Türkiye’de tutuklu gazeteci olmak

“Birazdan sen gideceksin, beni de koÄŸuÅŸa götürecekler ve yedi gün boyunca o koÄŸuÅŸ kapısı hiç açılmayacak.”

Yonca Şık, hapisteki gazetecilerin durumunun nasıl olduÄŸunu sorduÄŸumda eÅŸi, gazeteci Ahmet Şık’ın Silivri’de görüş sırasında söylediÄŸi bu cümleyi aktarıyor ve hemen ardından bir hafta boyunca açılmayacak o koÄŸuÅŸ kapısının arkasının nasıl olduÄŸunu anlatıyor:

“Havalandırma 4 adıma 7 adım. Çok küçük. Ahmet ve Bülent Abi [Cumhuriyet gazetesi avukatı tutuklu Bülent Utku] tutsaklara misafir olabilen kuÅŸları besliyordu. Ãœstü de jiletli tel örgülerle kapatıldı yaklaşık üç ay önce. Bu yüzden kuÅŸlar da gelemiyor artık. Aynı zamanda havalandırmada kendine yer bulup betonun arasından filizlenen yeÅŸillikler de yasak. Onları da gelip söküyorlar.”

“Bir kötülük aygıtı” olarak tanımlıyor cezaevini Yonca Şık; vurgulayarak devam ediyor: “Onları uygulayanlar da, cezaevindeki görevliler de, görüşe giden bizler de orada bu kötülüğe maruz kalıyoruz.”

‘Bir tecrit uygulanıyor’

2011 yılında Odatv davasında 1 yıl tutuklu kalan, “Ä°mamın Ordusu” kitabının henüz basılmadan toplatılması nedeniyle ve gözaltına alınırken “Dokunan yanar” sözleriyle Türkiye’de basın özgürlüğü davalarının sembolü haline gelen Şık, bu kez “terör örgütüne üye olmamakla birlikte örgüte yardım etmek” suçlamasıyla altı ay önce cezaevine gönderildi.

Gazeteciler ve meslek örgütleri ise bu kez hem tutukluluÄŸun haksız olduÄŸunu savunurken, hem de cezaevinde uygulanan mektup yasağı gibi konuları da gündeme getirerek cezaevi yönetimlerini “tecrit uygulamakla” suçluyor.

Zira aralarında Şık’ın da olduÄŸu tutuklulara gönderilen kart ve mektuplar kendilerine teslim edilmiyor; kendi yazdıkları mektup ve kartlar da dışarı gönderilmiyor.

Yonca Şık, “Bir tecrit uygulanıyor ve tecrit bir insanlık suçu. Dışarıyla bütün iletiÅŸimi engellemek üzere bir tecrit bu. Mektup göndermesi ve mektup alması yasak” diyerek özetliyor bu durumu ve devam ediyor:

“Devletin keyfi uygulamalarının en damıtılmış hali cezaevlerinde ve tabii artık yargı kararlarında karşımıza çıkıyor. Tamamen kötücüllük üzerine kurulmuÅŸ, iktidarda olan gücün kendinden olmayana eziyet etmesi üzerine kurgulanmış bir ceza infaz sistemi. Ahmet’in sözleri ile; insanları diri diri içine koydukları bir mezar!”

Daha önce Şık’ın arkadaÅŸları da mektup ve kart yasağına karşı gazeteciye kart atma kampanyası düzenlemiÅŸ ancak bu kartlar Şık’a ulaÅŸmamıştı.

Adalet Bakanlığı ise böyle bir kısıtlama olduğunu reddetmişti.

Türkiye Gazeteciler Sendikası’nın verilerine göre, bugün Türkiye’de 160 gazeteci hapiste. Adalet Bakanı Bekir BozdaÄŸ ise Åžubat ayında bir soru önergesine verdiÄŸi yanıtta hapishanelerde 30 tutuklu gazeteci olduÄŸunu söylemiÅŸti.

CumhurbaÅŸkanı Recep Tayyip ErdoÄŸan ise cezaevinde sarı basın kartı olan 2 gazeteci olduÄŸunu söyleyerek, Batı’daki kuruluÅŸlara yanlış bilgi verildiÄŸini söyledi.

Zincirlerde kilitler

ErdoÄŸan, “Bugün ülkemizde, size bakanlığımızın rakamlarını veriyorum, mesleÄŸini gazeteci olarak ifade ederek cezaevlerinde bulunan 177 kiÅŸiden sadece 2’si sarı basın kartı sahibidir. Bunu öyle bir dezenformasyonla Batı dünyasına bildiriyorlar ki Batı dünyası da alıyor onunla bizim önümüze geliyor. ManÅŸetini, kalemini, gazete sayfalarını, terör örgütünün emrine verenlerle, eline silah alıp daÄŸa çıkan arasında bana göre hiçbir fark yoktur” dedi.

