“Bakın, bu ana neden pantolon giyiyor biliyor musunuz Sayın Bakan?” CHP İstanbul Milletvekili Barış Yarkadaş, TBMM Genel Kurulu’nda kürsüden böyle garip bir soru sordu. “Bu ana” dediği, Kezban Saçılık’tı. Kezban Hanım, işlerinden atılan Nuriye Gülmen ve Semih Özakça’nın oturma eylemine destek veren oğlu gözaltına alınırken itiraza kalkışmış, itilip kakılmış, yerde sürüklenmiş, polisin biri yüzüne tekme atmış veya postalıyla basmış, kısaca, itaatsizliği “yanına bırakılmamış”tı.
İtaatsizlik, diyorum. Yanına bırakılmaz.
“Çünkü,” diye başladı CHP milletvekili, Kezban Hanım’ın neden hep pantolon giydiğini anlatmaya, “on yedi yıl önce oğlunun kolu koparıldığında yine cezaevinin önüne gitmişti ve o zaman sizin ‘statükocu’ dedikleriniz oğlunun kolunun peşinde olan bu ananın üstündeki tüm elbiseleri soymuştu. Şimdi başına aynı şeyin gelmesinden korktuğu için on yedi yıldır etek giymiyor ve dün oğlunun yanına gelirken yine pantolonuyla geldi, çünkü sadece ve sadece iktidarda kalabilme adına muktedir olanların neler yapabileceğini on yedi yıl önceden biliyordu. On yedi yılda hiçbir şey değişmedi, Kezban Ana on yedi yıl önce de yerlerde sürükleniyordu, dün de yerlerde sürüklendi.”
Koparılmış? Kolu?
Kemikler kargoda.
Veli Saçılık. 5 Temmuz 2000’de Burdur Cezaevi’nde kolu koparılmıştı. Kolu. Operasyonda. Cezaevinde. Kimi haberlerde dozer diye geçer ama kepçe olmalı. İş makinesi. Müteahhitlerde bol bol olanından. Duvarı yıkıyormuş. Cezaevi duvarını. 2000 yılında. Duvarı, diyorum, yıkıyormuş.
İşte… duvarı yıkarken, birden mahkûmun kolunu koparmasın mı? “Göze alınabilir zayiat”?
Veli’nin annesi, Kezban Hanım. Veli, kolu koparılan. Kepçenin kopardığı. Zayiat. Günler sonra bir köpeğin ağzında bulundu kol.
Devlet büyüktür. Mahkemeleriyle, Danıştay’ıyla, önceki ve şimdiki hayat tarzıyla büyük devlettir. Kol, diyorum, köpeğin ağzında bulundu. Kuvvetler ayrılığı esas şimdi vücut buldu. Kepçe-köpek.
Kuvvetler, diyorum.
Kemikler ise kargoda.
Veli Saçılık’ı KHK ile işinden attılar. 2016 Kasım’ında. Kezban Hanım. Yerde sürüklenen. Veli’nin annesi. Kolu koparılan. Veli Saçılık, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı Ankara İl Müdürlüğü’nde sosyolog olarak çalışıyordu. Sağlık Emekçileri Sendikası SES’e üyeydi. Altı yaşında kızı vardı. Kezban Hanım’ın torunu. Veli, “Bizi açlığa mahkûm etmek için bir hamle,” dedi; uğraş didin edinebildiği işi birden elinden alıverildiğinde. “Son kuruşuna kadar hak ettiğim maaşımı elimden alacakları ne yaptım?” Nuriye, diyorum, Semih’le ikisi, bunu soruyorlar.
Veli, Kezban Hanım’ın oğlu, KHK ile işlerinden atılan, girdikleri açlık grevinin yetmiş dördüncü gününde evleri basılarak gözaltına alınan Nuriye Gülmen ile Semih Özakça’ya destek eylemindeydi. Polis oradakileri de gözaltına aldı. Önce bir polis aracına bindirdi, sonra içeri gaz sıktı.
Gaz, diyorum, aracın içine. Açlık grevi, yetmiş dört, yetmiş beş… Tutuklandılar. Nuriye ile Semih. Tutuklular şimdi. Tamamen devletin elindeler. Veli de devletin elindeydi, kolu koparıldı. Sonra bir gün yine devletin eline düştü. Kezban Hanım önce içinden “yeter artık” dedi, sonra devletin büyüklüğüne itiraza yeltendi.
Yerlerde sürüklediler tutup. Polis, diyorum, yerde sürükledi. Devlet.
