İstanbul finans merkezi olabilir mi? Uzun süredir tartışılan bir soru bu. Aslında İstanbul zaten ulusal ve bölgesel anlamda bir finans merkezidir. Yanıtlanması gereken asıl sorular İstanbul’un uluslararası alanda üst düzey bir finans merkezi olup olamayacağı ve enerji hatlarında olduğu gibi uluslararası finansal akımlara ev sahipliği yaparak bundan bir kazanç elde edip etmeyeceği soruları.
Bu soruları yanıtlayabilmek için öncelikle Z/Yen ticari think tank grubunun hazırladığı 26’ncı Küresel Finans Merkezleri Endeksine bir bakalım. Endeksin yöntemi iki ayrı veri grubunun değerlendirilmesiyle oluşuyor. İlk grupta rekabete açıklık ölçümleri yer alıyor. Bunlar söz konusu merkezin sahip olduğu telekomünikasyon altyapısının rekabet gücü endeksinden (Birleşmiş Milletlerden alınıyor) iş yapma kolaylığı endeksine (Dünya Bankasından alınıyor), hükümetin etkinliği reytinginden (Dünya Bankasından alınıyor) yolsuzluk algısı endeksine (Uluslararası Saydamlık Örgütünden alınıyor) kadar uzanan 134 farklı değerlendirmeden oluşuyor. İkinci grupta yapılan anketler ve onların değerlendirilmesi yer alıyor.
Küresel Finans Merkezleri Endeksinin 26’ncısı 2019 yılı sonuçlarını gösteriyor. Alttaki tablo finans merkezlerinin en önde gelen 10 tanesini sıralıyor.
Alttaki tabloda da İstanbul’un aynı endekse göre durumu gösteriliyor.
Buna göre İstanbul dünyada küresel finans merkezi endeksi sıralamasında 53’üncü sırada yer alıyor.
İstanbul’un buradan yükselerek ilk 5’e ya da 10’a girmesi mümkün müdür? Buna yanıt vermek zor. Ama İstanbul’un bulunduğu yerin kötü olmadığını Viyana, Lizbon, Brüksel gibi kentlerden önde olmasına bakarak söyleyebiliriz. İstanbul’un, bulunduğu yerden yukarı çıkabilmesi için ne yapmak gerekir? Ne yazık ki bu sorunun yanıtı da diğer birçok sorunun yanıtı gibi yapısal reformlarda yatıyor.
Her şeyden önce bir kentin finans merkezi olabilmesi için o kentin bulunduğu ülkenin ve toplumun finans olayının merkezinde yer alan, finansın çekirdeğini oluşturan faiz ile sorunu olmaması gerekiyor. Eğer toplumun faizle sorunları varsa ve bu sorunlar yönetimi de etkiliyorsa o zaman o ülkenin bir kentinin üst düzey bir finans merkezi olması pek kolay değildir.
Yapısal reformları çok anlattığım için bu kez yalnızca konuyla doğrudan ilişkili iki ölçüye değineceğim. İlk ölçü söz konusu kentin bulunduğu ülkede hukukun üstünlüğü ilkesinin durumudur. Türkiye, World Justice Project adlı bağımsız örgütün yayınladığı hukukun üstünlüğü endeksinde 126 ülke arasında 123’üncü sıradadır. Demek ki Türkiye, hukukun üstünlüğü konusunda çok gerilerdedir. Eğer bir ülkede hukukun üstünlüğü söz konusu değilse orada yatırım meselesi fazla gelişmez. Yatırımcıların rağbet etmediği bir ülkedeki bir kent de finans merkezi olamaz. Olsa olsa yüksek faizden yararlanmak isteyen yabancı fonlar borç verip para kazanmaya gelir ki bu da orayı finans merkezi yapmaz, borçlanma merkezi yapar. Listede ön sıralarda yer alan birçok kentin bulunduğu ülkede hukukun üstünlüğü konusunun Türkiye’den farklı olmadığı argümanı ileri sürülebilir. Buradaki kriter mevcut durumdan çok gidiş yönüdür. O ülkeler çek geriden başlayıp ilerlerken Türkiye çok daha iyi bir konumdan başlayıp geriye girmektedir.
İkinci ölçü söz konusu kentin bulunduğu ülkede risk priminin yüksek olup olmadığıdır. Risk primini ölçmekte kullanılan en yaygın ve doğru ölçü CDS primidir. CDS primi ne kadar düşükse o ülkede riskler o kadar düşük demektir. CDS priminin yüksek olduğu ülkelere yabancı sermaye ve yabancı fonlar yeteri kadar gitmeyeceği için o ülkenin bir kenti üst düzey bir finans merkezi olamaz. Türkiye’nin CDS primi 200’ün üzerindedir ve bu risk primiyle Türkiye, dünyanın en riskli ekonomileri arasındadır. Son dönemde Türkiye’nin CDS primi iyiye gitmiş olmakla birlikte zaman zaman tekrar yükseldiği için ülke, risk azalışında istikrarlı bir iyiye gidişi henüz ortaya koyamamıştır. Türkiye risklerini sürekli olarak düşürmediği, CDS primini 100’ün altına kalıcı biçimde çekemediği sürece riskli bir ülke olmaya devam edecektir. Yatırımcıların en sevmediği konu yüksek risktir. Bu durum İstanbul’un üst düzey bir finans merkezi olmasının önündeki en önemli engellerden birisidir.
Son olarak bir kentin finans merkezi olabilmesi için o kentin bulunduğu ülkenin ekonomik istikrarı sağlamış olması gerekir. Bunun için, enflasyonun, bütçe açığının ve cari açığın yüksek olmaması, ülke parasının dış değerinin sürekli ve yüksek oranlı dalgalanma yaşamaması gerekir.
İstanbul’u finans merkezi yapma projesini gerçekleştirmek için atılacak ilk adımların bunlar olması gerekiyor.
- Mahfi Eğilmez: Depremlerin ekonomiye etkisi - 24 Şubat 2023
- Asgari Ücret Artışının Mikroekonomik ve Makroekonomik Etkilerinin Analizi - 25 Aralık 2022
- II. Abdülhamid ve Osmanlı Maliyesinin İflası - 28 Mayıs 2022