Korona Günlerinde Anti-Kapitalist Siyaset

Covid-19 adlı sınıf depremi

Korona salgını neleri açığa çıkardı, hangi sonuçları doğurdu, küresel neoliberal ekonomileri ne tür tepkiler vermeye mecbur bıraktı? “Makbul neoliberal özneler” nasıl bir yol ayrımında? Bundan sonrası nelere gebe? David Harvey’nin sayfasından konuyla ilgili yazısını Gencer Çakır çevirdi…

Anne-Catherine Becker-Echivard, “Triple A”, 2013

 

Haberlerin günlük akışını yorumlamaya, anlamaya ve analiz etmeye çalışırken kapitalizmin nasıl işlediğine dair iki farklı, ancak birbirini kesen modelin arka planında nelerin olup bittiğini bulma eğilimindeyim. İlk düzey, para değeri üretimin, realizasyonun (tüketim), bölüşümün ve yeniden yatırımın farklı “momentleri” (Marx böyle der) üzerinden kâr arayışı içinde akarken, sermaye birikimi ve dolaşımının içsel çelişkilerinin haritalandırılmasıdır.

Bu, sonsuz genişleme ve büyümenin bir sarmalı olarak kapitalist ekonominin bir modelidir. Bu model sözgelimi jeopolitik rekabetler, eşit olmayan coğrafi gelişmeler, finansal kurumlar, devlet politikaları, teknolojik yeniden yapılandırmalar ile işbölümü ve toplumsal ilişkilerin sürekli değişen ağı işin içine dahil edildiğinde giderek daha da karmaşık bir hal almaya başlar. Ancak ben bu modeli, toplumsal yeniden üretimin daha geniş bir bağlamı içine (hane halkı ve topluluklar), doğa ile olan kesintisiz ve sürekli gelişen metabolik ilişki içine (ki bu kentleşme ve inşa edilen çevre olarak “ikinci doğa”yı da içerir), ayrıca insanların genellikle mekân ve zamanda oluşturdukları her türlü kültürel, bilimsel (bilgi-temelli), dini ve koşullara bağlı toplumsal formasyonların içine gömülü olarak düşünüyorum.

Covid-19 doğanın bir intikamıdır. Kırk yılı aşkın bir süredir neoliberalizmin eliyle yapılan doğa kıyımının intikamıdır.

Bu diğer “momentler” değişen kurumsal düzenlemeler, politik çekişmeler, ideolojik çatışmalar, kayıplar, yenilgiler, hayal kırıklıkları ve yabancılaşmaların arka planına dayalı insan isteklerinin, ihtiyaçlarının ve arzularının aktif ifadesini, bilgi ve anlam arzusunu ve ayrıca gelişen tatmin arayışını içerir. Tüm bunlar belirgin coğrafi, kültürel, sosyal ve politik çeşitliliğin dünyasında anlam kazanır. Bu ikinci model, geçmişte olduğu gibi şimdi de, benim küresel kapitalizmi kendine özgü bir toplumsal formasyon olarak anlama çabamı oluşturuyor. Buna mukabil, ilk model ekonomik motor içinde tarihsel ve coğrafi evriminin belirli yolları boyunca bu toplumsal formasyona güç veren çelişkilerle ilgilidir.

Meşruiyetini kaybetmiş bir ekonomik model salgının etkilerini nasıl emebilir?

26 Ocak 2020’de, Çin’de mesafe alan Korona virüs haberini ilk okuduğumda bunun sermaye birikiminin küresel dinamikleri üzerindeki yansımalarını düşündüm hemen. Ekonomik model üzerine olan çalışmalarımdan sermaye akışının sürekliliğindeki tıkanmaların ve kesintilerin değersizleşmeye (devalüasyona) neden olacağını biliyordum. Değersizleşmelerin yaygınlaşması ve derinleşmesi durumu da krizlerin başlangıcına işaret eder. Ayrıca Çin’in dünyanın ikinci büyük ekonomisi olduğunu ve 2007-2008 sonrasında küresel kapitalizmi etkin bir şekilde kurtardığını da çok iyi biliyordum. Bu yüzden Çin’in ekonomisini vuracak herhangi bir şey, her halükârda, zaten kötü durumda olan küresel ekonomi için ciddi sonuçlar doğuracaktı.

