Sevdiğim, her seferinde gülerek izlediğim olmuşta olsa farklı yaklaşımların bir zenginlik olduğu da açık. Birden bire önümüzde farklı ufuklar açıyor. Görmediklerimizi gösteriyor. Bizi zenginleştiriyor. işte o yazılardan biri benim Recep İvedik filmlerine hiç bakmadığım bir yerden beni yakaladı. Ekşi Sözlükte okuduğum yazı tam da sözünü ettiğim fikir açıcı olanın türdendi. Yazıyı kaleme alan Order from chaos rumuzuyla paylaşmış ben de köşemden sizinle paylaşıyorum…
Buyurun birlikte okuyalım:
Rekor kıran film.
Recep İvedi gibi bir film 80’lerde 90’larda çekilemezdi. Çekilse de ilgi görmezdi. Çünkü bir tipleme olarak “gerçek” değildi, yoktu. Ne zaman ki o tiplemeye gerçek hayatta rastlar olduk, filmi de peşi sıra geldi. Recep İvedik’in gerçeği de filmi de AKP Türkiye’sinin ürünüdür.
Recep İvedik ne yapar?
Kendine göre (çoğunlukla da dış menşeli) teamülleri olan bir ortama girer ve o teamülleri tanımaz, yıkmaya çalışır. Muhakkak kendisine kıl olan “ibne kılıklı geziciler”, “vesayetçi elitler” olacaktır fakat recep İvedik onları saf dışı bırakarak kendi tarzını ortama kabul ettirir. Burada bu filmlerdeki sorunun kabaca bir görüntü kirliliği olmadığını anlamak lazım. Bu filmlerde kaşınan şey çok bildiğimiz bir şeydir.
Recep, toplumun “elit” kabul edebileceği pek çok mekana gider. Örneğin bir reklam ajansına, sushi lokantasına, yoga salonuna, golf oynamaya, sosyetik davetlilerin olduğu şık bir partiye, üniversitede bir derse, kütüphaneye, tiyatroya… ve tüm bu ortamlarda mekanın dokusuna uyumsuzluğu çiğ bir zenofobi eşliğinde gözümüze sokulur. Recep bu uyumsuzluğu mahcup bir boyun eğmeyle geçiştirmez, talep eder, talebi karşılanmazsa mekanın müesses nizamını bozar. Starbucks’ta çay, sushi lokantasında ekmek ister, ekmek olmadığı cevabını alınca garsonu azarlar. Bir bilgisayarı parçalar. Kütüphanede görevliyle tartışır. Golf sahasında birine levyeyle saldırır. Kostüm partisinde birine bulaşır. Üniversitede hocayı azarlar. Tiyatroda sahneye atlar, oyunun akışını bozarak ortamı kendisi domine eder.
Recep’in girdiği ortamlar her zaman böyle olmak zorunda değildir. Bu ortam bir gün anayasal mekanizmalar olabilir, karşı koyduğu teamüller; o şekilde işlemesi gereken yargı mekanizması olabilir. Bir gün gıda kodeksine savaş açabilir. Kamu ihale kanununa karşı çıkabilir. Bunların gereksizliğini belirten, bunları çabuk çabuk atlamak isteyen bir zihnin bayraktarı olabilir. Teamülü destekleyenler arasında, mevcut ortamda hiç bir zaman Recep’in ne kadar aptal, cahil bir hanzo olduğunu üst perdeden dile getirip onu rezil eden onu bozacak olan, ona baskın olan biri çıkmaz. Recep üniversiteli gençlerin ensesine tokadı basar. Gençler ona teslim olur. Ortamda her zaman üstünlüğünü kurar. Olay nihayete bağlanır. Recep gücünü biraz da bu teamülleri radikal savunamayan, bunları içselleştirememiş objektiflerin sayesinde dominantlığını sağlar.
Recep İvedik’in girdiği ortamın amına koyuculuğu bir açıdan kemal Sunal’ın deli deli küpeli ya da bekçiler Kralı’ndaki yıkıcılığa benzer. Fakat çok basit bir fark vardır. Orada Şaban’ın yıkıcılığı “sosyalist” bir yıkıcılık iken recep İvedik’inki faşist bir yıkıcılıktır. Şaban, mevcut nizam yerine iğreti durmayan adilane başka bir nizam ikame ederek ve “herkes için” yıkar. Recep İvedik bildiğin bencil bir yordamsız öküzdür.
Bu anlamda Şahan Gökbakar ve filmi “başarılı”dır, çünkü yeni Türkiye’ye ait bir fenomeni tespit etmiş ve sinemaya aktarmıştır. Ancak bu tiplemeye Gökbakar eleştirel bir pozisyondan bakmamıştır, aksine sempatik kılmaya, sevdirmeye çalışmıştır. Mesele de budur: Recep İvedik serisi, medeniyesizleşmeye, kültürel çölleşmeye, okumuş adama düşmanlığa, lümpenleşmeye bir övgüdür. Dolayısıyla gerçek hayattaki Recep İvedik’ler nasıl ki birer çürüme/çöküş fenomeni ise Recep İvedik filmi de çöküş filmidir, pespayeliktir. “TR İslamcılığı kendi sanatını yaratamadı” denir ama yanlış, Recep İvedik bir çürütme projesi olarak TR İslamcılığının özbeöz çocuğudur.
- Kadın nedir, kimdir… - 29 Mayıs 2019
- Çırılçıplak adamları seviyorum - 26 Mayıs 2019
- Yaşam döngüsü… - 23 Mayıs 2019