İklim krizinin bedeli kuşaklara göre değişiyor. Almanya’nın önde gelen haber platformlarından ntv.de, 6 Mayıs 2025 tarihinde yayımladığı bir haberinde, özellikle 2020 ve sonrası doğan çocuklar, 1960’larda doğanlara kıyasla çok daha fazla sayıda aşırı hava olayına maruz kalacağını ortaya koyan yeni bir bilimsel çalışmayı aktardı. Çalışma, Brüksel’deki Vrije Üniversitesi’nden Luke Grant liderliğindeki bir ekip tarafından gerçekleştirildi ve Nature dergisinde yayımlandı.
“Sıcaklık 1,5 Derecede Kalsa Bile Yarıya Yakını Etkilenecek”
Çalışmaya göre, 2020 yılında doğan bir çocuk, küresel ısınma 1,5°C ile sınırlandırılsa bile, ömrü boyunca daha önce benzeri görülmemiş şiddetteki sıcak hava dalgalarına maruz kalacak. Bu oran 2020 doğumlular için %52. 1960 doğumlularda ise yalnızca %16. Araştırmacılar, üç farklı senaryo üzerinde çalıştı: Ortalama sıcaklık artışının 2100 yılında sırasıyla 1,5°C, 2,5°C ve 3,5°C olması durumlarında ne tür sonuçlarla karşılaşılabileceğini modellediler.
En kötü senaryo olan 3,5°C’lik ısınma durumunda, 2020 yılında doğan her 100 çocuktan 92’si hayatında bu benzeri görülmemiş sıcak hava dalgalarını deneyimleyecek. Yaklaşık üçte biri ciddi tarımsal kuraklıklar, yedide biri ise yıkıcı nehir taşkınlarıyla karşı karşıya kalacak. Diğer yandan, devletlerin bugüne dek iklim zirvelerinde verdikleri taahhütlerin yerine getirilmesi halinde bile ısınmanın 2,7°C’ye ulaşacağı ve bu durumda da yıkımın büyük ölçüde süreceği belirtiliyor.
Küresel Adaletsizlik Derinleşiyor
Araştırmanın en çarpıcı bulgularından biri ise sınıfsal ve coğrafi adaletsizlik. Zengin ülkelerin çocukları da risk altında olsa da, özellikle düşük gelirli ülkelerde yaşayan çocuklar, iklim krizinden çok daha ağır biçimde etkilenecek. Grant ve ekibi, bu konuda doğrudan şu ifadeyi kullanıyor: “Ekstrem olaylara maruz kalma olasılığı, ülkelerin sosyoekonomik durumuna göre farklılaşıyor.” Hindistan’daki kuraklık örneği gibi, yoksul bölgelerde yaşayan halklar için iklim değişikliğinin etkileri sadece olasılık değil, gündelik bir hayatta kalma sorunu haline gelmiş durumda.
İklim bilimciler Rosanna Gualdi ve Raya Muttarak da çalışmaya eşlik eden Nature yorum yazısında bu sınıfsal uçuruma dikkat çekiyor. 2,7°C’lik artış senaryosunda, kişi başı geliri düşük olan ülkelerin vatandaşları çok daha fazla aşırı sıcaklık olayına maruz kalıyor. Bu durum, çevresel yıkımın aynı zamanda sınıfsal bir yıkım olduğunu ortaya koyuyor.
Bedeli Çocuklar Ödeyecek, Suçlular Bugünün Yaşlıları
İklim krizinden kim sorumlu? Karbon salımının tarihsel birikimine bakıldığında, en büyük katkının sanayileşmiş ülkelerden ve bugünkü yaşlı kuşaklardan geldiği açıkça görülüyor. Ancak bedel, henüz ilkokula başlayan ve henüz doğmamış çocuklara kesiliyor. Bu, yalnızca çevresel değil, ahlaki ve siyasi bir felakettir.
Çalışmada kullanılan modele göre, eğer bugünden itibaren emisyonlar radikal şekilde azaltılır ve sıcaklık artışı 1,5°C ile sınırlandırılırsa, 2003 ile 2020 yılları arasında doğan 613 milyon kişi, bu yıkıcı hava olaylarının çoğundan korunabilir. Ancak mevcut politikalarla bu hedefe ulaşmak neredeyse olanaksız görünüyor.
“Geleceği Yakıyoruz”
Bu veriler artık yeni bir raporun soğuk verileri değil, insanlık tarihinin gidişatına dair derin bir uyarıdır. Bu sadece çevreci bir mesele değil; bu, adalet, kuşaklar arası sorumluluk ve yaşam hakkı meselesidir. Çocuklar için gelecek inşa etmekten söz eden tüm hükümetler ve liderler, bu çalışmanın ortaya koyduğu tabloyu göz önünde bulundurmak zorunda. Her gecikme, her “ekonomik büyüme” bahanesi, doğmamış bir kuşağı daha mahkum etmek anlamına geliyor.
İklim politikaları artık bir niyet değil, kuşaklar arası adaletin somut zemini olmak zorunda. Aksi halde tarih, suskun kalan liderleri değil, sokaklara dökülen çocukları hatırlayacak.
- Evren Neden Var? Madde ve Antimadde Üzerine Yeni Araştırmalar - 24 Mayıs 2025
- Furkan Karabay’ın Tutukluluğuna Yapılan İtiraz Reddedildi - 24 Mayıs 2025
- Cumartesi Anneleri 1052. Hafta Eyleminde Örhan Ailesi İçin Adalet Talep Etti - 24 Mayıs 2025