Koronadan sonra Times Square, New York

 

Mevcut sermaye birikimi modeli zaten bir dolu sorunla boğuşuyor. Protesto hareketleri neredeyse her yerde (Santiago’dan Beyrut’a) ortaya çıkıyor, bu hareketlerin çoğunun odağında hâkim ekonomik modelin büyük kalabalıkların lehine çalışmaması gerçeği var. Bu neoliberal model giderek hayali sermayeye ve para arzı ile borç yaratmaktaki devasa genişlemeye dayanıyor. Model hâlihazırda sermayenin üretebileceği değerleri realize etmede efektif talep yetersizliği sorunuyla karşı karşıya. Şu halde, hâkim ekonomik model giderek kaybettiği meşruiyeti ve kırılgan yapısı ile bir salgın haline gelebilecek şeyin kaçınılmaz etkilerini nasıl emebilir ve hayatta kalabilir? Sorunun cevabı büyük ölçüde karmaşanın ne kadar sürebileceği ve yayılacağına bağlıdır. Çünkü Marx’ın işaret ettiği gibi, değersizleşme (devalüasyon) metalar satılamadıkları için değil, zamanında satılamadıkları için ortaya çıkar.

Doğal felaket diye bir şey yoktur

Kültürden, ekonomiden ve günlük yaşamdan ayrı ve bunların dışında bir “doğa” anlayışını ne zamandır reddetmiştim. Doğa ile olan metabolik ilişkiye dair daha diyalektik ve ilişkisel bir görüşü benimsiyorum. Sermaye, kendi yeniden üretiminin çevresel koşullarını değiştirir, ancak bunu (iklim değişikliği gibi) istenmeyen sonuçlar bağlamında ve çevresel koşulları sürekli olarak yeniden-şekillendiren özerk ve bağımsız evrimsel güçler dahilinde yapar. Bu açıdan, gerçekten doğal felaket diye bir şey yoktur. Şüphesiz virüsler sürekli mutasyona uğruyor. Ancak bir mutasyonun, hayatı tehdit eder hale gelmesinin koşullarını insanlar yaratır.

Ekonomik etkiler şimdi hem Çin’de hem de Çin’in ötesinde kontrolden çıkıyor. Değer zincirlerinde baş gösteren aksaklıklar düşünüldüğünden daha sistematik ve önemli hale geldi. Uzun vadeli etki, daha az emek-yoğun üretim biçimlerine (istihdam için doğuracağı muazzam etkilerle) ve yapay zekâlı üretim sistemlerine daha fazla yönelerek tedarik zincirlerini kısaltmak olabilir.

Bunun birbiriyle ilişkili iki yönü var. İlk olarak, elverişli çevre koşulları kuvvetli mutasyon olasılığını artırır. Örneğin, nemli alt-tropik bölgelerde yoğun veya düzensiz gıda tedarik sistemleri buna katkıda bulunabilir, ki bu hiç de mantıksız bir beklenti değildir. Bu gıda tedarik sistemleri, Yangtse’nin güneyinde, Çin ve Güneydoğu Asya da dâhil olmak üzere birçok yerde bulunmaktadır.

İkincisi, konakçı bedenler yoluyla hızlı iletimi destekleyen koşullar büyük ölçüde değişir. Yüksek yoğunluklu insan toplulukları kolay bir konakçı hedefi gibi görünmektedir. Örneğin, kızamık salgınlarının sadece daha büyük kentsel nüfus merkezlerinde geliştiği, seyrek nüfuslu bölgelerdeyse hızla öldüğü iyi bilinmektedir. İnsanların birbirleriyle nasıl etkileşime girdikleri, nasıl hareket ettikleri, birbirlerini nasıl disipline ettikleri veya ellerini yıkamayı unutmaları hastalıkların bulaşmasını etkiler.

