Almanya’nın Eurofighter satışını askıya almasıyla Türkiye’nin Batı’yla ilişkilerinde yeni bir kırılma yaşanıyor. Ancak bu kararın ardındaki neden sadece teknik ya da diplomatik değil, doğrudan iç siyasetteki gelişmelerle bağlantılı.
Avrupa ile Türkiye arasında yıllardır süren inişli çıkışlı ilişkiler, bu kez sert bir diplomatik frenle karşılaştı. Almanya merkezli haber kaynaklarına göre, Berlin yönetimi, Türkiye’ye yapılması planlanan Eurofighter savaş uçağı satışını durdurdu. Gerekçe, yalnızca savunma dengeleri değil; aynı zamanda son dönemde Türkiye iç siyasetinde yaşanan gelişmeler.
Alman hükümeti, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun tutuklanmasını “demokrasiye darbe” olarak nitelendirirken, Ankara’ya yapılan savunma ihracatını bu koşullarda uygun görmediklerini ifade etti. Satışın durdurulması kararı, Türkiye’nin modern hava kuvvetleri oluşturma hedefinde ciddi bir engel olarak değerlendiriliyor.
İçeride Bir Kriz, Dışarıda Bir Karar
Türkiye’nin savunma modernizasyonundaki en önemli adımlardan biri olan Eurofighter talebi, aslında birkaç yıldır gündemdeydi. Ancak bu süreçte yaşanan diplomatik iniş çıkışlar, Avrupa’nın Türkiye’ye yönelik güven sorununu derinleştirdi. Özellikle İmamoğlu’nun gözaltına alınması sonrası Avrupa başkentlerinde Ankara’ya yönelik değerlendirmeler daha da sertleşti.
Almanya başta olmak üzere bazı Avrupa ülkeleri, bu gelişmeleri sadece Türkiye’nin iç meselesi olarak değil, Avrupa-Türkiye ilişkilerinin doğrudan etkileyicisi olarak okuyor. Berlin’deki kulislerde, “Türkiye’ye askeri destek bu şartlarda sürdürülebilir değil” görüşü öne çıkıyor.
Mülteci Kartı Elden Gidiyor mu?
Bu kırılmanın bir başka boyutu ise Suriye’deki son gelişmeler. Esad rejiminin devrilmesinin ardından Batı ile daha uyumlu bir pozisyon alan yeni Suriye yönetimi, Avrupa için önemli bir fırsat sundu. Mülteci krizine dair çözümler artık Türkiye üzerinden değil, doğrudan Suriye ile iş birliği yoluyla geliştirilmeye başlandı. Böylece Ankara’nın yıllardır elinde tuttuğu “mülteci kartı” da etkisini kaybetmeye başladı.
Brüksel artık Ankara’yı bir zorunluluk değil, bir seçenek olarak görüyor. Bu durum da Avrupa’nın Türkiye’ye yönelik siyasi tavrında daha rahat davranabilmesini sağlıyor.
Ekonomik Yalnızlığın Sessiz Derinliği
Türkiye’nin diplomatik alandaki yalnızlığı, ekonomik ilişkilerde de giderek belirginleşiyor. Son yıllarda uluslararası yatırımcıların Türkiye’ye yönelik ilgisinin azaldığı açıkça gözleniyor. Siyasi belirsizlikler, yargı bağımsızlığına dair tartışmalar ve uluslararası normlardan uzaklaşma eğilimi, sermaye açısından Türkiye’yi “riskli bölge” kategorisine sokuyor.
Bu noktada dikkat çeken bir diğer gelişme de şu: Türkiye’ye gelen az sayıdaki yatırımcı dahi, en ufak bir siyasi veya ekonomik dalgalanmada hızlıca geri çekiliyor. Yani yalnızca siyasi bir yalnızlık değil, aynı zamanda sermaye nezdinde bir ekonomik yalnızlık da derinleşiyor. Bu yalnızlık, Türkiye’nin dış politikadaki itibar sorunuyla da doğrudan bağlantılı.
Avrupa sermayesinin tüm teşviklere rağmen Türkiye’ye yönelmemesi, yalnızca finansal bir karar değil; aynı zamanda hukuki, siyasi ve diplomatik koşullara verilmiş bir yanıt olarak okunmalı. Yatırımcılar, hukuk güvenliği kadar uluslararası ilişkilerdeki istikrarı da dikkate alıyor.
Eurofighter krizi, sadece bir savunma sanayi meselesi değil. Aynı zamanda Türkiye’nin uluslararası itibarına, iç siyasi gelişmelerle şekillenen dış politika iklimine ve Batı ile kurduğu ilişkilerin geleceğine dair güçlü bir işaret.
Batı, Ankara’dan sadece askeri alım-satım değil, demokratik normlara bağlılık bekliyor. Bu beklentilerin karşılanmadığı noktada, iş birliği alanları da birer birer daralıyor. Üstelik artık bu daralma, yalnızca siyasi düzlemde değil, ekonomik bağlamda da hissediliyor.
Bu denklemde asıl soru şu: Türkiye, dış politikada yapıcı bir ortak olarak mı kalacak, yoksa yalnız bir oyuncu olarak yeni müttefikler mi arayacak?