Gürer: “Çiftçilerin Kredi Kartı ve Kredi Borcu 970 milyar Lirayı Bulmuş Durumda.”

CHP Niğde Milletvekili ve Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonu Üyesi Ömer Fethi Gürer’in Niğde’nin Çamardı ilçesine bağlı Eynelli Köyü’ndeki ziyareti, yalnızca bir köy buluşması değil; aynı zamanda Türkiye tarımının çöküş hikâyesinin bire bir tanıklığıydı. Görüştüğü çiftçiler arasında yer alan Güngör Er, sadece yaşadıklarını değil, ülke genelinde hissedilen derin tarımsal krizi de dile getirdi. Öyle ki sözleri bir isyana, hatta fiilen bir alternatif tarım bakanı portresine dönüştü.

“Yemin ediyorum bunlardan daha iyi yaparım” diyordu Er. Çoban, çiftçi, ilkokul mezunu. Ama söylediği her cümle, masa başında oturanların yıllardır görmezden geldiği gerçeklerin ta kendisiydi: “Hiçbir şey ekmedim, çünkü zarar ediyoruz ektiğimizde. İyi biterse ancak başa baş çıkarız.” Türkiye’nin üretim üssü olan kırsal, adım adım terkediliyor. Sebepse apaçık: Üretmek artık zararın ta kendisi.

Ova Bahçeye Dönmüş, Olan Hububata Olmuş

Er’in isyanı sadece maliyetlerle sınırlı değil. Devletin stratejik ürünler yerine yanlış yatırımlarla ovaya meyve ağacı diktirmesi, onun deyimiyle tarım aklının çöküşünü temsil ediyor. “Ovanın yüzüne adam tuttu, ağaç dikti! Ovaya ağaç dikilir mi?” diye soruyor haklı bir öfkeyle. Eynelli gibi meyilli arazilere bu tür ağaçların dikilmesi gerekirken, verimli düz ovada bu tercihin yapılması, plansızlığı ve rant odaklı tarım politikalarının özetidir.

İklim krizi, kuraklık ve yüksek girdi maliyetleriyle baş etmeye çalışan üreticiye, bir de stratejik körlük eklenince ortaya çıkan tablo yürek burkuyor. “Bizim orada çavdar ve buğday verimi yüzde 30. Adam ovada 500 kilo alıyor, biz 150 alıyoruz” diyor Er. Zaten dezavantajlı köylere, bir de akılsız yatırımların yükü bindirilmiş durumda.

Traktör Var Ama Lastik Yok

Tarım politikasındaki bu çöküş sadece ürün deseninde değil, makineleşmede de kendini gösteriyor. CHP’li Gürer’in aktardığı TÜİK verilerine göre traktörlerin yaş ortalaması 24. Ancak bu bile fazla iyimser bir tablo sunuyor. Zira sahadaki gerçeklik, üreticinin eskiyen traktörlerle, dökülen lastiklerle ayakta kalmaya çalıştığını gösteriyor.

Çiftçi Güngör Er, “Yeni traktörlerin çoğu yatırım amaçlı alınmış. Gerçek çiftçi traktör alamıyor” diyerek, AKP döneminin kredili zenginleşme modelinin kırsalda nasıl bir yolsuzluk zemini oluşturduğunu gösteriyor. “Bu traktörün lastiği bile 30 bin lira. Bakım yaptırmıyoruz artık, iyice tükenene kadar kullanıyoruz,” diyor Er. Üretim, artık sadece sabır değil, mucize gerektiriyor.

Borçla Yaşayan Tarım

Er’in ifadesiyle “Krediyi krediyle ödüyoruz.” Tarımda borç sarmalı, bir çiftçiyi değil; bir sistemi çökertecek kadar büyük. “1.000 lirayla başladık, şu anda 600-700 bin lira borcumuz var” diyen Er, Türkiye kırsalının nasıl bir borç batağına saplandığını rakamlarla gösteriyor. Üretici artık toprağa değil, bankaya çalışıyor.

Gürer’in uyarısı da net: “Çiftçilerin kredi kartı ve kredi borcu 970 milyar lirayı bulmuş durumda.” İcra, satış, tarımdan çekilme… Zincirleme bir felaket yaşanıyor. “Traktörünü satar, tarlasını satar, borcunu öder. Ama sonra da tarımdan çekilir,” diyor Er. Bir ülkenin toprağını terk etmesi, geleceğini terk etmesidir.

Üretenin Değil, Alanın Kazandığı Sistem

Tohumdan başlayıp ürüne uzanan yolda üretici hep kaybeden taraf. Güngör Er bu çarpıklığı şöyle özetliyor: “Tohumu 5 liradan alıyoruz, 10 liradan ödüyoruz. Ama ürünü satarken 5 liradan alıyorlar, biz de 10 liradan satamıyoruz.” Serbest piyasa denilen şey, üretici için değil, aracılar için çalışıyor.

Hayvancılık da aynı şekilde çökmekte. “Hayvanlarımız bile yarı yarıya düştü” diyen Er, kırsalın sadece üretim değil, yaşam biçimi olarak da sona erdiğini gösteriyor. Tarım ve hayvancılık birlikte çekiliyor; yerine tüketiciye pahalı, üreticiye yıkıcı bir model yerleşiyor.

Alana Gitmeden Tarım Olmaz

CHP’li Gürer’in çağrısı ise artık rutin bir uyarı değil, bir zorunluluk. “Masa başında tarım yapılmaz. Alana gidin, çiftçiyi dinleyin,” diyor. Çünkü bugünkü politikaların hiçbir yerinde üreticinin sesi yok. Güngör Er gibi insanlar yalnızca üretmek için değil, duyulmak için de mücadele ediyor.

“Beni Tarım Bakanı yapsınlar, yemin ediyorum bunlardan iyi yaparım,” diyen bir çiftçinin bu sözleri hafife alınacak bir çıkış değil. Türkiye’nin tarım politikaları artık diplomalardan değil, sahadaki acılardan beslenmeli. Ve bu ülkede, yaşadığı acıyı bu kadar içten dile getiren çiftçiler oldukça, bu toprakların umudu da tükenmiş değildir.