Son yıllarda görülen SARS, kuş gribi ve domuz gribi, Çin veya Güneydoğu Asya’dan gelmiş gibi görünüyor. Çin, domuzların kitlesel katliamını ve domuz fiyatlarının yükselmesini de beraberinde getiren domuz ateşinden de geçtiğimiz yıl ağır bir şekilde etkilenmişti. Bütün bunları Çin’i suçlamak için söylemiyorum. Viral mutasyon ve yayılım için çevresel risklerin yüksek olduğu başka birçok yer var. 1918 İspanyol gribi Kansas’tan gelmiş olabilir. Afrika HIV/AIDS’i kuluçkaya yatırmış ve kesinlikle Batı Nil ve Ebola’yı başlatmış olabilir; bu arada, dang ateşi de Latin Amerika’da gelişiyor gibi görünüyor. Ne var ki, virüsün yayılmasının ekonomik ve demografik etkileri, hegemonik ekonomik modelde önceden var olan çatlaklara ve güvenlik açıklarına bağlıdır.

İlk tepkiler

Covid-19’un başlangıçta Wuhan’da bulunmasına şaşırmadım (oradan kaynaklanıp kaynaklanmadığı bilinmese de). Açıkçası yerel etkiler önemli olacaktır ve Wuhan ciddi bir üretim merkezi, bu sebeple bu salgının küresel ekonomik yansımaları olacaktır. Asıl soru, bulaşma ve yayılmanın nasıl meydana gelebileceği ve (bir aşı bulunana kadar) bunun ne kadar süreceği idi. Daha önceki deneyimler, küreselleşmenin artmasının dezavantajlarından birinin, yeni hastalıkların uluslararası ölçekte hızla yayılımını durdurmanın ne kadar imkânsız olduğunu göstermişti. Bizler neredeyse herkesin seyahat ettiği son derece bağlantılı bir dünyada yaşıyoruz. Potansiyel yayılma için geniş ve açık insan ağları var. Tehlike (ekonomik ve demografik açıdan), karmaşanın bir yıl veya daha fazla sürmesi idi.

İlk haberler geldiğinde, küresel borsalarda ani bir gerileme yaşanırken, hemen ardından piyasaların yeni zirvelere ulaşması şaşırtıcı bir şekilde bir-iki ay kadar sürdü. Haberler, Çin dışındaki her yerde ekonominin durumunu normal olarak gösteriyor gibiydi. SARS’ın yeniden yayılması gibi bir anlayış söz konusuydu. SARS yüksek ölüm oranına sahip olmasına ve finansal piyasalarda (geçmişe dönük) gereksiz bir panik havası yaratmasına rağmen oldukça hızlı bir şekilde kontrol altına alınmış, ayrıca küresel etkisi de düşük düzeyde kalmıştı. Covid-19 ortaya çıktığında, genel tepki, paniğe yol açmama amacıyla bunu SARS’ın tekrarlaması olarak tasvir etmekti.

Çağdaş kapitalist tüketim çılgınlığının en yeni modeli mevcut koşullar altında büyük ölçüde kullanılamaz haldedir. André Gorz’un “telafi edici tüketim çılgınlığı” (yabancılaşmış işçilerin ruhlarını tropik bir plajda paket tatil yoluyla kurtarması gerektiği) olarak tanımladığı şeye yönelik dürtü köreldi.

Salgının Çin’de şiddetlenmesi, hızlı ve kıyasıya etkilerini kontrol altına alma olgusu dünyanın geri kalanının hatalı bir biçimde sorunu “orada” gelişen bir şey olarak ele almasına yol açtı. Ciddiye almadılar, ilgilenmediler. Peşinden de dünyanın bazı yerlerinde Çin-karşıtı yabancı düşmanlığının rahatsız edici belirtileri görüldü. Virüsün “mükemmel Çin büyüme hikâyesi”ne verdiği hasar Trump yönetiminin kimi çevrelerinde neşeyle dahi karşılandı. Bununla birlikte, Wuhan’dan geçen küresel üretim zincirlerinde kesintilerin yaşandığına dair hikâyeler dolaşmaya başladı. Bunlar büyük ölçüde ya gözardı edildi ya da belirli ürün grupları veya şirketlerinin (Apple gibi) sorunları olarak ele alındı.

