Tahran’daki Patlamalardan Netanyahu’nun Tehditlerine: İran’ın Caydırıcılığı Aşındıkça Çatışma Riski Artıyor

İsrail, uzun süredir hazırlıklarını yaptığı İran’a yönelik doğrudan saldırı hamlesini hayata geçirdi. Son günlerde Tahran’ın üst düzey binalarında yaşanan patlamalar, Devrim Muhafızları’na bağlı komutanların ve nükleer bilim insanlarının ölümleri ile eşzamanlı gerçekleşti. İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu, saldırıların hedefinin “İran’ın nükleer silah kapasitesini ortadan kaldırmak” olduğunu açıkça dile getirdi.

Netanyahu’nun İngilizce yaptığı açıklamada, İsrail’in İran’daki uranyum zenginleştirme tesislerini, nükleer başlık üretimi için gerekli montaj alanlarını ve bu başlıkları taşıyacak füze sistemlerinin üretildiği merkezleri hedef aldığını söyledi. Bununla da yetinmeyen Netanyahu, İsrail’in İran içerisindeki bazı nükleer bilim insanlarına ve askeri liderlere suikast düzenlediğini ilk kez kamuoyuna açıkladı.

Tahran semalarında yükselen duman, yalnızca santrifüjleri değil, aynı zamanda İran’ın sembolik caydırıcılığını da hedef aldığının işaretiydi. İran resmi makamları, Devrim Muhafızları’nın elit kadrolarından ve İran ordusunun genelkurmay başkanından bazı isimlerin öldüğünü doğruladı. Bu gelişmeler, Tahran yönetiminin iç güvenliğinin de ciddi biçimde sarsıldığını gösteriyor.

İsrail Bu Saldırıyı Neden Şimdi Gerçekleştirdi?

İsrail, İran’ın nükleer kapasitesine karşı askeri bir operasyonu en az yirmi yıldır planlıyordu. Peki neden şimdi? İsrail’in iddiasına göre İran, “dokuz nükleer bomba” üretecek aşamaya gelmişti ve bu, Tel Aviv için kabul edilemez bir eşikti. Her ne kadar bu iddianın doğruluğu bağımsız kaynaklarca teyit edilemese de, son aylarda İran’ın nükleer silah üretme yönündeki siyasi iradesinde bir değişim olduğu gözlemleniyor.

Teknik olarak İran, uzun süredir nükleer silah yapabilecek bilgi ve altyapıya sahipti. Ancak bu bilgi birikiminin silaha dönüşmesi, siyasi bir karar meselesiydi. Uzmanlara göre, son dönemde İran’ın iç ve dış dinamikleri bu kararı alma yönündeki eşiği düşürmüş olabilir: ABD ile gerilen ilişkiler, Çin ve Rusya’ya yakınlaşma ve bölgedeki vekil güçlerin (örneğin Hizbullah veya Husiler) daha agresif tutumları, Tahran’ın nükleer silaha yönelmesini “mantıklı bir savunma” tercihi gibi göstermeye başlamıştı.

Saldırılar İsrail-İran Savaşının Başlangıcı mı?

Netanyahu’nun söylemleri ve İsrail’in operasyonel tercihleri, bu saldırıların bir dizi uzun vadeli askeri planın ilk adımı olduğuna işaret ediyor. “Ne kadar sürerse sürsün” diyerek uluslararası kamuoyuna meydan okuyan İsrail lideri, ABD başta olmak üzere Batılı müttefiklerini İran’a karşı daha sert bir tutum almaya çağırıyor. Ancak Washington yönetimi henüz doğrudan bir pozisyon almış değil.

İran’ın karşılık verip vermeyeceği, çatışmanın bölgesel savaşa dönüşüp dönüşmeyeceğini belirleyecek en kritik faktör. Ancak şu açık: İsrail, İran’ın artık yalnızca bir tehdit değil, yakın bir nükleer güç olabileceğine dair inancını bu kez eyleme döktü.