Sanem Kulak Gökçe, “İçeriden Ses Var / Kadın Kapalı Cezaevi Hikâyeleri” başlıklı makalesinde, 2011-2012 yılları arasında (adını özellikle belirtmediği) Kadın Kapalı Cezaevi’nde gerçekleştirdiği doktora çalışmasının arka planını anlatıyor. “Etnografik Hikâyeler” (Metis, 2016) kitabında yer alan makale, bir araştırma yapmak niyetiyle bile olsa, her gün cezaevine giden, hiçbir yönüyle aksamayan rutin uygulamadan geçen ve gününün önemli bir bölümünü cezaevinde geçiren araştırmacının, zindanla sınanışını anlatıyor. Gökçe, konusunu bir araştırma disiplini içinde ele almaya karar verdiğinde, ilhamı mekândan; mekânın sadece sosyolojik değil, fiziksel anlamda da kapalı olmasından almış: “Ataerkil sistem içinde toplumsal baskıyla kapalı kalmış bir toplumun içinden çıkıp, cezaevi gibi gerçek anlamda fiziksel olarak kapalı kalmış kadınlarla çalışmak.”
Cezaevi sadedinde Aslı Erdoğan’a sıklıkla sorulan sorulardan biri, “yazabiliyor musunuz?” idi. Hemen oracıkta, sonsuz sınırsız bir “malzeme” ile buluşmuş olmanın ilham yaratacağı varsayımıyla sorulan soru, mahpusluğu ve içerideki mahpusları ihmal eden bir niteliğe sahip, oysa.
Mahpusluğun etkileri, belli ki öngörülebilir değil. Sanem Kulak Gökçe, tüm prosedürü tamamladıktan sonra “geriye sadece içeri girmek kalıyordu” derken, olası etkileri düşünmüş olsa bile, daha ilk güvenlik kontrol noktasından itibaren başlangıçtaki soğukkanlılığını yitireceğini -muhtemelen tahmin etmiyordu. Ki, kısa süre içinde, hapishaneden hiç çıkamayacağı duygusuyla kuşatıldığını belirtiyor. Tıpkı, kimi röportajlarında Aslı Erdoğan’ın da hatırlattığı bir duygu bu; oradan hiç çıkamayacakmış gibi bir hisle dolmak, ‘içerisi’ ve ‘dışarısı’ ayrımını, dolambacı olmayan bir yolla öğrenmek.
Adalet Bakanlığı Ceza ve Tevfikevleri Genel Müdürlüğü (CTE), Kasım 2016 verilerine göre, Türkiye’de cezaevlerinde 4 bin 659 hükümlü ve 3 bin 235 tutuklu kadın bulunuyor. Bu kadınlar, CTE’de belirtildiği üzere; 8 kadın kapalı, 4 kadın açık ceza infaz kurumuna dağılmış durumda. Yine CTE internet sitesinden, “ülkemizde, 13/01/2017 tarihi itibariyle, 292 kapalı infaz kurumu, 70 müstakil açık ceza infaz kurumu, 2 çocuk eğitimevi ve 6 çocuk kapalı ceza infaz kurumu olmak üzere” 382 ceza infaz kurumu bulunduğunu öğreniyoruz. Sitede istatistikler de mevcut; yaş, medeni durum, eğitim durumu, coğrafi dağılım, suç grupları ve yıllara göre değişen verilerle Türkiye’de ceza infaz kurumunun sayısal yansıması.
Ancak, sözgelimi Türkiye İnsan Hakları Vakfı’nın günlük insan hakları raporlarına bakıldığında, başka ayrıntılar da görülebilir. TİHV, Şakran Kadın Cezaevi’nde kalan 5 kadın mahpusun 24 Şubat’ta süresiz – dönüşümsüz açlık grevine başladığını rapor etmiş: “Mahpusların taleplerinin ‘odalarda gardiyanların toplu halde yaptığı baskınların son bulması, koğuşlar arası iletişimin sağlanması, yaka kartı uygulamasının kaldırılması, sosyal aktivitelerin serbest bırakılması, kitap kısıtlamasının kaldırılması, görüşler sırasında gardiyanların tacizlerinin son bulması, hasta tutsakların tedavilerinin yapılması ve cezaevinde sayımlar esnasında esas duruş uygulamasının son bulması’ olduğu öğrenildi.”
Ya da basından, kadın gazetecilerin gözaltı ve tutukluluk süreçlerine ilişkin aktarımlarını izlemek mümkün:
Özgür Gündem gazetesine yapılan baskın sırasında gazetede bulunan ve baskın haberini çalıştığı TV kanalına geçen İMC muhabiri Gülfem Karataş diğer gazetecilerle birlikte gözaltına alınmış, bu sırada tecavüzle tehdit edildiğini söylemişti.
KHK ile kapatılan Jinha Haber Ajansı Şırnak muhabiri Aysel Işık, Şırnak’ta haber takibi yaptığı 21 Kasım 2016 günü gözaltına alınıp tutuklanmıştı; tahliye haberi 1 Mart’ta geldi.
ETHA Sorumlu Müdürü Derya Okatan, 25 Aralık’ta İstanbul’da gözaltına alınmış, ancak 24 gün sonra savcılığa çıkarılmıştı. Okatan, gözaltında tutulduğu süre boyunca açlık grevi yapmış, salıverildikten sonra da erkek polisler tarafından hakarete uğradığı ve ölümle tehdit edildiğini söyleyerek, “kadınlar daha fazla baskı ve saldırıya maruz kalıyor” demişti.
Özgür Gelecek gazetesi yazı işleri müdürü Aslı Ceren Aslan, 9 Şubat günü Şanlıurfa’da gözaltına alınıp tutuklandı. Aslan, çıplak aramaya tabi tutulduğunu söyledi.
Bir de ‘dışarıda’ki kadınlar var. 8 Mart öncesi, Sur sokaklarında, abluka altında bir araya gelen ve karanfiller dağıtarak 8 Mart yürüyüşüne çağrı yapan, polisin müdahale ettiği kadınlar. Parlamentoda fiziksel şiddet gören, milletvekilliği düşürülen, tutuklanan ve uzun yürüyüşlerine devam eden kadınlar.
Sema Aslan
Kaynak: Birikim Dergisi
- Bilim İnsanları, Bazı Kişilerin Neden Covid Olmadığını Buldu - 21 Haziran 2024
- Tüketicinin İyimserliği Azalıyor - 21 Haziran 2024
- Akşener, Erdoğan’dan Ne İstedi? - 7 Haziran 2024