IMF’nin nicel öngörüleri genellikle “arızalıdır”. Bu kurum, kendisini emperyalist sistemin ekonomik akıl hocası olarak görür ve dünya ekonomisinin geleceğine “pembe gözlükler” ile bakma saplantısı içindedir. Gerçek hayat bu beklentileri çoğu kez doğrulamaz; IMF’nin ekonomik öngörüleri de “olumsuz” doğrultularda düzeltilir.
Nisan 2019 Raporu da aynı “arıza”yı içeriyor. Bir önceki (Ekim 2018 tarihli) Rapor’da dünya ekonomisinin 2018 ve 2019’da yüzde 3,7’lik oranlarda büyüyeceği öngörülmüştü. Altı ay sonraki Rapor, bu oranları 2018 için %3,6’ya; bu yıl için ise %3,3’e indiriyor.
Türkiye ekonomisi için de benzer revizyonlar yapılmış. Büyüme verileri ile başlayalım.
Türkiye ekonomisinin büyüyen, küçülen güzergâhı
Ekim 2018 Raporu’nda IMF, o yıl için Türkiye ekonomisinin yüzde 3,4 büyüyeceğini, 2019’da ise büyüme sürecinin yavaşlayarak (yüzde 0,7’ye inerek) devamını öngörmüştü.
Birincisinin yanlışlığını TÜİK’in 2018 GSYH verileri yayımlanınca ortaya çıkmıştı: 2018’de yüzde 2,6 oranında büyüme… Nisan Raporu, IMF’nin 2019 Türkiye ekonomisi için öngörüsünü “küçülme” doğrultusunda düzeltiliyor: Yüzde -2,5…
Nisan Raporu ise, 2019’un ilk yarısında Türkiye’de iç talep ve üretim daralmasının süreceğini; “düzelme”nin 2019’un ikinci yarısında başlayacağını öngörüyor (s.12). Bu yılın tümü için yüzde 2,5’lik bir daralma, millî gelirin ilk altı ayda sert bir tempoda gerilemesi ile mümkün olabilir. İlk üç ayın TÜİK, Kalkınma Bakanlığı ve İSO (PMI) verileri de bu doğrultudadır.
IMF’ye göre 2020’de GSYH yüzde 2,5 oranında artacaktır; orta dönemde ise Türkiye için sadece yüzde 3,5’lik bir büyüme eğilimi söz konusudur. Bu oran, bence, ekonomimizin büyüme potansiyeline yakındır. Bu eğilimin temsil ettiği “orta halli büyüme patikası”, işsizlik oranını tek hanelere indiremez. Nitekim IMF veri bankası Türkiye’nin işsizlik oranlarını 2020 sonuna kadar çift hanelerde öngörmektedir.
IMF, Türkiye’nin dolarlı millî gelir düzeylerini de güncellemiştir. Türkiye toplumunun gönenç düzeyindeki değişmeler, sabit TL ile ölçülen toplam ve kişi başına GSYH ile izlenmelidir. Dolarlı GSYH’nın seyri ise, Türkiye ekonomisinin uluslararası ekonomik gücünü temsil ettiği için önem taşır.
Aşağıda, IMF’nin Nisan 2019’da güncelleşmiş veri tabanında Türkiye’nin toplam ve kişi başına dolarlı GSYH verilerini veriyorum. 2019 verisi öngörüdür.
Tabloyu fazla büyütmemek için vermediğim 2014 ve 2015 sayıları ise (aynı sırayla) şöyledir: Toplam GSYH: 934,1 → 855,4. Kişi başına GSYH: 12022 → 10915.
Böylece, dolarlı GSYH hesabına göre 2013 – 2019 arasında toplam ve kişi başına dolarlı millî gelir kesintisiz düşmüştür.
Enflasyon dahil (nominal) TL ile belirlenen GSYH toplamını, dolar/TL kurunun yıllık ortalama değerine bölünüz; dolarlı millî geliri hesaplamış olursunuz. IMF, 2018 hesabında ortalama dolar fiyatını (TCMB’yi izleyerek) 4,83 TL olarak almış. T.C. Kalkınma Bakanlığı ise 4,72 TL’lik bir hesaplama ile 2018’in dolarlı toplam millî gelirini 18 milyar dolar yükseltmiş; 784 milyar dolara çıkarmıştır.
Kusura bakmasınlar, ben, bu döviz kuru tercihinde Kalkınma Bakanlığı’na güvenmiyorum.
Cari işlem dengesi: Açık mı? Fazla mı?
IMF’nin Nisan’da güncellenen veri bankası, 2019’da Türkiye’nin cari işlem dengesinin millî gelirin yüzde 0,7’si oranında fazla vereceğini öngörmüş. Küçülme sürecinin ekonomiyi dış dengeye ulaştıracağı varsayılmaktadır.
Ne var ki, Ağustos-Kasım 2018’i kapsayan dört aylık cari işlem fazlası, sonraki iki ayda son buldu; ekonomi Aralık 2018 ve Ocak 2019’da toplam 2,3 milyar dolar açık verdi.
IMF’nin iyimser “dengelenme” senaryosu, Türkiye ekonomisinin küçülürken dahi cari açık veren yapısal bozukluğunu dikkate almıyor. Yüzde 4,7’lik küçülme ile 11,4 milyar dolarlık cari işlem açığının birlikte yaşandığı 2009’u hatırlatalım.
