kaynaklara baktığımız. (Bazı filmler çapmasa da düşündürür ve tartışmayı istersiniz) İşte bu aşamada filmi daha çok beğendim.

Yine de söylüyorum ki bir baş yapıt değil. Nuri Bilge Ceylan’ın da baş yapıtı değil. Tabii ki izlenmeye değer.  

Feride Cihan Göktan
Latest posts by Feride Cihan Göktan (see all)