Avrupa Ä°nsan Hakları Mahkemesi (AÄ°HM) ise iki hafta önce bir iç tüzük deÄŸiÅŸikliÄŸi yaptı ve daha önce baÅŸvuruları sadece saÄŸlık ve yaÅŸam sebepleriyle “acil” olarak görüşürken artık, öngörülmüş bir hakkın kullanımıyla doÄŸrudan baÄŸlantılı olarak gözaltında ya da tutuklu olan bireyler tarafından yapılan baÅŸvuruları da öncelikli olarak iÅŸleme koymaya karar verdi.

Bu iç tüzük deÄŸiÅŸikliÄŸinin ardından Cumhuriyet gazetecilerinin baÅŸvurularına da öncelik vereceÄŸini açıklayarak Türkiye’den 2 Ekim’e kadar savunma istedi.

Cumhuriyet gazetesi yayın danışmanı gazeteci Kadri Gürsel’in durumunun da bu baÄŸlamda ivedilikle incelenmesi bekleniyor.

‘Ä°kinci, üçüncü Ergenekon’u ve Balyoz’u yaşıyoruz’

Gürsel ile ilgili iddianamede yer alan deliller Cumhuriyet davasının en çok tepki çeken baÅŸlıklarından birini oluÅŸturdu. Gürsel 12 Temmuz 2016’da yazdığı “ErdoÄŸan Babanız Olmak Ä°stiyor” yazısının yanı sıra sadece 92 Bylock kullanıcısı ve haklarında “FETÖ/PDY silahlı terör örgütünden dolayı soruÅŸturma bulunan 21 kiÅŸiyle iletiÅŸim kaydı bulunduÄŸu” iddiasıyla suçlanıyor.

BBC Türkçe’nin sorularını yanıtlayan Gürsel’in avukatı Köksal Bayraktar, “Katiyen böyle bir suç yok. Bir ÅŸahıs arıyor, tanıyorum veya tanımıyorum; ben ona cevap veriyorum veya vermiyorum. Yüzünü bile görmüyorum, kim olduÄŸunu bilmiyorum, bir dakika sonra ne diyeceÄŸini bilmiyorum. Böyle bir insana cevap vermek veya vermemek beni itham altında nasıl bırakabilir?” diyor.

Bayraktar, ayrıca “Bence maalesef hukukun iÅŸleyiÅŸi yönünden ikinci, üçüncü Ergenekon’u ve Balyoz’u yaşıyoruz. Ãœlkemiz yönünden hazindir bu” diyerek süreci eleÅŸtiriyor.

OHAL’le gelen düzenleme: Avukat ve müvekkil görüşmesi haftada bir saat

Kadri Gürsel de dava dosyasına giren HTS (telefon konuşmaları) kayıtlarını inceleyerek ulaştığı sonucu kamuoyuyla paylaştı ve bu iddialara karşı kendini şöyle savundu:

“7 Ocak 2013 ile 20 AÄŸustos 2016 tarihleri arasındaki iletiÅŸimimi kapsayan HTS kaydı dökümüne göre bu 92 ByLock kullanıcısı şüpheliden 84’ünün benimle kurduÄŸu iddia olunan irtibat, cep telefonuma bir kereye mahsus olmak üzere art arda gönderdikleri iki SMS’ten ibarettir. Hiçbirine cevap vermediÄŸim için benim bu ÅŸahıslarla bir iletiÅŸimi kaydımın bulunduÄŸunu iddia etmek mümkün deÄŸildir.”

Peki özellikle tutuklu sanıklar için daha da önemli hale gelen savunma için avukatlar ve müvekkilleri nasıl iletişim kuruyor?

Olağanüstü Hal (OHAL) ile gelen kısıtlamalardan biri de avukatların müvekkilleriyle olan görüşmelerini bir saate düşüren uygulama oldu. Buna göre, avukat ve müvekkili önceden sınırsız, gece veya gündüz gerçekleşebilen bu görüşmeleri bir saat ile sınırlamak durumunda.

Bayraktar bu durumu şöyle deÄŸerlendiriyor: “Biz haftada sadece bir saat konuÅŸabiliyoruz. 1 saat, 70 dakika olmuyor. Görüşme bitiriliyor. Yanımda cezaevinin bir güvenlik elamanı var maalesef.”

‘Alevilikle ilgili kitapların bazıları Aksoy’a teslim edilmedi’

Cezaevi koÅŸullarını anlatan tutuklu gazeteci yakınlarının ilk deÄŸindikleri konulardan biri de kitaplarla ilgili kısıtlamalar. 15 Temmuz’dan sonra uygulanan dışarıdan kitap getirmeyi yasaklayan uygulama son zamanlarda önemli ölçüde deÄŸiÅŸmiÅŸ durumda.

Yakınları, gazetecilere her görüşte on kadar kitap götürebiliyor. Ancak bazı kitaplar da yönetim tarafından iade edilebiliyor.