Değersizleşmeler sistemik değil, yerel ve istisnaiydi. McDonalds ve Starbucks gibi Çin iç pazarında geniş çaplı faaliyetler yürüten şirketler bir süre orada kapılarını kapatmak durumunda kalsa da, tüketici talebindeki düşüş belirtileri en aza indirildi. Çin Yeni Yılı’nın virüsün patlak vermesiyle örtüşmesi, etkileri ocak ayı boyunca maskeledi. Şimdi bu rehavet havası büyük ölçüde dağılmış durumda.

Virüsün uluslararası yayılımına ilişkin ilk haberler, ciddi bir salgın yaşayan Güney Kore’de ve İran gibi birkaç diğer sıcak noktada tesadüfi ve aralıklıydı. İlk şiddetli tepkiyi başlatan İtalya’daki salgın oldu. Şubat ortalarında başlayan borsa çöküşü bir miktar dalgalandı, ancak mart ayının ortalarında dünya genelinde borsalarda neredeyse yüzde 30’luk net bir değer kaybına yol açtı. Enfeksiyonların katlanarak artması, genellikle tutarsız, bazen de panik gibi bir dizi tepkiye neden oldu.

İlaç sanayii ve halk sağlığı

Trump, hastalık ve ölümlerin artma ihtimaline karşı Kral Canute taklidi yaptı. Verdiği yanıtların bazıları tuhaf kaçıyordu. Merkez Bankası FED’in virüs karşısında faiz oranlarını düşürmesi, ki atılan bu adım virüsün ilerlemesini engellemek yerine tersine piyasaya olan etkilerinin hafifletilmesi anlamına geldiğinin anlaşıldığı zamanda bile, garip göründü. Kamu yetkilileri ve sağlık sistemleri hemen hemen her yerde yetersiz personel sorunu ile karşı karşıya kaldı. Kuzey ve Güney Amerika ile Avrupa’daki kırk yıllık neoliberalizm, önceki SARS ve Ebola korkuları yapılması gerekenler hakkında bol miktarda uyarı ve ikna edici dersler sağlamasına rağmen, bu tür bir halk sağlığı kriziyle yüzleşmede halkı tamamen açıkta ve hazırlıksız bırakmıştı.

Sözde “uygar” dünyanın birçok yerinde, bu türden bir halk sağlığı ve güvenliği durumunda her zaman savunmanın ön cephesini oluşturan yerel yönetimler ve bölge/eyalet yetkilileri, şirketlere ve zenginlere vergi indirimleri ve sübvansiyonlar sağlamak için tasarlanan bir kemer sıkma politikası yüzünden açlıktan ölü durumdaydı. İlaç sanayiinin dev şirketleri, bulaşıcı hastalıklar (örneğin 1960’lardan beri iyi bilinen tüm korona virüsleri) için kazanç getirmeyen araştırmalara ya çok az ilgi gösteriyor ya hiç göstermiyor, koruyucu sağlık hizmetlerine nadiren yatırım yapıyor. Daha çok tedavi etmeyi seviyor. Ne kadar hastaysak ilaç sanayii o kadar çok kazanır. Koruyucu sağlık hizmeti hisse senedi değerlerine katkıda bulunmuyor.

Nikaragua ve Mexico City depremlerini “sınıf depremleri” olarak adlandırmayı öğrendim; benzer şekilde Covid-19’un ilerlemesi de sınıfsal, cinsiyetçi ve ırkçı bir salgının tüm özelliklerini sergiliyor. Özellikle ulusal hükümetler tarafında, işin arkasında daha kötü niyetli motivasyonların olduğunu akla getiriyor.

Halk sağlığı hizmetine uygulanan ticari model, acil bir durumda gerekli olacak baş etme kapasitelerini azalttı. Koruyucu sağlık hizmeti, kamu-özel ortaklıklarını garanti altına almak için yeterince cazip bir çalışma alanı bile değildi. Trump Hastalık Kontrol Merkezi’nin bütçesini kesmiş ve Ulusal Güvenlik Konseyi’ndeki pandemi çalışma grubunu dağıtmıştı, tıpkı, iklim değişikliği de dahil olmak üzere, tüm araştırma fonlarını kestiği gibi. Bu bağlamda, Covid-19 doğanın bir intikamıdır diyebilirim. Kırk yılı aşkın bir süredir şiddetli ve kuralsız neoliberalizmin eliyle yapılan iğrenç ve kötü niyetli bir doğa kıyımının intikamıdır.