Kezban Hanım sonra, “Başıma tekme vurdular,” dedi, “ama acımıyor. Yemin ederim, yüreğimin acısından acımıyor.” İyi ki bunu yerde sürüklerlerken söylemedi. “Madem acımıyor…” derlerdi. Devlet, diyorum, ‘madem acımıyor…’ derdi.
“Yüreğin niye acıyor?” diye soracak değil ya! Onlar, niye acıyor, diye sormaz. Onlar acıtır. “Hayata Dönüş”te vurarak, yakarak otuz tutuklu ve mahkûmu öldürmüşlerdi, yapanlar gitti, gelenler cezaevlerinden sorumlu en üst düzey yetkiliye madalya verdi. Gelenler, diyorum. AKP.
Kezban Hanım, “Kolunu kopardınız, yetmedi,” dedi; Veli’yi kastederek. “Şimdi de gözünün içine gaz sıkıyorlar, arabanın içinde. Yeter artık!” Madalya demedi. Yeter, dedi.
Yeter mi sahiden? “Cezaevi operasyonunda kepçeyle duvar yıkılırken kolu koparılan, KHK ile işinden atılan oğlunun, açlık grevindeki iki kişinin evleri basılıp gözaltına alınmalarını protesto ederken gözaltına alınıp konduğu aracın içine gaz sıkılmasına itiraz eden anne yerlerde sürüklendi, başına tekme atıldı” haberi yeter mi?
Böyle bir haber olabilir mi?
Haber, diyorum. Olabilir mi? Kezban Hanım, “başka acıyı hissetmiyorum” diyor. Yürek acısından.
Böyle bir olayın yaşandığı yer ne mübarek bir yerdir;
müsebbipleri ne mübarek insanlar;
duyurmayanlar ne mübarektir;
duyup da kıçını dönenler ne mübarek…
Kemikler, diyorum. Kargoda.
Kezban Saçılık’ın yüreği acıyor. Türkiye hissetmiyor. Kezban Hanım’ı yerde sürüklüyorlar. Ne Ümmet’in liderliğine oynayan ve hâlihazırdaki nüfusunun ancak yarısından meydana gelen Türkiye’nin şampiyona hazırlıklarına halel geliyor ne Türk’ün Cihan Hakimiyeti Mefkûresi’ne. O halde başına vuruyorlar. Madem acımıyor…
Başına, diyorum, kadının başına vurmuşlar. Yere düşmüşe tekme, Diriliş’in simgesi artık. Soma, Washington, Ankara, fark etmiyor. Diriliş. Postallı, ruganlı, bağcıklı tekmelerle gelecek. “İslâm Devleti” örgütü çöllere, dağlara çekiliyor. Halifelik rekabetine de hacet kalmayacak. Mübarek.
Mitinge denk gelmedi. Kezban Hanım’ı yuhalatmak nasip olmadı. Onlar ne mübarek… Maça denk gelmedi. Tribün mahzun. Ver postalı.
Kemikler kargodan çıktı nihayet. Yetmiş yaşındaki Kemal Gün doksan gün açlık grevi yaptı. İşgaliye şu bu, öyle görünmez ama mühimdir devlet idaresinde. Sonra başkaları yüz bulur. Kamu alanını işgal etmek, kirletmek, şu bu mühimdir. Kemikler, diyorum. Şu bu, diyorum. 18 bin lira mıdır nedir, ceza kestiler. Devlet, diyorum, ceza kesti. Kargoya verdi.
Toparlarsak: Cezaevi operasyonunda kepçeyle duvar yıkılırken kolu koparılan, KHK ile işinden atılan oğlunun, açlık grevindeki iki kişinin evleri basılıp gözaltına alınmalarını protesto ederken gözaltına alınıp konduğu aracın içine gaz sıkılmasına itiraz eden anne yerlerde sürüklendi, başına tekme atıldı; bu esnada doksan gündür açlık grevi yapan yetmiş yaşındaki babanın kavuşmayı beklediği oğlunun kemikleri kargoyla gönderildi.
Şunları da ekledim mi tamamdır: Nüfusu yaklaşık 80 milyon, yüzölçümü 783 bin 500 kilometrekare.
Kaynak: duvaR
- Bilim İnsanları, Bazı Kişilerin Neden Covid Olmadığını Buldu - 21 Haziran 2024
- Tüketicinin İyimserliği Azalıyor - 21 Haziran 2024
- Akşener, Erdoğan’dan Ne İstedi? - 7 Haziran 2024