Tutuklu gazeteci Murat Aksoy’un eÅŸi Åžehriban Aksoy bu kısıtlamayı deneyimleyenlerden. BBC Türkçe’nin sorularını yanıtlayan Aksoy şöyle anlatıyor yaÅŸadığını:

“Onay verdikleri kitapları teslim ediyorlar Murat’a. Onaylamadıklarını bize iade ediyorlar. Murat’ın Alevilik üzerine yazmak istediÄŸi bir kitabı vardı örneÄŸin. Alevilikle ilgili istediÄŸi kitaplar oldu Bunların birkaçının henüz kendisine teslim edilmediÄŸini söyledi. Bazıları da cezaevi yönetimi tarafından bana geri verildi.”

‘Silivri’ye döndü diye sevindim’

Kamuoyu Murat Aksoy’u yargılandığı davadan tahliye edildiÄŸi gece, hapishane çıkışında yeni bir soruÅŸturma gerekçesiyle gözaltına alınarak yeniden tutuklanmasıyla hatırlıyor.

Aksoy, 31 Mart gecesi tahliye edildi. Aynı gece yeni bir soruÅŸturma kapsamında gözaltına alındı. 15 günlük gözaltı süresinin ardından 15 Nisan’da yeniden tutuklanarak Silivri’de geride bıraktığı aynı koÄŸuÅŸa döndü.

15 günlük gözaltı süresinin onlar için çok zor geçtiÄŸini anlatan eÅŸi Åžehriban Aksoy, eÅŸi sonunda Silivri Cezaevi’ne gittiÄŸinde “sevindiÄŸini” söylüyor acı bir gülümsemeyle.

“Gözaltı süreci çok kötüydü. Göremiyorsunuz, yatağı yok. Her ÅŸey kısıtlı. Sonra 5 gün Metris’te kaldılar. Sonunda Silivri’ye döndüler tekrar. Silivri’ye tekrar ulaşınca inanın sevindik, sanki Murat özgürlüğüne kavuÅŸmuÅŸ gibi, inanın! Ä°nsan buna sevinir mi ama gözaltında kaldığı için, o ÅŸartlar daha kötü olduÄŸu için, cezaevine gidince seviniyorsunuz. Yerini buldu, hiç olmazsa kitabını okuyacak, televizyonunu izleyecek, ben her hafta göreceÄŸim dedim.”

Avukatları Yaman Akdeniz, Kerem Altıparmak, Sevgi Kalan, Ali Deniz Ceylan’a sürekli sorular sorduÄŸunu, hukuki süreci anlamaya çalıştığını söyleyen Aksoy, “Bin 500 – bin 600 yazısı var. Bugüne kadar bir tanesine bile dava açılmamış. Telefonu ÇaÄŸlayan Adliyesi’nin orada çekmiÅŸ diye suçlama var” diye hukuki olarak tuhaf bulduÄŸu noktalara dikkat çekiyor.

Nedim Türfent: 13 ay tutukluluktan sonra ilk duruşma

Geçen hafta 13 ayın sonunda ilk kez mahkemeye çıkarılan gazeteci Nedim Türfent’in duruÅŸması ise hem Türkiye’den hem de uluslararası alandan meslek örgütlerinin ilgi odağındaki davalardan biri oldu.

Hakkari Yüksekova’da sokaÄŸa çıkma yasağı sırasında haberler yapan Türfent, 20 tanığın ifadesine dayanarak tutuklanmıştı.

Ä°lk duruÅŸmada mahkeme önünde dinlenen 13 tanıktan 12’si iÅŸkence altında ifade verdiklerini söyledi. Ä°lk kez savunma yapan Türfent de gözaltı sırasında iÅŸkence gördüğünü belirtti.

Türfent, “Bir güvenlik görevlisi ayağı ile kafama basıp selfie çekti. Yüzleri maskeli polis memurları dipçik ile taciz ettiler. Gördüğüm iÅŸkenceye dair darp raporları mevcuttur. Suç duyurusunda bulunmuÅŸtum. Burada yine suç duyurusunda bulunuyorum” dedi.

BBC Türkçe gazetecilerin cezaevlerindeki durumuna iliÅŸkin Adalet Bakanlığı Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğü’ne ulaÅŸmaya çalıştı. Ancak haber yayınlanıncaya kadar konuyla ilgili bilgi alamadı.

Adalet Bakanı Bekir Bozdağ ise kitap ve mektup sınırlamalarına ilişkin iddiaları bir soru önergesine verdiği yanıtta yalanlamıştı:

“Kurum güvenliÄŸini tehlikeye düşüren veya müstehcen haber, yazı, fotoÄŸraf ve yorumlan kapsayan hiçbir yayının hükümlüye verilmeyeceÄŸi hükümlerine yer verilmiÅŸtir. Hükümlünün mektup, faks ve telgrafları alma ve gönderme hakkı ise 5275 sayılı Kanun’un 68. maddesinde düzenlenmiÅŸ olup, maddenin ikinci fıkrasında hükümlü tarafından gönderilen ve kendisine gelen mektup, faks ve telgrafların mektup okuma komisyonu bulunan kurumlarda bu komisyon, olmayanlarda kurumun en üst amirince denetleneceÄŸi hükmüne yer verilmiÅŸtir.”