Barış Akademisyenleri’nin mücadelesi: 7 yıllık haksızlık ve mağduriyet

Barış Akademisyenleri, 2016 yılında Barış Bildirisi’ne imza attıkları için ihraç edildikleri Kanun Hükmünde Kararname (KHK) ile mücadelelerine devam ediyor. İhraç edilen akademisyenler, 7 yıldır görevlerine dönmek için çaba harcıyorlar. Ancak, idare mahkemelerinin göreve iade konusunda verdiği ret kararları nedeniyle birçok akademisyen hâlâ görevine başlayamıyor.

Şu anki durumda, idare mahkemelerinin göreve iade konusunda ret kararı verdiği 156 dosya bulunuyor ve ihraç edilen 72 akademisyenin dava dosyası hâlâ mahkemelerde bekliyor. Barış Bildirisi’ne imza atan 377 akademisyenin başvuruları da OHAL Komisyonu tarafından reddedildi.

OHAL Komisyonu’nun ret kararlarının ardından görevli idare mahkemelerine başvuran akademisyenlerden 158’i için iade kararı verilirken, 156 dosya için ret kararı çıktı. İdare mahkemelerinin iade kararı verdiği 26 akademisyenin 26’sı için istinaf onay verirken, 70 akademisyen ise istinaftan karar çıkmasını bekliyor. Ancak 11 iade kararı için istinaf yürütmeyi durdurma kararı verildi. İdare mahkemelerinin verdiği 2 iade kararı ise istinaf tarafından reddedildi.

Bu süreçte dikkat çeken bir diğer nokta ise idare mahkemelerinin farklı kararlar vermesi. Örneğin, Ankara 20’inci, 24’üncü ve 25’inci idare mahkemeleri, inceledikleri 140 dosyanın tamamına ret kararı verirken, diğer mahkemelerde iade ve ret kararları farklılık gösteriyor.

Eğitim-Sen 5 numaralı Şube Yürütme Kurulu Üyesi ve Barış Akademisyeni Mustafa Kemal Coşkun, idare mahkemelerinin farklı kararlar vermesinin mahkemelerin hukuki bir işlem yapmadığını, tamamen politik kararlar aldığını savunuyor. Ayrıca, idare mahkemelerinin verdiği iade kararlarından sonra bazı üniversite yönetimlerinin bu kararları istinafa taşıyarak akademisyenlerin göreve dönmelerini engellemeye çalıştığı belirtiliyor.

Mustafa Kemal Coşkun, Anayasa Mahkemesi’nin 2019’da Barış Akademisyenleri’ne ilişkin verdiği kararı hatırlatarak, “Anayasa Mahkemesi 2019’da bir karar verdi ve barış bildirisine atılan imzaların akademik özgürlük ve ifade özgürlüğü ekseninde değerlendirilmesi gerektiğini belirtti. 2019’da hepimizin iade edilmesi gerekiyordu. İdare mahkemelerinin bu karara uyması gerekiyordu ama uymadılar” dedi.

Coşkun, mağduriyetin sadece maddi hakların eksik telafi edilmesiyle sınırlı olmadığını, bazı arkadaşlarının intihar ettiğini, sözleşmeleri yenilenmeyen ve başka işlerde çalışmak zorunda kalan arkadaşlarının olduğunu ifade etti. Ayrıca, idare ve istinaf mahkemelerinin dosyaları “devlete sadakat” üzerinden incelediğini belirterek, “Buradaki sadakat devlete ya da iktidara sadakat anlamına gelmez. Buradaki sadakat, çalıştığı alanda hukuka uygun davranacağına ilişkin bir sadakattir” dedi. Coşkun, attıkları imzaların hukuka uygun çalışma ilkesini çiğnemediğini vurguladı.