 

Ekonomik etkiler kontrolden çıkıyor

Asgari düzeyde neoliberal ülkeler olan Çin ve Güney Kore, Tayvan ve Singapur’un şimdiye kadar İtalya’dan daha iyi bir şekilde salgını geçirmiş olması belki de semptomatiktir; gerçi İran evrensel bir ilke olarak bu argümana ters düşüyor. Çin’in SARS’ı başlarda gizlemesi ve inkâr etmesi ile meseleyi çok kötü bir şekilde ele aldığına dair bol miktarda kanıt olsa da, Başkan Xi bu kez Güney Kore’nin yaptığı gibi hem raporlama hem de testte şeffaflığı zorunlu kılmak için hızla harekete geçti. Yine de Çin’de müdahalede geç kalındı (sadece birkaç günlük bir vakit bile fark yaratır).

Bununla birlikte, Çin’de dikkat çeken şey, salgının, merkezinde Wuhan’ın yer aldığı Hubei eyaletine hapsedilmesiydi. Salgın Pekin’e, batıya veya daha da güneye yayılmadı. Virüsün coğrafi yayılımını sınırlamak için alınan önlemler sertti. Siyasi, ekonomik ve kültürel nedenlerle bu önlemlerin başka yerlerde uygulanması zor olurdu. Çin’den gelen raporlar tedavilerin ve sağlık politikalarının tersine önemli olduğunu gösteriyor. Dahası, Çin ve Singapur gözetim güçlerini istilacı ve otoriter seviyelere çıkardı. Ancak, bir bütün olarak bakıldığında, son derece etkili olduğu görünüyor.


Öte yandan, yapılan modellemeler, müdahalede sadece birkaç gün önceden harekete geçilmiş olsaydı birçok ölümün önlenebileceğini gösteriyor. Bu önemli bir bilgidir: Herhangi bir üstel büyüme sürecinde, yükselen kütlenin tamamen kontrolden çıktığı bir bükülme noktası vardır (burada bir kez daha, kütlenin orana göre önemi karşımıza çıkıyor). Trump’ın bu kadar hafta boyunca oyalanması, insan yaşamının bir o kadar maliyetli olduğunu gösteriyor olabilir.

Ekonomik etkiler şimdi hem Çin’de hem de Çin’in ötesinde kontrolden çıkıyor. Şirketlerin ve bazı sektörlerin değer zincirlerinde baş gösteren aksaklıklar düşünüldüğünden daha sistematik ve önemli hale geldi. Uzun vadeli etki, daha az emek-yoğun üretim biçimlerine (istihdam için doğuracağı muazzam etkilerle) ve yapay zekâlı üretim sistemlerine daha fazla yönelerek tedarik zincirlerini ya kısaltmak ya da çeşitlendirmek olabilir. Üretim zincirlerinin bozulması işçilerin işten çıkarılmasını veya ücretsiz izne gönderilmesini gerektirir, ki bu da nihai talebi azaltır. Öte yandan, hammaddelere olan talep de üretken tüketimi azaltır. Talep tarafındaki bu etkiler kendi başlarına en azından hafif bir durgunluk yaratacaktır.

Dünyanın birçok yerinde, işgücü “makbul neoliberal özneler” olarak davranmak üzere sosyalleşmiş durumda. “Makbul neoliberal özneler” olarak davranmak şu demek: Ters giden bir şey olursa kendini suçlamak, kapitalizmin sorun olabileceğini öne sürmeyi ise asla göze alamamak. Ancak, bu özneler bile, bu salgına yanıt verme biçiminde yanlış bir şeylerin olduğunu görebiliyor.

