Masum insanlar öldürüyor yalanını geçin. Irak, Libya, Yemen ve Suriye’de yıllardır milyonlarca insan ölüyor. Geçtiğimiz ay Musul’da (23 Mart) gerçekleşen ve 230’dan fazla sivilin hayatını kaybettiği katliamı, ABD öncülüğündeki IŞİD karşıtı askeri koalisyon üstlenmedi mi? Suudilerin aylardır Yemen’e düzenledikleri hava saldırılarında ne oluyor?
Tabi ki siviller, ölüyor…
Aslında olayın açıklanmaz bir yanı yok. Ama biz öncelikle birkaç noktanın altı çizmek için birkaç soru soralım. Birincisi, Esad altı yıl süren savaşta kimyasal kullanmamışken, uluslararası düzeyde en iyi olduğu dönemde neden kimyasal silah kullansın? Üstelik savaşın genel seyrine baktığımızda, Esad’ın ülkenin geneline hâkim olmaya çok yakın olduğunu, en büyük hasımlarının dahi “Esed” demekten yeniden “kardeşim Esad’”a bu kadar yakınken neden böyle bir deliliğe kalksın?
Bu sorular bize asıl sorumluların başka bir yerde aranmasını gösteriyor. Şimdi gelelim asıl nedenlere ve/veya sorumlulara: Trump ABD Başkanı olduğundan bu yana ABD’de olduğu gibi dünyada da kabul görmedi, bunu gidermenin en kolay yolu, kendisinden önceki başkanın en zayıf olduğu yerden güç gösterisi iyi bir çıkış olabilirdi. Yani Obama’nın eleştirilen Suriye politikasının aksine dişlerini gösteren bir ABD ile geri dönebilirdi. Bu yerini sağlamlaştırması, Başkanlığını gerçek anlamda ilan etmesini sağlayacak adım da savaştır.
Türkiye burada devreye girdi. Tramp’ın Başkanlığını sağlamasının yolu belli ki Türkiye’den geçiyor. Erdoğan ve ABD Başkanı Donald Trump’ın ilk görüşmesini aylar sonra 8 Şubat 2017’de yaptılar. Ardından yeni CIA Başkanı Mike Pompeo’nun Türkiye’ye geleceği açıklandı. Yeni yönetimin Türkiye’ye ilk ziyareti neden CİA Başkanı üzerinden oldu, neden Başbakan ve Cumhurbaşkanı düzeyinde en üst düzeyde görüşmeler yapıldı. Bu ziyaretin ve üst düzey karşılamanın nedenlerini şimdi anlamak mümkün oluyor.
Bu Erdoğan için bir fırsattı. Erdoğan bu fırsatı değerlendirmekte gecikmedi. Oyundaki figüranlığı garantiledikten hemen sonra Referandum çalışmaları bahane edilerek Batıyla ilişkileri ABD’yi hep dışarıda tutmaya özen göstererek gerebileceği son noktaya kadar gerdi. Suriye’de sahnelenecek oyunda üstlendiği rolde sergileyeceği oyunculuk yeteneğiyle nasılsa bir taşla birden fazla kuş vurabilecekti.
Erdoğan 3 Nisan 2017 tarihinde Trabzon’da katıldığı toplu açılış töreninde “Fırat Kalkanı Harekatı’nın birinci etabını sona erdirdik. Şu anda bitti. Bundan sonra da olacaktır. Şimdi diğer bölgelerde de terör örgütlerinin tepesine binmek için yeni harekatların hazırlıklarını yapıyoruz. Yeni harekatlara yeni isimler vereceğiz”** diyerek Suriye defterinin kapanmadığını yeni hamlelerin olduğunu zaten saklamıyordu.
ABD ile kol kola girmenin rahatlığı içinde, “Esad gidecek” tezini yeniden canlandırmaya çalışacak, AB ülkeleriyle bile isteye bozduğu ilişkileri yeniden Suriye üzerinden düzelteceği hesapları yapıyordu. Avrupa’ya karşı aldığı pozisyonda güvendiği bir yerler olduğu şimdi buradan bakılınca çok daha kolay anlaşılıyor. Hiç kuşkusuz bu hesaplar içinde ABD, Suriye Kürtlerinin yakınlaşmasını bozmakta bir yer tutuyordur.
Belki, Şam’da namaz kılmayı da buraya eklemek gerekiyor.
