Huşu

Tevazu göstermek, huzur ve sükûna ermek, huşu sözcüğünün anlamlarından bazıları. Huşu, Türk Dil Kurumuna göre alçak gönüllülük, tanrıya boyun eğme, saygı ya da gönlü korku ile dolma anlamlarına gelen Arapça bir sözcük. Edebi metinlerde sıklıkla çıkar karşımıza ve ben hem okumayı hem de kullanmayı severim.

Doğada olduğumda, bir kumsalda yatıp yıldızları izlediğimde, bir dağın zirvesine çıktığımda, denizde, insan elinden çıkmış bir sanat eserinin karşısında, yaratanın evi olan cami, kilise ve sinagog’un içinde, güneşi doğarken karşıladığımda, batarken yolcu ettiğimde yaşadığım şaşkınlık ve hayranlık duygusudur.

Böyle zamanlarda hem acziyetin hem de aidiyetin eşlik ettiği içimde kabaran bir duygu ortaya çıkar. Tevazu. Kendiliğimin ve dertlerimin küçüldüğünü hissederim. İliklerime kadar hissettiğim aşkın bir duygu haline geçerim.

Müfessir Elmalılı Hamdi Yazır, bizden daha büyük bir şeyin karşısında hissettiğimiz bu duygunun organlara yansıdığını da ifade etmiş. Bilimde bunun böyle olduğunu kanıtlamış. Burada bilimsel makalelere girmeyeceğim, öznel kendi duygumdan ilerleyeceğim.

Ne zaman hayret ve huşu içinde olsam yüreğimin genişlediğini ve bedenimde stres seviyesinde bir düşüş gerçekleştiğini hissederim. Kendimi daha küçük ve dünyayı benden daha büyük olarak algıladığımda yaşadığım manevi tatmini sözcüklerle anlatmam zor.

Manevi eğilimleri olan bireylerin daha fazla huşu duymaya yatkın oldukları ve diğer aşkın deneyimleri yaşamaya daha elverişli oldukları görülmüş. Huşu ile maneviyatın bu yakın ilişkisi maneviyatın neden iyilik halini arttırmaya katkı sağladığını açıklamaya yardımcı olabilir. Ama huşu deneyiminin işlevi yalnızca dindar insanlarla sınırlı değil. Psikolog William James 1902 yılında dini deneyimlerin kesin olarak gösterdiği tek şeyin “kendimizden daha büyük bir şey içinde yaşadığımız birlik deneyimi ve bu deneyimin içinde yaşanan huzur olduğunu” yazmış.

Ne demiş Aristoteles’in Metafizik eserinin giriş cümlesinde: İlim hayret ile başlar. Bu sayede hem dinsel hem de bilimsel açıklamalar aramaya başlarız.

Bazı psikolog ve filozoflara göre maneviyat adalet ya da merhamet gibi evrensel bir erdem.

Özümsemek kendini deneyime bırakmaktır, bu sayede mevcut endişeleriniz geri planda kalır ve dikkatiniz sadece o anki deneyime yönelir. Bu kendimizi kaptırdığımız deneyimler sırasında yaşadığımız akış durumunu çağrıştırır.

Umarım bu satırları okuyan hem dindar hem de dindar olmayan bireyleri özümseyerek birçok huşu deneyiminin yaşanacağı, hayretlerinin artacağı, endişelerinin geri plana atıldığı bir bayram karşılar.

Mutlulukla…


Fotoğraf: A big hug…by Emil Alzamora. Peru

A. Semih İŞEVİ