Çağdaş kapitalist ekonomilerin itici gücü

Ancak, en büyük kırılganlıklar başka yerlerde de vardı. 2007-2008’den sonra patlayan tüketim çılgınlığı tarzları yıkıcı sonuçlar doğurdu. Bu tarzlar, tüketimin devir süresini mümkün olduğunca sıfıra indirmeye dayanıyordu. Bu türden yapılan yatırımlar, mümkün olan en kısa devir süresine sahip tüketim çılgınlığı biçimlerinde sermayenin katlanarak artan hacminin maksimum emilimi ile doğrudan ilgiliydi.

Uluslararası turizm bu bağlamda semboliktir. 2010-2018 yılları arasında uluslararası seyahatlerin sayısı 800 milyondan 1,4 milyara çıktı. Bu anlık tüketim çılgınlığı biçimi, havaalanları ve havayollarına, oteller ve restoranlara, tema parkları ve kültürel etkinliklere vb. dönük kapsamlı altyapı yatırımlarının yapılmasını gerektirdi. Bu sermaye birikimi alanı artık başarısızlığa uğramış durumda; havayolları iflasın eşiğinde, oteller boş ve konaklama endüstrilerinde de toplu işsizlik an meselesi.

Dışarıda yemek iyi bir fikir değil ve birçok yerde restoranlar ve barlar kapatıldı. Paket servis bile riskli görünüyor. Esnek ekonomide (gig economy) ya da diğer güvencesiz çalışma biçimlerindeki geniş işçi ordusu, somut bir geçim aracı olmaksızın işten çıkarılmaktadır. Kültür şenlikleri, futbol ve basketbol ligleri, konserler, iş ve meslek toplantıları ve hatta seçimlerle ilgili siyasi toplantılar gibi etkinlikler iptal edildi. Tüketim çılgınlığının “etkinlik temelli” bu biçimleri iptal edilmiş durumda. Yerel yönetimlerin gelirleri azaldı. Üniversiteler ve okullar kapanıyor.

“Evde kal”

 

Çağdaş kapitalist tüketim çılgınlığının en yeni modeli mevcut koşullar altında büyük ölçüde kullanılamaz haldedir. André Gorz’un “telafi edici tüketim çılgınlığı” (yabancılaşmış işçilerin ruhlarını tropik bir plajda paket tatil yoluyla kurtarması gerektiği) olarak tanımladığı şeye yönelik dürtü köreldi.

Ancak çağdaş kapitalist ekonomilerin itici gücü yüzde 70, hatta 80 oranında tüketim çılgınlığıdır. Tüketici güveni ve duyarlılığı son kırk yılda efektif talebin mobilizasyonunun anahtarı haline geldi ve sermaye de giderek artan talep ve ihtiyaçlara yöneldi. Bu ekonomik enerji kaynağı (trans-Atlantik uçuşlarını birkaç hafta boyunca engelleyen İzlanda volkanik patlaması gibi birkaç istisna dışında) vahşi dalgalanmalara maruz kalmamıştır.

“Sınıf depremleri” ve “makbul neoliberal özneler”

Ancak Covid-19, vahşi bir dalgalanmayı değil, en varlıklı ülkelerde egemen olan tüketim çılgınlığı biçiminin bağrında büyük bir çöküşün temelini oluşturuyor. Sonsuz sermaye birikiminin sarmal biçimi, dünyanın bir yerinden diğerine içe doğru çöküyor. Bunu kurtarabilecek tek şey, devletçe finanse edilen ve yoktan var edilen canlı bir kitlesel tüketim çılgınlığıdır. Bu, örneğin ABD’de bütün ekonominin, sosyalizm olarak adlandırılmadan, sosyalleşmesini gerektirecektir.

Bulaşıcı hastalıkların sınıfı veya diğer sosyal engelleri ve sınırları tanımadığı yönünde işe yarar bir efsane vardır. Birçok efsanede olduğu gibi, burada da kesin bir gerçek söz konusu. 19. yüzyılın kolera salgınlarında, sınıf engellerinin aşılması yeterince dramatikti ve bu, bugüne kadar süren bir halk sağlığı ve sağlık hareketinin doğmasına yol açtı.