Kim ne derse desin, Erdoğan bir kez daha kullanışlı bir işbirlikçi olmayı kabul ederken, Suriye’de yaşanacaklara bağlı olarak, kendine oldukça geniş bir manevra alanı yaratmış oldu. Örneğin, içeride bu yeni durumun referandum sonuçlarına olumlu yönde yansımasını bekleyecek, o olmazsa seçimlerin ertelenmesine gidecek…
Gerekçe hazır, savaş durumu…
Bütün bunlar bir yana Türkiye ve Batı Avrupa açısından Esad’ın devrilmesi, rejimin değiştirilmesi sağlanamasa bile, savaşın uzatılmasının hayati önemi var. Bu da Raka’da IŞİD, İdlip’de El-Nusra gibi terör örgütlerinin geleceğinin ne olacağı kaygısı.
Suriye bu örgütleri haklı olarak kendi topraklarında barındırmak istemiyor. Suriye’ye giriş yaptıkları ve/veya geldikleri ülkelere sürmek istiyor. Türkiye başta olmak üzere, bütün Batı Avrupa’dan Suriye’de yıllardır savaşan, kanlı eylemlerde yer almış bu unsurları geri almak başlı başına bir güvenlik sorunu yaratacaktır.
Görüldüğü gibi, Erdoğan ve Batı Avrupa’nın, Trump’un Başkanlık savaşını onaylamaktan başka seçeneği yoktu. Avrupa başkentlerinde ağız birliği etmişçesine birden yeniden hortlayan Esad’ın diktatör edilmesi, Erdoğan ile aynı safta yer alma hiç birisi için zor olmadı.
Buraya kadar sıralaya geldiğimiz olguların ışığında, emperyalist kapitalist dünya için bir savaşa bahane olabilecek oyuna karar vermek, o kadar da zor gözükmüyor. Burada sivillerin öleceği, içlerinde çok sayıda çocuğun yaşamını kaybedeceği, sadece oynanan oyunu kolaylaştıracak bir ayrıntı olabilir. Emperyalist savaşların borazanı olan gazeteler, yayın organları için ise bu, asla vazgeçemeyecekleri reyting malzemesi olmanın ötesinde bir değere sahip değil.
Ancak her savaş gibi bu savaşında belli riskleri olduğunu gözden kaçırmamak lazım. Bu sefer sahada Rusya ve İran da var. Bu, tek başına oldukça tehlikeli bir oyun oynandığını bize göstermeye yetiyor. Bu oyunda önemli bir aktör/figüran olduğu beli olan Türkiye’nin bundan etkilememesi olanaksız.
Rusya, ABD saldırısından hemen sonra İdlip’deki terör örgütleri ile Türkiye’nin ilişkileri ve Türkiye’den kimi şirketlerin IŞİD ve El-Nusra gibi terör örgütlerine kimyasal sevkiyat yaptığını belgeleyen bir liste açıkladı.
Önümüzdeki saatler ve günler içinde Rusya’nın Türkiye’yi hedef alan yeni hamlelerini beklemek hiç de yanlış olmaz. Rusya diğer yandan, ABD ile Suriye hava sahasını ortak kullanmak için yapmış olduğu anlaşmayı askıya aldığını açıkladı. Bu aynı zamanda NATO ülkelerinin Suriye üzerindeki uçuşlarının durdurulması anlamına geliyor. Suriye savaşı ABD’nin bu hamlesiyle giderek vekalet savaşı olmaktan ABD, AB ve Türkiye ile Suriye, Rusya ve İran kapışmasına hızla evrilme olasılığı taşıyor. Bu bir dünya savaşı olmasa bile, bütün bir bölgenin, Ortadoğu’nun bir yangın yerine dönmesi anlamına gelebilir. Bölge ülkelerinden biri olan Türkiye, bu yangından en çok etkilenecek ülkelerden biri olabilir.
*8 Şubat 2017, Cumhuriyet Gazetesi
** http://www.ahaber.com.tr/gundem/2017/04/03/erdogandan-firat-kalkani-aciklamasi
- Hız Sınırlarını Aşmak ve Ortadoğu’nun Çaresizliği - 15 Aralık 2024
- Kozmik Birlik: Hepimiz Yıldızların Çocuklarıyız - 9 Ekim 2024
- İçsel Yolculukta Aldığımız Yaralarla Ayağa Kalkmak - 25 Mayıs 2024