Ceza ihtiyaçtır

Bir insana, kendisine karşı işlenen bir suçtan daha fazla acı veren bir şey varsa; o da, o suçun cezasız kalmasıdır.

Cezasızlık, mağdurun içini yakıp kavuran bir ateştir. Üzerinden bin yıl geçse bile, kendisine kötülük yapanların bir şekilde cezalarını çektiklerini görmeden sönmez.

Bu, asla kindarlık ya da intikam arzusu gibi kirli bir duygu değil, son derece meşru bir hak ve adalet isteğidir. En doğal ve anlaşılır bir insan halidir.

Ceza ihtiyacı, insanın en temel ihtiyaçlarından; ceza, hak savunuculuğunun ve adaletin en içkin olgularından biridir.

Suçların cezasız kalması, aynı zamanda toplumları çürüten unsurların da başında gelir. Çünkü cezanın, mağdurun mağduriyetini gidermekten sonraki en önemli işlevi, adaleti tecelli ettirerek kamu vicdanını sağaltmaktır. İşledikleri suçlar yanlarına kâr kalan insanların çığ gibi büyüdüğü bir toplum, vicdanını kaybederek iliklerine kadar kokuşur.

En okumuşumuz, aydınımız, merhametlimiz de dahil hepimiz insanız ve insanlar evliya değildir. Onlardan, büyük acılar çekmelerine yol açan “bilinçli” suçlar karşısında “affedici” olmalarını; hatta kendilerine karşı suç işleyenlere “öğretici” bir tavırla yaklaşmalarını beklemek, bir nevi evliyalık beklemektir ki bu da oportünizmin dibidir. Hele ki bunu bekleyenler, bizatihi o suçları işleyen kişiler ise; orada sadece üst düzey bir arsızlık söz konusudur.

Devletin işlediği insanlık suçları karşısında her gün bi taraflarını yırtarak, “Herkes için adalet!” diye çığıranların; bireyin bireye karşı gözlerinin önünde işlediği insanlık suçları karşısında üç maymunu oynamaları; kendilerine yapılsa cinayet işleyecekleri kötülüklerin mağdurlarıyla alay edercesine onlardan “affedici, öğretici” yaklaşımlar beklemeleri ya da kurbanın, suçluların bedel ödememesinden dolayı çektiği yakıcı ıstırabı, “acıya teslim olarak oradan nemalanmak, mağduriyetten hak devşirmek,” gibi aşağılık ifadelerle tanımlayarak yaraya bir hançer daha saplayıp, suçluya ve adaletsizliğe arka çıkmaları, ahlâksızlığın tepe noktasıdır.

Hele ki suç kurbanlarının, acılarına saygı beklentilerini, “zayıflık, acizlik” olarak tanımlayarak acıya kör bakmak, herhalde bir insanın düşebileceği en derin çukurdur.

Biz yaşam hakkı savunucuları ne diye çırpınıyoruz o zaman? Bırakalım tası tarağı; herkes birbirine karşı dilediği kötülüğü yapsın, dilediği insanlık suçunu işlesin, seyredelim; devlet eliyle gerçekleştirilerin haricindeki bütün bireysel suçlara susalım; bize bir tokat atana öbür yanağımızı çevirelim; sonra da dayanışmadan, öz saygıdan, tutarlılıktan, haktan, hukuktan, bahsedelim.

Bu mudur?

Toplumların ıslahı, bireylerin ıslahı ile başlar efendiler!

Devletin karşısına dikilmeden önce, yanınızdaki yörenizdeki insanların kötülüklerine karşı duyarlı davranacaksınız. Önce kendi hakkınızı arayacak kadar cesur olacak, sonra ezilen halkların haklarının peşine düşeceksiniz. Önce kendi içinizdeki faşisti alaşağı edecek, sonra devletle mücadeleye girişeceksiniz.

Kendisine karşı işlenmiş suçların cezasız kalması nedeniyle isyan eden; adaletin bittiği bir coğrafyada kendi adaletini sağlamak için çırpınan yaralı insanları değil, suçluları yargılayacaksınız.

Aksini savunarak toplumun çürümüşlüğüne çürümüşlük katma, mağdurlara bir hançer de kendiniz saplama sevdâsında, vicdanını aldırmış bir sistem aparatı iseniz de kendinizi matah bir haltmışsınız; aydın, yazar, çizer, solcu, devrimci, kanaat önderi, bilge vs imişsiniz gibi satmayacaksınız.

Zırcahilliğiniz kadar büyük olan kifayetsiz muhterisliğinizle üç kuruşluk primler kasmak için bütün kavramları ters yüz ederek bütün anlamların, değerlerin içini boşaltan ucuz kişisel gelişim kitaplarından aparma ucuz pazarlamacılığınıza devam edip; yaptığınız şarlatanlığın adına da “felsefe” diyerek millete algı operasyonları yapmayı sürdürdüğünüz müddetçe de her gün içiniz kadar çirkin suratlarınıza ayna tutulmasına hazırlıklı olacaksınız.

İnsanın acısını küçümseyen; mağdur ile alay eden; acı çeken insanlardan, kendilerinin kıyısından bile geçmedikleri ermişlikleri bekleyenler zalimdir.

Hele ki o zalimler, bizzat sinsi sinsi işledikleri insanlık suçlarının yanlarına kâr kalmışlığıyla sırıtarak millete erdem kakalayan maskeli soytarılar ise, su katılmamış birer alçaktırlar.

Kesin bilgi, yayabilirsiniz.

Rabia MİNE
Latest posts by Rabia MİNE (see all)