Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) “İstatistiklerle Aile 2024” raporu, yalnızca hane büyüklükleri ya da aile tipolojilerini değil, Türkiye toplumunun içinde bulunduğu sosyoekonomik kırılmaları da gözler önüne seriyor. Ortalama hanehalkı büyüklüğünün 2008’de 4 iken 2024’te 3,11 kişiye gerilemesi, yalnızlaşma, yoksullaşma ve aile yapısındaki dönüşümleri birlikte değerlendirmenin kaçınılmaz olduğunu gösteriyor. Raporda öne çıkan birkaç çarpıcı başlık, Türkiye’nin sınıfsal, kültürel ve demografik yapısının nereye evrildiğini anlamak açısından oldukça kritik.
Yoksulluk Genişliyor, Konut Sahipliği Düşüyor
Rapora göre, Türkiye’de hanelerin %21,2’si yoksul. Bu oran, her beş evden birinin yoksulluk sınırının altında yaşadığını gösteriyor. Konut sahipliği oranı %56,1 iken kiracı olanların oranı %28’e çıkmış durumda. Barınma hakkının giderek piyasa koşullarına terk edildiği bir bağlamda bu oranlar, sınıfsal uçurumun daha da derinleştiğini yansıtıyor. Kiracılık oranı artarken konut sahipliğinin azalması, sadece ekonomik değil, aynı zamanda sosyal güvencesizlik göstergesi.
Aileler Küçülüyor, Yalnızlık Artıyor
2008’de 4 kişi olan ortalama hanehalkı büyüklüğünün 2024’te 3,11’e gerilemesi, sadece doğurganlık oranlarının düşüşüyle açıklanamaz. Bu, aynı zamanda geniş ailenin çözülüşü, kentleşme baskısı, işsizlik ve geçim sıkıntısı gibi nedenlerle bireylerin daha küçük hane yapılarında yaşamaya zorlandığına da işaret ediyor. Yalnız yaşayanların oranı %20’ye çıkarken, tek kişilik hanehalklarının oranı en yüksek iller arasında Gümüşhane, Tunceli ve Giresun gibi göç veren, yaşlanan iller dikkat çekiyor.
Öte yandan, çekirdek ailelerin oranı %66,4’ten %63,5’e gerilerken geniş ailelerin oranı %13,3’e düştü. Geniş ailenin, özellikle neoliberal ekonomi politikaları ile sosyal yardımların daralması, kırsaldan kentlere göç ve konut maliyetlerinin artması gibi nedenlerle çözülmeye devam ettiği görülüyor.
Çocuklu Haneler Azalıyor, Yaşlılık Yalnızlaşıyor
2024 itibarıyla hanelerin %42,8’inde 0-17 yaş grubunda en az bir çocuk bulunuyor. Bu oran, Türkiye gibi genç nüfus yapısıyla övünen bir ülke için çarpıcı biçimde düşüktür. Çocuklu ailelerin oranı Şanlıurfa gibi doğurganlığın yüksek olduğu illerde %68,5 iken, Tunceli’de bu oran %28,2’ye kadar gerilemiş. Bu durum, hem toplumsal yaşlanmayı hem de bölgesel farklılıkların belirginliğini gösteriyor.
Yaşlı nüfusun (65+) en az bir fert olarak bulunduğu hane oranı ise %25,3. Tek başına yaşayan yaşlı sayısının 1,75 milyona ulaşması, yaşlıların yalnızlaştığı, bakım sistemlerinin çöktüğü bir tabloyu işaret ediyor. Bu durum, yaşlı bakımının kamusal değil, aileye dayalı sürdürüldüğü bir ülkede ciddi sosyal kriz potansiyeli taşıyor.
Gençler Ebeveyn Evine Sıkışmış Durumda
25-29 yaş grubundaki bekar bireylerin %72,6’sı hâlâ anne-baba evinde yaşıyor. Erkeklerde bu oran %44,8, kadınlarda %27,9. Bu tablo, ekonomik bağımsızlığın kaybı, işsizlik ve geçim sıkıntısı nedeniyle gençlerin kendi evlerini kuramamalarının bir sonucudur. Aynı zamanda aileye bağımlılaşmanın uzadığı, bireylerin özerkliklerinin ekonomik gerekçelerle ertelendiği bir döneme girildiğini gösteriyor.
Akraba Evlilikleri Hâlâ Yüksek Oranlarda
Toplam evlilikler içinde akraba evliliği yapanların oranı %8,1. Bu oranın Mardin’de %19,9’a kadar çıkması, eğitim, kadın özgürlüğü ve sağlık politikaları ile yakından ilişkilidir. Kuzen evliliklerinin hâlâ yaygın olduğu iller ile eğitim ve gelir düzeyinin düşük olduğu bölgeler arasında doğrudan bir bağ olduğu görülüyor.
Bölgesel Eşitsizlik: Doğuda Kalabalık, Batıda Yalnızlık
Doğu illerinde ortalama hanehalkı büyüklüğü yüksek, çocuk sayısı fazla, geniş aile yapısı yaygın. Batı illerinde ise yalnız yaşama oranı yüksek, çocuk sayısı az, yaşlılık yaygın. Bu çarpıcı fark, bölgesel kalkınma dengesizliğini, kültürel farklılıkları ve sosyal hizmet dağılımındaki adaletsizliği gözler önüne seriyor. Türkiye, bir yandan Batı Avrupa’ya benzer bir yalnızlaşma sürecine girerken, diğer yandan feodal aile yapısını hâlâ muhafaza eden bölgeleriyle ikili bir sosyolojik yapı arz ediyor.
Ailenin Çözülüşü, Refahın Gerileyişiyle Eş Zamanlı
TÜİK’in “Aile 2024” raporu, yalnızca demografik veriler değil, aynı zamanda derinleşen eşitsizliklerin, yoksullaşan toplumun ve çöküşe sürüklenen sosyal devletin verilerini de sunuyor. Aile yapısının çözülmesi, çocuk oranlarının azalması, yaşlı ve genç nüfusun bakım yükünün ailelerden alınıp devlete devredilememesi; Türkiye’de sosyal politika açığının ne kadar büyük olduğunu gösteriyor.
Raporda eksik olan ise bu verilerin arkasındaki nedenlerin sorgulanması: Neden insanlar yalnızlaşıyor? Neden gençler ailelerinden ayrılamıyor? Neden doğuda hâlâ akraba evlilikleri yaygın? Ve neden devlet, bu sorunlara yalnızca veriyle cevap verip sosyal politikalar üretmiyor?
Veriler bize sadece olanı değil, olmayanı da anlatıyor. Eksik olan refah, eşitlik, bakım sistemleri ve sosyal adalet.