Sanırım kısa bir yazı olacak bu. Kişisel dertlerimle sizleri meşgul etmek istemem ama üçü adada olmak üzere dört kedimiz öldüğü için kolum kanadım kırık. Bu yüzden şu sıralar içimden pek yazı yazmak gelmiyor. Öte yandan sitedeki arıza da henüz düzelmiş değil. Bu yüzden “Sitede Arıza Var” yazısını da bir türlü kaldıramıyorum. Her neyse, şu sıra otobiyografimin 6. Kitabı olan Kentler (2000-2013)’in 2011 yılı başlarındayım. Oralara yoğunlaştığım için Gezi’ye kaynaklık eden ana damarları daha net görebildiğimi sanıyorum.
Bence Gezi’nin iki ana damarı vardı: Birincisi, Kemalizm, ulusal devletçilik, sanayicilik ve ulusalcılıkta ifadesini bulan eski tip modernizm; ikinci ise, ekolojizm-doğacılık, hayvan hakları savunuculuğu, özgürlükçülük, yerelcilik/mikro ulusculukta ifadesini bulan yeni tip modernizm. Gezi, aslında ve özünde birbirine taban tabana zıt olan bu iki tip modernizmin iktidardaki muhafazakâr modernizme karşı el ele vermesiyle gerçekleşmiştir. Muhafazakâr modernizm, eski tip kalkınmacı-ulusalcı modernizmin elinden “kalkınma” ve “imar” silahlarını almış ve kendine mal etmişti. Artık en büyük modern projelerin sahipleri onlardı ve karşılarında elbette bu tür projelere toptan karşı çıkan yeni modernizmi bulmuştu. Eski tip ulusalcı modernizm aslında muhafazakâr modernizmin kalkınmacılığı ve projeciliği karşısında çelişkide ve ikircimli kalmıştı, fakat üzerindeki siyasi baskı nedeniyle aynı zamanda ona düşmandı.
Gezi’ye doğru gidilirken dört nokta dikkat çekiciydi:
Birincisi, Ahmet Şık’ın kitabının bile yasaklandığı Orwelvari bir distopya ortamı ülkenin entelektüel birikimini ayağa kaldırmış ve büyük bir özgürlükçü dalgaya neden olmuştu. 2011 yılında Yayın Kolektifi’nin facebookta açtığı “Ahmet Şık’ın kitabı bende de var” kampanyasının dört gün içinde yüz bin imzaya ulaşması bunun göstergelerinden biriydi. Aynı yıl gazetecilerin Taksim’de yaptığı Basın özgürlüğü sessiz yürüyüşü sessizliğin öfkesinin dışa vurumuydu. İkincisi, 2012 yılında Emek sinemasının yıkılmasına karşı yapılan iki büyük gösteri Gezi’nin işaretlerinden bir diğeriydi. Üçüncüsü, Keza yine 2012 yılında hayvan haklarıyla ilgili yapılan, yüz bine yaklaşan kitlesiyle herkesi şaşırtan, hayvanlarla ilgili yapılan yasal düzenlemeleri protesto yürüyüşü de bir başka önemli göstergeydi. Dördüncüsü, Ergenekon ve Balyoz davalarıyla ve imalat delillerle içeri atılan ulusalcıların temsilcilerinin savunulması için Silivri’de yapılan büyük gösterinin ardından, o zamanki Başbakan Tayyip Erdoğan’ın, ulusalcıların tarihi idolleri Atatürk ve İsmet İnönü’yü kastederek “iki ayyaş” deyişi ulusalcılar açısından bardağı taşıran damla olmuştu.
Toplumsal olaylar, toplumdaki zıt eğilimlerin kesişme anlarında patlak verirler çoğunlukla. Ulusalcılığın, doğacılığın ve çevreciliğin, hayvan duyarlığının, özgürlükçülüğün ve yerel ulusçuluğun kesiştiği nokta aynı zamanda büyük bir fay hattının boşalarak Gezi’nin patlak verdiği yerdir.
- Kâbil!!! - 17 Ağustos 2021
- 50 yıl sonra bir 12 Mart değerlendirmesi… - 12 Mart 2021
- Nedir Yaklaşmakta Olan? - 6 Ocak 2021