Yozlaşmış, baskıcı rejimlerde giderek açık fikri tartışmalarının niteliği de iktidarın baskıcılığı ve yozlaşmışlığı ölçüsünde düşer. Artık iktidar mensuplarıyla düzeyli bir tartışma olanağı da kalmaz, çünkü karşı tarafın söylemleri giderek anlamsız bir demagojiye ve retoriğe evrilir.
Bununla birlikte, arada bir, iktidarın sözcüleri, yanlış ve demagojik de olsa size tartışma olanağı sunan bazı kelamlarda bulunurlar. İşte yaşadığımız bu absürd ortamda AKP sözcüsü Ömer Çelik’in şu sözleri bu olanağı sağlayacak nitelikte: “Demokratik ülkelerde seçimler tekrarlanır.” Bu söze tweterde şöyle karşı çıktım geçenlerde: “Küçük iki eklemeyle şöyle okunabilir: Demokratik (olmayan) ülkelerde seçimler (iktidar kazanıncaya) kadar tekrarlanır.”
Gerçi şu “demokratik” sözcüğü de hayli tartışmalıdır ama yine de insan karşı tarafla tartışırken ister istemez bu kavramları olabildiği ölçüde doğru bir şekilde kullanmaya gayret edebilir.
Ömer Çelik’in sözlerinden hareket ederek ve onun yukarıdaki demagojik sözlerini biraz daha demagojik olmayan bir alana çekip tartışabiliriz. Bir kere “demokratik ülkelerde” seçim, “20 liranın 5 lirasını sahte ilan eden” bir gözbağcılığı yaparak asla iptal edilmez ve tekrarlanmaz. Bu ülkelerde rıza mekanizması oy olduğundan “demokratik ülkelerin” establişmenti”, yani egemenleri kendi onay mekanizmalarına ciddi zarar verecek böyle bir yola asla gitmezler. Bunu geçelim.
Böyle şeyler, görünürde seçim yapılan, fakat seçimlerin, düzenin değil, iktidardaki otoriter partiye onay alınmasının aleti olmasından başka bir anlama gelmediği otoriter rejimlerde mümkündür. Yani örneğin, Türkiye, Venezüela ve Rusya gibi ülkelerde. Bunlara otoriter rejimler demek hiç de yanlış olmaz.
Nedir otoriter rejimlerin temel özellikleri? Bu ülkelerde seçim vardır, farklı partiler vardır, görünürde farklı eğilimlerdeki basın organları vardır ve lafta söz özgürlüğü de vardır. Evet ama, devletle bütünleşmiş iktidardaki parti bunlara ancak iktidarı kaybetmeyeceği sınırlar içinde izin verir. Örneğin, “söz özgürlüğü” doğrudan iktidarı tehdit eden bir boyuta tırmanıyorsa, “söz özgürlüğünü” kullanan kişiler hapse atılır, dövülür, kovalanır, onlara her türlü baskı uygulanır. Basın “serbesttir” ama herhangi bir basın organı iktidarı tehdit edecek ölçüde etkili olma istidadı gösteriyorsa baskı altına alınır, yazarları ve sorumluları hapse atılır, tehdit edilir, bazı durumlarda suikasta kurban gider, daha olmadı kitabına uydurulup kapatılır. Partilerin genel ya da yerel seçimlere katılması belli sınırlar içinde mümkündür ama diyelim ki muhalefet partisi seçimlerde her türlü baskıya, hileye ve oyuna rağmen, iktidarın ana kalelerini tehdit edecek ölçüde başarılı olmaya başlamışsa, muhalefet üzerindeki baskılar bir üst düzeye tırmandırılır, yargı hareket geçirilir, daha olmadı, son İstanbul yerel seçimleri örneğinde gördüğümüz gibi, seçimler iptal edilir ve tekrarlanır. Kısacası, seçimlere sadece iktidarı ciddi ölçüde tehdit etmeyecek ölçüde izin verilir. Dolayısıyla, Ömer Çelik yanılmakta ya da yanıltmaya çalışmaktadır. Türkiye gibi otoriter, fiilen iktidar partisi sultasının kurulduğu rejimlerde iktidarı iyice zorlayan seçimler sürekli iptal edilir ve sürekli tekrarlanır. Böyle bir şeyi, “serbest seçimli” otoriter olmayan, oylaşmayla rızaya dayanan, örneğin Avrupa’daki rejimlerde görmek değil, tahayyül etmek bile zordur.
