Ah o gemide ben de olsaydım
Açık denizlere yol alsaydım
Vız gelirdi her şey inan bana
Yerter ki ben sana varsaydım
Kalipso Kralı
“Aynı gemide olmak” deyimi, Türkiye siyasî belagatinin vazgeçilmezlerindendir. Seçimlerden “halka gitmek” diye bahsedilmesi; partinin liderin kendi arzularından “milli irade ”diye söz etmesi de aklıma gelen diğer örnekler.
Türkiye siyaseti için bir değimler sözlüğü yazmanın zamanı geldi de geçiyor. Siyasi (tarih için) sözlük denemeleri yok değil var[1]; ama deyimler için ayrı bir sözlük henüz yok.
“Aynı gemide olmak “deyimi ilk bakışta “milli birlik ve bütünlüğün” altını çizer gibi görünüyor; hiç değilse öyle kullanılıyor. Münir Özkul, Adile Naşit ve Tarık Akan’ın oynadıkları Bizim Aile filmini hatırlarsınız. Münir Özkul’un Yaşar Usta karakteriyle destan yazdığı filmi. “Aynı gemide olmak” ile filmin ne alakası var demeyin; var. “Aynı gemide olmak”a siyasilerin yüklediği anlam tam da bu; Bizim Aile’deki gibi, sarmaş dolaş, tüm tehditlere karşı bir, bütün, kenetlenmiş bir aile tablosu. Hatta bize “hepimiz aynı gemideyiz” denildiğinde öyle bir “birlik beraberlik” içinde olmalı öyle bir “sevgi yumağı” oluşturmalıyız ki, tıpkı Yaşar Usta’nın gidip posta koyduğu zengin adamın –dünürünün- bile sevgiyi bulabilmek için onun kapısına gelmesi gibi düşmanlarımızı bile imrendirmeliyiz.
Türkiye sağının siyasi belagatinde “aynı gemide olmak” deyimi, “milli birlik”in altının çizilmesi gerektiğinde başvurulan bir mecaz olarak gündeme gelse, tam da Bizim Aile filmindekine benzer bir aile ruhunu ima etse de; kazın ayağı hiçte öyle değil.
Oysa, erken cumhuriyetin “Birbirinin lazımı ve melzumu olan sınıfsız kaynaşmış bir kütle” söyleminin Türk sağındaki tezahürü, bunun sağ için güncellenmiş hali olarak “aynı gemide olmak” söylemi, Bizim Aile’nin dayanışmacı ruhundan çok, aba altından değnek gösteren tehditkar bir dile sahip.
Gemi ve uçak yolculukları karayolu ile yapılan yolculuklardan farklı karakterdedirler. Yolculuğun yapıldığı araçların farkından ziyade, güzergâhın farklılığından kaynaklanır bu. Deniz ve hava yolculuklarında yolculuğu istediğin an sonlandırmak mümkün değildir. Yolculuk esnasında karşılaşılan bir sorunu, çoğu zaman yolculuğa devam ederken halletmek de gerekebilir; deniz ve hava yolculuklarında ortaya çıkabilecek bir soruna dışarıdan müdahale etmenin de görece zor olması gibi. Uçakta ya da gemide olağanüstü bir durumla karşılaşıldığında, söz temsili bir yangın çıktığında bu yangına başka uçaklardaki yolcuların ya da çevrede yaşayanların yardım etmesi mümkün olmadığı gibi; yangın çıkar çıkmaz, frene basarak yolcuğu sonlandırmak ve yolcuları tahliye etmek de kolay değildir. Aynı şeyin –ayrıntılar bir yana- gemi yolculuğu için de geçerli olduğunu söyleyebiliriz. Bir dönem, deniz yolculuklarının korkulu rüyasının korsanlar olmaları; günümüzde de uçak kaçırma eylemlerinin paramiliter grupların en sevdiği eylem türlerinden biri olması da bununla alakalı olsa gerektir.
