Muhtemelen bu yazım yüzünden pek çok kadın hatta çok yakın arkadaşlarım bana kızacak, ama feminizmin geldiği bu noktada bazı konularda hemfikir olacağımızı düşünüyorum.
Amerikalı eleştirmen yazar Jessa Crispin’in de feminizmle ilgili bir sürü problemi var ve bu konuyla ilgili bir manifesto yazdığında, ben de başta karşı çıkmıştım ama zamanla ne demek istediğini çok net anladım. Benim için feminizm, dönüştürülmüş bir toplum, ağdalı romantizme karşı bir meydan okuma, eşitliğe ve özgürlüğe inanan bir yaşam tarzı anlamına geliyordu. Fakat Crispin’in de savunduğu gibi bu ideoloji amacından uzaklaşarak bayat, kaba, faşist ve içinde düşmanlık barındıran bir harekete, yani diğer adıyla radikal feministliğe dönüştü.
Bayağı azılı feminist olan bir arkadaşım var; böyle olma sebebi de aslında çok açık… Yıllarca erkeklerden fiziksel ve psikolojik şiddet görmüş, sömürülmüş ve haksızlığa uğramış bir kadın olarak bu hale gelmesi son derece anlaşılır; lakin sanki tüm erkek cinsi suçluymuş ve iğrenç mahluklarmış gibi hepsine bayağı savaş açmış durumda… Mesela, karşısındaki erkek farkında olmadan cinsiyetçi bir fıkra anlattığında, sağ kolunu yukarıya kaldırarak ve parmağını sertçe sallayarak, neredeyse bağırarak ‘ben buna şerh koyarım’ diye saldırıya geçiyor; sakin bir şekilde cinsiyetçiliğin ne olduğunu anlatmak ve karşıdakinin ne yaptığını anlamasına fırsat vermek yerine… Ya da hayatında feminizmin ne olduğunu bilmeyen bir adam yine farkında olmadan karısı hakkında saçma sapan bir yorum yaptığında da yine aynı saldırgan tepkiyi gösteriyor. Her yerde ve her an erkeklerin yanlışını bulmak için tetikte sanki! Ben bile onun yanında şaka yapmaktan çekinir hale geldim, yine yanlış bir kelime kullanacağım diye. Onu tanıyan erkeklerin ondan ne kadar tırstığını, o tepki ve yüksek ses tonuyla karşılaşmamak için onun yanında konuşurken ne kadar dikkatli olmaya çalıştıklarını ben biliyorum. Resmen ödleri kopuyor; e ne farkı kaldı şimdi psikolojik şiddet uygulayanlardan? Sonra da aynı kişi, kimsenin onu anlamadığından ve yalnızlıktan yakınıp duruyor. Bu da hayatındaki en büyük çelişki!
Öncelikle feminist olmak kabalık olmamalı! Bir kere elimizde aslanlar gibi aklımız, eğitimimiz, meramımızı anlatabilecek dilimiz, sabrımız ve insana saygımız var; eğer savaşacaksak, savaşmak için bu silahlar yeter de artar bile! Elbette çıtkırıldım bir kibarcık olmak zorunda da değiliz ama kabalık, kadın ya da erkek hiç kimseye yakışmayan bir hareket! Crispin’e göre ‘gücü olan bir kadın bir erkek gibi davrandığı zaman bu ataerkilliğe karşı kazanılmış bir zafer yerine, içinde kadın barındıran bir ataerkillik’ oluyor, ki ben de sonuna kadar aynı fikirdeyim.
Sonra feminizm adına istedikleriyle yatabilme özgürlüğü olduğunu ve erkekleri bir seks objesi olarak kullandıklarını söyleyenler var. İyi hoş da bunu bu şekilde dillendirmek o kadar absürt ki! Nasıl erkeklerin hangi kadını nasıl götürdüklerinden bahsetmeleri bana son derece ayıp ve saygısızca geliyorsa, bunun aynısını kadınlar yapınca da bir farkı olmuyor bana göre! Vay koçum diye sırtını sıvazlayasım gelmiyor mesela. Sen yine cinselliğini yaşa, özgürlüğün dibine vur ama bu kadarı da biraz fazla değil mi? Çokeşlilikten bahsetmek ve bu konuyu entelektüel bir seviyede tartışmak varken, neden durumu bu kadar laçkalaştırıyoruz? Kaba bir erkekten ne farkımız kalıyor Allah aşkına?