Otoriter rejimler, totaliter rejimlerle karıştırılmamalıdır. Totaliter rejimlerde açıktan açığa tek parti diktatörlüğü vardır ve oradaki “seçimler” diktatörlüğün başındaki partiye % 99 onda 9 oyla “onay” vermekten başka bir anlama gelmez. Bu tür ülkelerdeki seçimlerde, otoriter ülkelerde görüldüğü gibi, “seçimlerde” hile yapmaya bile gerek yoktur. Çünkü hile ancak belli ölçüde rakibin olduğu ülkelerde söz konusudur. Geçmişte totaliter rejimlerin örnekleri, Alman Nazi diktatörlüğü, İtalyan faşist rejimi ve Rusya’daki Stalinist diktatörlüktür. Bu rejimlerde seçimler tümüyle göstermelik olduğu gibi söz ve basın özgürlüğü de tamamen ortadan kaldırılmıştır. Yakın zamana kadar bu totaliter rejimlerin örnekleri, Ortadoğu’daki Baas rejimleriydi. Fakat günümüzde bunların büyük çoğunluğu yok artık. Günümüzde totaliter rejimin en saf hali ise Kuzey Kore’dir.
Bununla birlikte, tek partili, tek basın organlı ve söz özgürlüğünün önemli kısıtlamalara uğradığı yarı-totaliter rejimlerden de söz edilmelidir. Bu tür ülkelerde de seçimlerin hiçbir hükmü yoktur, bu ülkelerde oylama, iktidardaki tek partiye şeklen onay vermekten ibarettir. Bu tür ülkelerde de seçimlerin tekrar edilmesine hiç gerek yoktur, hile hurda da söz konusu değildir. Tek partinin seçime girdiği yerde hileye ne gerek vardır. Fakat günümüzde, Çin, Küba vb gibi ülkelerde gördüğümüz bu tür rejimlere yarı-totaliter dememin nedeni, bu ülkelerde baskının, otoriter rejimlerdekinden daha az olmasıdır. Bu böyledir, çünkü bu tür ülkelerde tek parti iktidarı için halkın “rıza”sı zorla alındığından ve halk bu duruma boyun eğdiğinden çok fazla baskıya da gerek yoktur. Polis her yerde muhalifleri zaten göz hapsinde tutmakta, izlemektedir. Çok fazla sorun çıkarmıyorlarsa onları içeri almaya bile gerek yoktur. Dolayısıyla, yarı-totaliter ülkelerde, bizim gibi otoriter ülkelerde olduğu gibi büyük baskılara, işkencelere, polis dayağına, kanunsuz tutuklamalara bile fazla gerek kalmamaktadır.
Bana soracak olursanız, bu rejim türleri içinde, büyük bir halk ayaklanması olmadıkça ayakta kalan totaliter ve yarı-totaliter rejimlere kıyasla en kırılgan ve o ölçüde de en açıktan baskıcı rejimler otoriter rejimlerdir. Bunu söylerken, sakın yarı-totaliter rejimleri daha ılımlı gördüğüm sanılmasın. Sadece otoriter rejimlerin rejimin sahipleri açısından istikrarı ya da sessizliği sağlamada pek güven verici olmadığına ve büyük bir halk ayaklanması ile karşı karşı kalmadıkları sürece rejimlerini sessizlik ortamında yürüten yarı-totaliter rejimlere göre devrilmeye daha yakın olduklarını belirtmek istedim.
Kaynak: www.gunzileli.com
- Kâbil!!! - 17 Ağustos 2021
- 50 yıl sonra bir 12 Mart değerlendirmesi… - 12 Mart 2021
- Nedir Yaklaşmakta Olan? - 6 Ocak 2021