İşte aslında “aynı gemide olmak”ın gemisi böyle bir yolculuğu ima ediyor; Bizim Aile’nin dayanışması ruhunu değil. Aba altından gösterilen değnek de burada gizli. “Aynı gemideyiz.” Aynı bisiklette, aynı at üzerinde, aynı otobüste, aynı trende değil; aynı gemideyiz. İşte burada bir tehdit var: “Gemi su alıyor ve eğer bana yardım etmezsen kimse yardımımıza gelemez ve hep birlikte batarız.”
“Aynı gemide olmak”ın ima ettiği “Ölümü gösterip sıtmaya razı etmek” tehdidi de tam da burada gizli. Aynı gemide olduğumuzu söyleyenler, bizim onların birer “Yaşar Usta” olduklarına inanmanızı istiyorlar ama, bize Küçük Emrah’ın, sürekli olarak ona onun baba-yarısı olduğunu hatırlatan amcası Nuri Alço gibi davranmaya da devam ediyorlar. Münir Özkul’u gösterip, Nuri Alço’ya razı olmamız peşindeler!
“Aynı gemide olmak” sadece bir tehdidi değil, bir başarısızlığı da ifade ediyor. Aynı gemide ve her şey yolundayken güverteye çıkmasına izin verilmeyenler; her şey yolundayken lüks kamaralarında hizmet bekleyenler; her şey yolundayken her limanda âlemlere akıp, her an açık büfe hizmet isteyenler, gemi su almaya başladığında aynı gemide olduğumuzu hatırlattıklarında bizi sadece tehdit etmiyorlar aynı zamanda o saate kadar gemiyi kayalıklara sürüklediklerini göremediklerini de itiraf etmek zorunda kalıyorlar. “Aynı gemideyiz” söyleminin bir tehdit; yönetenlerin yönetemedikleri için işler sarpa sardığında hepimizi çevreleyen bir tehdit olduğunu aklımızda tutmamız gerekiyor: Tam da, başarısız olanların, başarısızlıklarının faturasını çaresizliğimize (ne yazık ki gerçekten aynı gemideyiz) çıkarıp, hesabı üzerimize yıkarak sırıtmaya devam ettikleri bir tehdit.
Bir tehdit, bir başarısızlık ifade etmesinin yanında “aynı gemideyiz” söylemi bir çaresizliğin bir çözümsüzlüğün de ifadesi. Mevcut iktidar bloğununu oluşturan kesimler arasındaki didişme iyiden iyiye su yüzüne çıkıp da gemi su almadan, kimsenin aynı gemide olduğumuzu hatırlatmadığını aklınızdan çıkarmayın.
Vakti zamanında, Kalipso Kralı diye anılan Metin Ersoy’un söylediği meşhur bir şarkı vardı: “Ah o Gemide ben de olsaydım” Nakarat kısmını yazının başında yazdım. Şarkının en politik (!) kısmını en sona sakladım. Şöyle soruyor Kalipso Kralı şarkıda; ben de size soruyorum tabii:
Sormuyor musun kendi kendine
Dünyada her şey dengi dengine
Aldırma saat işliyor tıktık
Vakit yok gemi kalkıyor artık
[1] Aklıma birkaç sözlük geliyor. İnönü Alpat Mayıs Yayınlarından, Popüler Türk Solu Sözlüğü, Hüseyin Turan da Kumsaati yayınlarından Türk Solu Sözlüğü başlığıyla kitaplar çıkarmışlardı. Ben de böyle bir çalışmaya niyetlenmiştim ama araya başka işler girince benim sözlük işi başlamadan bitti. Hüseyin Turan’ın çalışmasını kurcalama şansım olmadı. 2015’de çıkarılmış. İnönü Alpat’ın Popüler Türk Solu Sözlüğü ise çok daha eski, aklımda kaldığı kadarıyla, Alpat, çalışmasını genişletip başka yayınevlerinden de bastı. Bende 1998 Mayıs Yayınlarından çıkan versiyonu var. Bunun yanında Hüdavendigar Onur’un Türk Sağı Sözlüğü isimli Bilgeoğuz Yayınlarından çıkan sözlüğünü de listemize ekleyelim.