Uzayın kaynakları kimin ve nasıl kullanacak…

Artan uydu ve roket sayısı, çarpışma riskini ve uzay çöplüğünü artırarak uzay seyahati ve dünya atmosferi için bir tehdit oluşturuyor. Ay veya diğer gök cisimlerinde kaynakların sömürülmesi, etik ve hukuki soruları gündeme getiriyor. Uzayın askeri amaçlarla kullanılması yeni bir silahlanma yarışına ve çatışmaların tırmanmasına yol açabilir.

Gözlenebildiği kadarıyla şu anda alçak yörüngede kullanılmayan yaklaşık 2 bin 600 tane uydu, bir bilgisayar ekranından daha büyük 10 bin nesne, yaklaşık bir portakal büyüklüğünde 20 bin nesne, bir bilye büyüklüğünde 500 bin nesne ve 100 milyondan daha fazla takip edilemeyecek kadar küçük parçacık bulunmaktadır. Bu kullanılmayan parçalar yığını, Dünya’nın alçak yörüngesinde saatte yaklaşık 30.000 km hızla hareket eder. Bu hızdaki küçük bir parça bile bir uzay aracını ya da bir uyduyu parçalayabilir! Bu sayı artmaya devam ederse, Kessler Sendromu olarak bilinen bir dizi çarpışmanın düşük yörüngeyi geçilmez hale getirebileceği bir durum oluşabilir.

ABD, Çin, Rusya ve Hindistan’ın liderliğindeki bir “Ay Yarışı” var. Bu ülkeler sadece bilimsel ve teknolojik yeteneklerini göstermekle kalmıyor, aynı zamanda jeopolitik çıkarlarını da takip ediyorlar. Çünkü Ay, nükleer füzyon için kullanılabilecek helyum-3 gibi kaynaklarla zengin, aynı zamanda yakıt veya yaşam destek sistemleri için kullanılan su gibi kaynaklara da sahip. Asteroidler veya Mars gibi diğer gök cisimleri de talep görebilecek potansiyel kaynaklara sahip.

Sorun şu ki, bu kaynakları kimin ve nasıl kullanacağına dair bağlayıcı kurallar yok. Uzay Hukuku, 1967’deki Uzay Antlaşması’na dayanıyor ve uzayın tüm ülkelere ait olduğunu ve barışçıl amaçlar için kullanılması gerektiğini belirtiyor, ancak mülkiyet hakları veya çevresel sorumluluklar hakkında net hükümler içermiyor. Bu, çatışmalara ve kötüye kullanıma zemin hazırlıyor. Örneğin, uzayda askeri varlıkların arttığı veya hatta silahların konuştuğu bir yarışa yol açabilir. Veya benzersiz bilimsel veya kültürel değere sahip gök cisimlerinin tahrip veya kirletilmesine yol açabilir.

Bu nedenle, insanlık olarak neyin tehlikede olduğunun farkına varmamız gerekiyor. Uzayı ne yapmak istediğimizi ve bunun için neyi feda etmeye hazır olduğumuzu sormalıyız. Ortak değerlere ve hedeflere odaklanmalı, bencil çıkarlara değil. Uluslararası anlaşmalara uymalı ve uzayın korunması ve sürdürülebilir kullanımını sağlayacak yeni anlaşmalar yapmalıyız. Ve evrenin güzelliği ve çeşitliliğine saygı göstermeliyiz, keşfetmek ve hayranlık duymak istediğimiz evrene.

Elon Musk ve diğerleri uzayın özelleştirilmesi..

Tesla’nın kurucusu, uzay endüstrisinde en tanınmış ve tartışmalı figürlerden biridir. SpaceX şirketi aracılığıyla yeniden kullanılabilir roketler geliştirerek uydu ve astronot taşıma maliyetlerini önemli ölçüde düşürmeyi başardı. Starlink projesi ile dünya genelinde hızlı interneti her köşeye getirebilecek binlerce uydu ağı kurmayı amaçlıyor. Ancak Musk’un daha büyük planları var: Mars’ı insanlar için bir yaşam alanına dönüştürmek ve insanlığı çoklu gezegenli bir tür haline getirmek istiyor.

Musk, uzayın keşfini ilgilendiren tek özel girişimci değil. Jeff Bezos’un Blue Origin veya Richard Branson’ın Virgin Galactic gibi diğer şirketler de uzay faaliyetleri sunuyor veya uzay turizmi yolculukları planlıyor. Bu şirketler, uzayı büyük potansiyeli olan bir iş alanı olarak görüyorlar. Artan talep ve düzenlemelerin azalması da ticari uzay faaliyetlerine yönelik avantajlar sunuyor.

NHY/ Deniz Çınar