Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın açıkladığı 4’üncü Yargı Reformu Strateji Belgesi’nde yer alan boşanmalarda arabuluculuk sistemi ve nafakaya ilişkin düzenlemeler, kadın örgütlerinden sert tepki gördü. Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu ve Önce Çocuklar ve Kadınlar Derneği, bu adımların kadınların haklarını geriye götüreceğini ve yaşamlarını riske atacağını vurgulayarak, “Kadınların kazanılmış hakları pazarlık masasına yatırılamaz!” çağrısında bulundu.
“Nafaka, Kadınların Görünmeyen Emeğinin Karşılığıdır!”
Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu Kadın Meclisleri Temsilcisi Esin İzel Uysal, nafakanın evlilik içinde kadınların görünmeyen emeğinin bir karşılığı olduğunu belirterek, “Bu zamana kadar nasıl mücadele ederek kazandıysak, şimdi de vazgeçmeyeceğiz. Nafaka, kadınların emeğinin ve yaşamının sigortasıdır” dedi. Uysal, arabuluculuk sisteminin ise şiddet mağduru kadınları zorla uzlaşmaya iteceğini ve hak kayıplarını derinleştireceğini ifade etti.
“İktidar, şiddetten bizim anladığımızı anlamıyor” diyen Uysal, “İç hukukumuz, İstanbul Sözleşmesi ve evrensel hukuk, şiddet durumunda arabuluculuğu reddeder. Fakat iktidar, kadınların yaşadığı şiddeti görmezden geliyor. Arabuluculuk, kadınları şiddet uygulayan erkeklerle masaya oturmaya zorlayarak, onları daha da savunmasız bırakacak” şeklinde konuştu.
“Ataerkil Sistem, Kadınları Uzlaşmaya Zorluyor!”
Önce Çocuklar ve Kadınlar Derneği Başkanı Müjde Tozbey ise arabuluculuk sisteminin toplumsal cinsiyet eşitsizliğini derinleştireceğine dikkat çekti. “Arabuluculuk, eşit olmayan taraflar arasında bir uzlaşma dayatmasıdır” diyen Tozbey, “Türkiye’de kadınlar, boşanma süreçlerinde şiddet, ekonomik bağımlılık ve velayet gibi konularda zaten büyük zorluklar yaşıyor. Arabuluculuk, bu zorlukları daha da ağırlaştıracak bir mekanizma olarak karşımıza çıkıyor” ifadelerini kullandı.
Tozbey, devletin “aile birliğini koruma” adı altında kadınları şiddet ortamında tutmaya çalıştığını belirterek, “Kadınların en çok aile içinde öldürüldüğü bir ülkede, onları uzlaşmaya zorlamak, yaşam hakkını hiçe saymaktır. Devletin görevi, kadınları şiddet ortamında tutmak değil, onların özgür ve güvenli bir yaşam sürmesini sağlamaktır” dedi.
“Medeni Kanun’u Tartışmaya Açmak, Kadın Kazanımlarını Yok Saymaktır!”
Esin İzel Uysal, yapılmak istenen düzenlemelerin aslında Medeni Kanun’u tartışmaya açmak anlamına geldiğini vurguladı. “Medeni Kanun, kadınların toplumsal hayatta eşit bir şekilde var olabilmesinin garantisidir” diyen Uysal, “Bu kazanımlarımızdan geri adım atmak, kadınların mücadeleyle elde ettiği hakları yok saymaktır. Bizler, eşit ve özgür bir yaşam için mücadele etmeye devam edeceğiz” şeklinde konuştu.
Müjde Tozbey, sözlerini şu cümlelerle tamamladı: “Devletin görevi, kadınları uzlaşmaya zorlamak değil, onların adalet arayışına destek olmaktır. Aileyi korumanın yolu, kadınların özgürlüklerini kısıtlamak değil, toplumsal cinsiyet eşitliğini sağlamaktan geçer. Kadınların yaşam hakkı, hiçbir pazarlığın konusu olamaz!”
Kadın örgütleri, yapılmak istenen düzenlemelerin kadınların yaşamını riske atacağını ve hak kayıplarına yol açacağını bir kez daha vurgulayarak, bu adımlara karşı mücadelelerini sürdüreceklerini duyurdu. Kadınlar, sokaklarda ve mahkemelerde haklarını savunmaya devam edeceklerinin sözünü verirken, “Yaşasın kadın dayanışması!” çağrısı yaptı.