Kamu dengeleri ve politika reçeteleri
IMF politika reçeteleri içinde kamu dengeleri önemli yer tutar. Nisan 2019’da güncellenmiş olan Türkiye verilerine, öngörülerine göz atalım: Bütçe dengesinin millî gelire oranı 2018-2019’da yüzde olarak -3,6’dan -3,1’e gerilemiştir. Faiz dışı birincil bütçe dengesi/GSYH oranı da açık vermektedir: -2,1 → -1,2… Kamu maliyesinde bir yıl içinde millî gelirin yüzde 0,5 ile 0,9’u oranında daralma tespiti…
Kamu maliyesinde daralma, çoğaltan etkisine bağlı olarak millî geliri fazlasıyla aşağı çeker.
Bu sayılar, iktidarın Eylül’de ilan ettiği Yeni Ekonomi Programı’ndaki (YEP’teki) 2018-2019 hedefleri ile uyumlu değildir. YEP’te yer alan 2018-2019 faiz dışı kamu dengesi / GSYH oranına (yüzdesine) ilişkin hedeflere göz atalım: -0,7 → +1,1… Kamu maliyesindeki toplam daralma hedefi, millî gelirin yüzde 1,8’ine ulaşmaktaydı. Bu daralma, kamu harcamalarında 60 milyar TL’lik kısıntı, vergilerde 16 milyar TL’lik artış ile gerçekleşecekti.
O tarihlerde YEP’te yer alan kemer sıkma ve yapısal uyum hedeflerinin IMF’nin Nisan 20018 tarihli Türkiye raporundan türetildiğini defalarca vurgulamıştım. IMF’nin Nisan Raporu yazarları, elbette bu durumun farkındadır. Dahası, YEP’te (ve ona bağlanan 2019 bütçesinde) yer alan mali kemer sıkma hedeflerinin Ocak-Mart aylarında uygulanmadığı da fark edilmiştir.
Tekrar ediyorum: IMF’ye göre 2018-2019’da kamu kesimi faiz dışı denge / GSYH göstergesi sadece yüzde 0,9 oranında (-2,1 → -1,2) daralmıştır.
Nisan Raporu, iktidar belgelerinde kullanılan kamu dengesi tanımının yanıltıcı olduğunu da ileri sürüyor: “[Rapor’daki] kamu maliyesi tahminleri, Türkiye’nin 2019-2021 Yeni Ekonomi Programı’ndaki yer alan birincil ve genel denge verilerine göre daha olumsuzdur. Bu farklılık YEP’de içerilen bazı gelir ve gider kalemlerinin IMF tanımına uymamasından kaynaklanmaktadır.” (s. 169).
Kısacası, Nisan Raporu’na göre, Türkiye’nin 2018 faiz dışı kamu dengesi / GSYH oranı (yüzde olarak) -2,1’dir. YEP ise, aynı oranı daha küçük göstermiş; yüzde -0,7 olarak belirlemişti. Millî gelirin yüzde 1,4’üne ulaşan bu fark, AKP iktidarının kamu açıklarını yükselten bazı kalemleri dikkate almamasından ötürüdür.
Rapor, ayrıca, 2019’da iktidarın uyguladığı malî kemer sıkma önlemlerini de yetersiz buluyor; “daha fazla…” telkininde bulunuyor:
“Türkiye’de, karmaşık ekonomik sorunlara karşı YEP bir çerçeve oluşturmaktadır. Bu zeminin üzerinde makro-ekonomik istikrarın güvenceye alınması için kapsamlı ve inanılır bir politika sepeti gereklidir. Para politikasının… etki alanı sınırlandığı için malî güçlendirme (“consolidation”) öne çıkarılmalıdır. Kamu-özel ortaklığı (KÖO) alanlarındaki [kamusal] harcamaların rasyonelleşmesi ve saydamlaşması, malî alanda güvence için gereklidir. Finansal bilançoların sağlığı, güçlendirilmesi için ek saydamlıklar ve şirketlerin borç kırılganlıklarının ele alınması için ek çabalar gereklidir.” (s.25)
IMF’nin Dünya Ekonomik Görünümü belgelerinde ülke politikalarına ilişkin önerilere fazla yer verilmez. Nisan Raporu’nda da Türkiye’ye ilişkin tek politika önerisi ise yukarıdaki satırlardan ibarettir.
Bu satırlar, (IMF’nin Nisan 2018 Türkiye Raporu’ndan esinlenmiş olan) YEP’e olumlu bir referans verdikten sonra, programın uygulanmasındaki eksiklikleri “lisan-ı münasip” ile işaret etmektedir. Ve olası bir stand-by anlaşmasının ipuçları da içerilmektedir: Kamu maliyesi ve KOÖ hesaplarında önce saydamlaştırma; sonra ek kemer sıkma; olası bir IMF kredisi ile bankalar ve şirketler kurtarılacaksa ön-koşul olarak bilançoların ve borçlulukların saydamlaştırılması…”
Hem IMF’nin bir yıl önceki Türkiye Raporu’nda, hem YEP’te yer alan (özünde tümüyle emek-karşıtı olan) yapısal uyum programlarına yukarıdaki satırlarda değinilmiyor. Ne gam? Berat Albayrak (aslında uluslararası finans çevrelerine hitap eden) 10 Nisan sunumunu “yapısal reform” anlayışı üzerine inşa etti ve (kıdem tazminatı, BES gibi) “gereken ve umulan” önlemlere de öncelik verdi.
İktidar, sıcak para ve kredi akımlarını denetleyen uluslararası finans çevrelerine “IMF’siz bir IMF programı uyguluyoruz” mesajını iletiyor; kaçamaklar nedeniyle ikna edemiyor. Bu ikilem, ekonominin güncel açmazını oluşturuyor.
- Trump’ın Yenilgisi ve “Yeni Faşizm” - 14 Kasım 2020
- Koronavirüs ve ekonomiler - 27 Mart 2020
- Cari işlem açığı nasıl kapandı? - 27 Eylül 2019