Kadınlar…

Bazen şiir gibi bir hayatınız olsun istersiniz. Eğer erkekseniz, bunu ancak bir kadının yapabileceğine inanırsınız genellikle. Bir de, halet-i ruhiye olarak kendinizi yalnız hissediyorsanız, bu düşünceye çok daha fazla yatkınsınızdır. Böyle durumlarda, kadının bütün ruh hareketlerini ölçmek, yalnızlığınızı örtmenin bir ek işidir adeta. Bazen onlardan biri, bir hareket yapar, kadınlığa ilişkin aklınızdaki tüm dinamiği hiçe indirger. Böyle durumlarda, aşkı ve onun yerine geçebilecek her türlü duyguyu çıkarıp ateşe atmak istersiniz.

Kaç kez ağlamış, kaç kez göklere çıkarılmışsınızdır. Kadınlarla ilişki, bazen uzun, artık bitmesini istediğiniz şiir, bazen haiku tadında doyumsuzdur. Bazen de dünyayla kendimizi pek ilgili hissetmediğimiz zamanda bile bir hareketiyle sizi mutluluk çukuruna götürecek gizli geçitler yapmaya yönlendirir. Belki kolay ilişkilere kanmayacak kadar deneyimlisinizdir ama bir coşkuyu da oyalanmadan yaşamak istersiniz. İnsan önünde sonuna aklındaki o kimyasal akıntıya boyun eğer.

Bir erkeğin bedenini, ruhunu bir kadına hazırlaması, bir kadının erkeğe hazırlamasından daha kolay bir iş değildir. Sabırsızlık ve acelecilik, her rengi dayanılmaz, her kokuyu iğrenç kılar böyle zamanlarda . Öyle durumlar olur ki, yarım asırlık yaşınıza rağmen kendinizi on sekiz yaşınıza yeni girmiş bulursunuz. Bunu size ancak bir kadın yapabilir. Bilirsiniz; bu tamamen bir kimyasal hadisedir. Kulağınız kirişte, başkasının nefesini kendi nefesinize katmak istersiniz.

İnsanın içinde böylesine gizemli nehirler akarken yanınızda altınlar, yakutlar, zümrütler yükselse görmezden gelirsiniz. Şu kadının erkeğe yaptığına bakın hele! İnsanın en derin maddi zaaflarını bile geçersiz kılıyor. İyileştiğini sandığınız yaralar bir bakıyorsunuz yeniden açılmış. İşte, sanırım tüm erkekler açısından, bir kadına şehvetle sahip olma arzusunun zirve noktası, kafadaki bütün iyiliklerin ve kötülüklerin unutulduğu andır. İçinizdeki “mistik” diyebileceğimiz o duygunun etkisi altındayken gövdenizdeki o vahşi gücü serbest bırakmaktan başka bir şey düşünmezsiniz.

Evet, kadın ayrılıp gittiğinde bile varlığı kalandır! Bunu başaran kadın bir başka kadındır; diğer tüm kadınlardan faklıdır o. O kadın, alışıldık güzelliği alaya alan, kendi güzelliğini yaratan kadındır. Bazı kadınların aklını kullanma yeteneği karşısında insan şaşkına döner. Kendimiz aklından alıp, güzelliğine veremeyiz bile. Bir kadının zekâ kriterinin önüne ne geçebilir ki. En azından benim açımdan, kadındaki bu zekâ pırıltısının tüm enerji kaynaklarımı harekete geçirmesi müthiş bir şey.

Diğer canlıları bilmem ama kadın erkek arasındaki erotik birliktelik bir tür beyin oyunu aslında. O oyunun sağladığı uyarılma hissi… Dünyanın sonu neresiyse bizi oraya götürmesini istediğimiz tuhaf bir oyun… Maddesiz bir şeyin insanı bu kadar güçlü kılması büyü ayini gibi bir şey olsa gerek.

Aklı gözlerinden okunan kadınlar vardır mesela. O kadının her yeri gözdür; her yeri dudak, kalça ya da baldır… Ama gözlerin yeri başkadır bir kadının kimliği açısından. Yücelttiğiniz yerini emmek istersiniz. O vakit zaman durur, dünya dönme halini erteler adeta. Kalbin o davudi sesi, donmuş nehirler gibi uzanan damarları canlandırır. Erotik beyin oyununun bir eseridir bu bir anlamda…

Ah! O kadınlar, o müthiş doğa gerçeği, üzerinde yolumuzu asla kaybetmeyeceğimiz “coğrafya” parçası. O soğuk kış günlerinde bedenimizi sıcak bir palto gibi sarmasına kim kayıtsız kalabilir ki. Orası hayattaki tüm renklerin ana yatağıdır. Sevincinin tüm kapılarını açabilenin bedenini kendi bedeninin bir parçası haline getirir; tüm duyarlı noktalarını eliyle koymuş gibi bulur. Kılıç keskinliğindeki aklı, tarifsiz derinlikteki gözleri ve o kendine özgü sesi yeryüzünün tüm kötülüklerini esrarengiz bir renge büründürür.

Bir kadın ile bir erkeğin cinsel/erotik yaklaşımı, insanın diğer tüm dostluklarına ara vermeyi, korkunç tuzaklara düşmeyi göze almasına sağlayabilir. Böyle bir ilişki, toplum ya da hâkim ahlak kurallarının yasakladığı bir biçimde gerçekleşiyorsa eğer, en derin uçurumların kıyısı mesken tutulmuş demektir. Bütün bu çaba; şehvet duyulan kişinin içinde var olduğu düşünülen “merkez” e ulaşmak içindir. Şimdiye kadar o “merkez” i bulan olmuş mudur, işte bu benim için bir muamma.

Kadınlar erkeklerden çok faklıdır tabii. Dış güzellik her iki cinsiyet için önemli olmakla birlikte, kadın daha çok “iç” güzelliğe, erkek daha çok “dış” güzelliğe meyillidir. Tipi, fiziği ne olursa olsun, bir kadın, onun iç dünyasına dokunabilen, özüne temas edebilen her erkeği sevebilir. Böylece fiziki görünüş ikincil, öz birincil olur. Erkek genellikle biçime takılı kalır. Kadın için önemli olan, erkek için kafasında oluşturduğu imgedir. Kadına nasıl bir imge vereceği artık erkeğin bileceği bir iştir.

Kadın, duyarlılıkları, beklentileri erkeklerden çok faklı, tek kişilik bir örgüttür aslında. Erkeğin yaşamını çökerten, yücelten, kıymetlendiren(tabii kendi yaşamını da) bir örgüt.

Şunu söylemeden bitirmeyelim yazıyı: Bir kadın, bir erkeği; umutsuz, karamsar dünyasından, umutlu, aydınlık bir dünyaya da taşıyabilir; aydınlık, şafağı parlayan bir dünyadan, karamsar, hiçbir umudun olmadığı bir dünyaya da… Ama her iki cinsiyetin uyumlu birlikteliği tüm “iyi işlerin” garantisi gibidir.