Büyük devlet müdahaleleri olmazsa işsizlik seviyeleri 1930’larla karşılaştırılabilir seviyelere hemen hemen kesin olarak yükselecektir. Şu an hem ekonomi hem de günlük yaşam için bu durumun çeşitli sonuçları var, ama bunların hepsinin kötü olduğu söylenemez.

Bu hareketin herkesi mi, yoksa sadece üst sınıfları mı korumak için tasarlandığı konusu pek net değildir. Ancak, bugün farklı sınıf ve sosyal etkiler bize bir hikâye anlatıyor. Ekonomik ve sosyal etkiler, her yerde apaçık ortada olan “alışılmış” ayrımcılıklarla filtrelenmektedir. Öncelikle, hastalığın artan sayılarına dikkat etmesi beklenen işgücü, dünyanın pek çok yerinde alışılageldik şekliyle büyük oranda cinsiyetlendiriliyor, ırksallaştırılıyor ve etnikleştiriliyor. Bu durum, havaalanları ve diğer lojistik sektörlerinde bulunan sınıf temelli işgücünü yansıtıyor.

Bu “yeni işçi sınıfı” ön sırada yer alıyor, bu yüzden de ya yaptıkları iş gereği virüs bulaşmasında en fazla risk altındaki işgücü olmanın ya da virüs sebepli ekonomik kısıntı nedeniyle maddi bir kaynak sağlanmadan işten çıkarılmanın ağır faturasını ödüyor. Örneğin, kimin evde çalışabileceği ve kimin çalışamayacağı sorusu var. Bu, temas veya enfeksiyon durumunda kimin kendilerini (ücretli veya ücretsiz) izole edebileceği veya karantinaya alabileceği sorusu gibi, toplumsal bölünmeyi keskinleştiriyor. Nikaragua (1973) ve Mexico City (1985) depremlerini “sınıf depremleri” olarak adlandırmayı öğrendim; benzer şekilde Covid-19’un ilerlemesi de sınıfsal, cinsiyetçi ve ırkçı bir salgının tüm özelliklerini sergiliyor.

Yatıştırma çabaları “hepimiz aynı gemideyiz” söyleminde uygun şekilde gizlenirken, uygulamalar, özellikle ulusal hükümetler tarafında, işin arkasında daha kötü niyetli motivasyonların olduğunu akla getiriyor. ABD’deki bugünkü işçi sınıfı (ki ağırlıklı olarak Afro-Amerikalılar, Latin kökenliler ve ücretli kadın işçilerden oluşuyor) bulaşmanın çirkin seçimiyle karşı karşıya: Ya temel tedarik mallarına erişimi sağlamak adına market gibi yerlerin açık tutulması yönünden ya da yeterli sağlık hizmeti gibi yardımlar olmaksızın insanların işsizliğe sürüklenmesi yönünden. CEO’lar özel jetlerde ve helikopterlerde uçarken (benim gibi) maaşlı kişiler evden çalışır ve ücretini de her zamanki gibi alır.

Dünyanın birçok yerinde, işgücü “makbul neoliberal özneler” olarak davranmak üzere uzun zamandır sosyalleşmiş durumda. “Makbul neoliberal özneler” olarak davranmak şu demek: Ters giden bir şey olursa kendini ya da Tanrı’yı suçlamak, kapitalizmin sorun olabileceğini öne sürmeyi ise asla göze alamamak. Ancak, makbul neoliberal özneler bile, bu salgına yanıt verme biçiminde yanlış bir şeylerin olduğunu görebiliyorlar.

Tamas Galambos, “Adam and Eve, The Last Couple”,1979

Şer ve hayır

Asıl soru şu: Bu ne kadar sürecek? Bir yıldan uzun sürebilir, ayrıca ne kadar uzun sürerse, işgücü dahil, değersizleşme de o kadar artar. Neoliberal parçalanmaya ters düşmek durumunda kalacak büyük devlet müdahaleleri olmazsa işsizlik seviyeleri 1930’larla karşılaştırılabilir seviyelere hemen hemen kesin olarak yükselecektir. Şu an hem ekonomi hem de sosyal günlük yaşam için bu durumun çeşitli sonuçları var, ama bunların hepsinin kötü olduğu söylenemez. Çağdaş tüketim çılgınlığı aşırı derecede arttığı ölçüde bu durum, Marx’ın, “aşırı tüketim ve çılgın tüketim” tüm sistemin “korkunç ve tuhaf bir biçimde çöküşünü gösterir” dediği duruma yaklaşmaya başlar.