Bu noktada insandan uzaklaşan feminizm radikalleşerek hem amacından hem de siyasi bağlarından kopmuş oldu. Kadına ve haklarına sahip çıkan bir ideolojiden ziyade bireyselleşerek bir erkek düşmanlığına dönüştü. Sadece erkeğin değil kadının bile kadını eleştirmesine tahammül edilemez oldu. Eskiden feminist düşünce bir toplum eleştirisiyken, farklı bir kültür yaratma hayali kurdururken, hali hazırdaki kültürün içinde eridi gitti ve sadece kadını ön plana çıkaran, acımasız, saldırgan ve bencil bir eğilim haline geldi. Bu yeni feminizm anlayışının da bana göre kadın düşmanı ataerkil yapıdan hiçbir farkı kalmadı.
Erkeklerin kadınlardan çekinmesinden ziyade onlara saygı duyması daha önemli olmasına rağmen, şimdi kadının kapısını açmaya ya da bir içecek ısmarlamaya çekinen bir erkek toplumu oluştu resmen. Hesabı ödemeye kalkınca sanki bizi satın almaya kalkmış gibi öfkeyle saldırıyoruz artık. Ne haddineymiş! Sandalyemizi çekince büyük bir haksızlığa uğramış gibi surat asıyoruz. Ne var yani sandalyeni çekmiş, kapını açmış, yemek ısmarlamaya kalkmış; bunları sen yapamadığın için yapmıyor ki! Centilmenlik hala revaçta… (Şovenist ve eril kafaları ayrı tutuyorum tabii)
Crispin’e göre, öncelikle feminist anlayışa sahip kadınların kapitalist düşünceden uzaklaşması gerekiyor. Bence de. Feministliğiyle ayakta duran birçok kadın arkadaşım, estetiğe, kıyafete, kozmetiğe deli gibi para harcıyor; şimdi kapitalist sistem güçlüyü desteklediği için sen de böyle yaparak ona hizmet etmiş olmuyor musun? Kadının toplumdaki yerini iyileştirmek değil de kendine güç kazandırmaya çalışmaktır bu! Yani, büyük bir şirkete CEO olarak atandın diyelim; artık orayı sen yönetiyorsun ya bu sana yeterli geliyor ama hali hazırda var olan eski sistemi değiştirmeyi bile düşünmüyorsun; kısaca kadın yönetici olmak yeterli! İşte bu da feminizmin asimilasyona yenik düştüğünü gösteriyor.
Kaldı ki cinsiyeti sorgulamaya, toplumun ötekileÅŸtirdiklerini kabullenmeye, androjen dahil kadın erkek dışındaki tüm kimlikleri kabul etmeye gelince, zaten kadınların erkeklerden 100 yıl daha ilerde olduÄŸunu savunan Crispin, feminist eÄŸilimin erkek gibi yaÅŸamakla alakalı olmadığını söylüyor; ona göre erkek gibi yaÅŸamak yerine yapılacak en iyi hareket bilinen klasik deÄŸerleri yani kadına ve erkeÄŸe verilen görev tanımlarını yıkmak, hiyerarÅŸiyi yok etmek ve her ÅŸeyi baÅŸtan inÅŸa etmek… Bunun için de güçlü kadınların bireyselleÅŸerek düzene ayak uyduracaklarına, var olan düzeni deÄŸiÅŸtirmek için çalışmaları gerekiyor. Bunu yapabilmek için de azılı bir feminist olmaya gerek yok, hümanist olmak yeterli; feminist olması gerekenler de erkekler bana göre, çünkü benim tarafım belli zaten!
- Aptal Beyaz Adamlar - 26 Kasım 2018
- Kadın düşmanları çok yakınımızda! - 14 Mart 2018
- Pedofili bir suç deÄŸil, bir bozukluktur… - 18 Åžubat 2018