Marksist düşünce, burjuva parlamentolarını kapitalist toplumların egemen sınıflarının iktidar organları olarak eleştirir. Karl Marx ve Friedrich Engels, burjuva parlamentolarının kapitalist toplumlarda egemen sınıfların çıkarlarını koruyan ve sürdüren yapılar olduğunu savunurlar. Marx, Komünist Manifesto’da burjuva parlamentolarının, işçi sınıfının çıkarlarını temsil etmekten uzak olduğunu belirtir; bu organlar, kapitalist düzenin devamlılığını sağlamak ve krizlerini yönetmek amacıyla tasarlanmıştır (Marx & Engels, 1848).
Marx, burjuva parlamentolarının işçi sınıfını temsil etmediğini, aksine burjuva sınıfının iktidarını pekiştiren ve ekonomik düzenin sürdürülebilirliğine hizmet eden yapılar olduğunu ifade eder. Engels de burjuva parlamentolarının işçi sınıfının taleplerini bastırma ve kapitalist sınıfın argümanlarını meşrulaştırma işlevine dikkat çeker. Bu parlamentolar, toplumsal eşitsizlikleri sürdürme ve derinleştirme rolü oynar (Engels, 1884).
Burjuva demokrasisi, kapitalist üretim ilişkilerinin ve sınıf egemenliğinin bir yansıması olarak şekillenir. Yüzeyde eşitlik ve özgürlük söylemleri ile süslense de, bu sistemin derinliklerinde sınıfsal dinamikler belirleyicidir. Demokrasi kavramı, bireylerin kendi kaderlerine karar verme hakkını vaat etse de, ekonomik gücü elinde bulunduran burjuva sınıfının çıkarlarına hizmet eden bir yapı olarak işlev görür. Kapitalist toplumlarda burjuvazi ile işçi sınıfı arasında belirgin bir ayrım vardır; burjuva demokrasisi bu ayrımı maskelemek için çeşitli mekanizmalar kullanır. Seçim sistemleri, siyasi partiler, medya ve eğitim gibi kurumlar, egemen sınıfın çıkarlarını korur ve pekiştirir.
Özgürlük ve eşitlik söylemleri, burjuva demokrasisinin işleyişini meşrulaştıran ideolojik araçlardır. Bu söylemler, işçi sınıfının sömürü ilişkilerini gizler ve bu ilişkileri doğal ve değişmez olarak sunar. İşçi sınıfı yüksek vergiler, düşük ücretler ve sınırlı sosyal haklarla mücadele ederken, burjuvazi çeşitli vergi muafiyetleri ve teşviklerle ekonomik gücünü artırır. Bu durum toplumsal eşitsizlikleri derinleştirir ve özgürlük söylemlerinin ardında yatan sınıfsal dinamikleri gözler önüne serer.
Parlamenter sistemlerin toplumsal eşitsizlikler üzerindeki etkileri, seçim süreçlerinden yasama organlarına kadar geniş bir çerçevede değerlendirilmelidir. Burjuva parlamentoları, büyük sermaye gruplarının ve üst sınıfların çıkarlarını korumayı amaçlayan yapısal mekanizmalardır. Seçim süreçlerinde büyük sermaye gruplarının mali ve lojistik destekleri, adayların belirlenmesi ve kampanya sürecinde önemli bir etkiye sahiptir. Bu durum, temsilcilerin çıkarlarını korudukları sınıfların baskıları altında kalmalarına ve yasamaların bu doğrultuda şekillenmesine neden olur.
Yasama organlarının yapılandırılması da toplumsal eşitsizliklere hizmet eder. Parlamento üyeleri genellikle üst sınıfların mensuplarıdır ve işçi sınıfının temel haklarını göz ardı ederken, sermaye güçlerine avantaj sağlamak amacıyla düzenlemeler yapar. Ekonomik politikalar, vergi düzenlemeleri ve sosyal yardım programları genellikle sermaye sınıfının lehine düzenlenir. Sosyal yardım programlarının kısıtlanması ve işçi haklarının zayıflatılması, toplumsal eşitsizlikleri devam ettirir. Büyük sermaye gruplarının etkisi altındaki burjuva parlamentoları, bu politikaların yürürlüğe girmesini destekler ve böylece parlamenter sistemler sınıf ayrımlarını derinleştirir ve işçi sınıfının yaşam koşullarını zorlaştırır.
Günümüz Marksist teorisyenleri, burjuva parlamentolarını analiz ederken klasik Marx ve Engels’in perspektiflerinden etkilenmişlerdir. Modern teorisyenler, kapitalist devletin doğasını ve parlamenter sistemlerin sınıfsal karakterini vurgulamakta ve kapitalizmin temel çelişkilerini ortaya koymaktadırlar. Antonio Gramsci’nin hegemonya kavramı ve devletin çok cepheli yapısı, günümüz teorisyenlerine ilham vermiştir. Gramsci, parlamentoların sadece devletin bir yüzeyi olduğunu, ideolojik aygıtların da önemli olduğunu savunur (Gramsci, 1971). Nicos Poulantzas’ın devletin göreli özerkliği üzerine görüşleri, kapitalist demokrasilerin işçi sınıfının karşılaştığı yapısal engellere ışık tutar. Poulantzas, devletin belirli derecede özerklik kazanarak, sermayenin çıkarlarına hizmet etse de işçi sınıfının belirli kazanımlarını kabul edebileceğini belirtir (Poulantzas, 1973).
Modern Marksist teorisyenler, işçi sınıfı için daha demokratik ve eşitlikçi alternatifler önermektedir. Sovyet tipi konsey modelleri ve işçi meclisleri, doğrudan demokrasiyi ve geniş katılımcılığı savunur, burjuva parlamenter sisteminin hiyerarşik ve elitist doğasını reddeder. Bu alternatifler, işçilerin ve halkın kendi kaderini tayin etme hakkına vurgu yapar. Günümüz toplumsal mücadeleleri ve siyasal hareketler açısından bu analizler büyük önem taşır. Neoliberalizm ve sürekli derinleşen ekonomik eşitsizlikler bağlamında, modern Marksist analizler işçi sınıfının güncel koşullarını anlamak ve alternatif mücadele stratejileri geliştirmek için kritik araçlar sunmaktadır.
Kaynaklar
• Engels, F. (1884). Ailenin, Özel Mülkiyetin ve Devletin Kökeni. [Online] Available at: [URL]
• Gramsci, A. (1971). Hapishane Defterleri. [Online] Available at: [URL]
• Harvey, D. (2006). Paris Komünü ve Kapitalist Krizler: Tarihsel Materyalizm ve Sınıf Mücadelesi. Verso.
• Marx, K., & Engels, F. (1848). Komünist Manifesto. [Online] Available at: [URL]
• Poulantzas, N. (1973). Sosyalist Demokrasi ve Burjuva Devleti. [Online] Available at: [URL]
- Avrupa’nın Yaşlanan Nüfus Krizi: Kapitalizmin Derinleşen Çıkmazı mı? - 15 Eylül 2024
- Enflasyonun Sorumlusu Ücretler mi? - 25 Ağustos 2024
- TOBB Verileriyle Temmuz Ayında Kurulan ve Kapanan Şirket Sayıları - 24 Ağustos 2024