Bu aşırı tüketimin pervasızlığı çevresel bozulmada önemli bir rol oynamıştır. Havayolu uçuşlarının iptali, ulaşım ve hareketin radikal bir şekilde engellenmesi sera gazı emisyonları açısından olumlu sonuçlar doğurmuştur. Wuhan’daki hava kalitesi, birçok ABD şehrinde olduğu gibi oldukça düzelmiştir. Ekoturist tesisleri, insanların üzerinde gezinmediği bir süre boyunca iyileşme fırsatı bulacak. Kuğular Venedik kanallarına geri döndü. Pervasız ve anlamsız aşırı tüketim çılgınlığı hızının kesilmesinin uzun vadeli bazı faydaları olabilir. Everest Dağı’nda daha az ölüm iyi bir şey olabilir.

Çin 2007-2008’de oynadığı rolünü tekrarlayamazsa, o zaman mevcut ekonomik krizden çıkma yükü şimdi ABD’ye kayıyor ve esas ironi de şu: Hem ekonomik hem de politik açıdan işe yarayacak tek politika, Bernie Sanders’ın önerebileceği her şeyden daha sosyalist bir politikadır.

Kimse bunu yüksek sesle söylemese de, sosyal güvenlik maliyetleri ve “bakım endüstrisinin” geleceği üzerinde uzun vadeli etkilerle birlikte ele alındığında, virüsün demografik eğilimi, yaş piramitlerini etkileyebilir. Günlük yaşam yavaşlayacak ve bazı insanlar için bu bir nimet olacak. Sosyal mesafenin önerilen kuralları, eğer acil durum yeterince uzun sürerse, kültürel değişimlere yol açabilir. Neredeyse kesinlikle fayda sağlayacak tek tüketim çılgınlığı biçimi, her halükârda “dizi müptelalarına” hitap eden ve benim “Netflix ekonomisi” olarak adlandırdığım şeydir.

Ekonomik cephede verilen yanıtlar 2007-2008 krizinden çıkış tarzı ile sağlandı. Bu ise Çin’de geniş çaplı bir altyapı yatırımı ile üretken tüketimde yaşanan dramatik bir artışla desteklenen bankaların kurtarılmasını, ayrıca son derece gevşek bir para politikasını zorunlu kıldı. Çin’de istenen ölçekte geniş çaplı bir altyapı yatırımı söz konusu olamayabilir. 2008’deki kurtarma paketleri bankalara odaklanmıştı, buna mukabil General Motors’un fiilen kamulaştırılması ise zorunlu hale gelmişti. Belki de önemli olan işçi memnuniyetsizlikleri ve çökmekte olan piyasa talebi karşısında, üç büyük Detroit otomobil şirketinin en azından geçici olarak kapanmasıydı.

Esas ironi

Çin 2007-2008’de oynadığı rolünü tekrarlayamazsa, o zaman mevcut ekonomik krizden çıkma yükü şimdi ABD’ye kayıyor ve esas ironi de şu: Hem ekonomik hem de politik açıdan işe yarayacak tek politika, Bernie Sanders’ın önerebileceği her şeyden daha sosyalist bir politikadır.

Ve bu kurtarma programlarının, Donald Trump’ın himayesinde, muhtemelen ABD’yi “Yeniden Büyük Yapma” maskesi altında başlatılması gerekecek. 2008 yılındaki kurtarma paketine içtenlikle muhalefet eden tüm Cumhuriyetçiler ya tükürdüklerini yalamak ya da Trump’a meydan okumak zorunda kalacaklar. Bu ikinci seçenekte Trump, acil durum gerekçesiyle, seçimleri iptal edip sermayeyi ve dünyayı isyan ve devrimden kurtarmak için emperyal bir başkanlığın doğuşunu ilan edecektir.

Çeviren: Gencer Çakır