Nacho Sanchez Amor’un Ankara’da yaptığı açıklamalar, Avrupa Birliği-Türkiye ilişkilerinde siyasi ahlakın, hukukun üstünlüğünün ve demokratik meşruiyetin ne derece merkezi bir konumda olduğunu bir kez daha gözler önüne serdi. Avrupa Parlamentosu Türkiye Raportörü sıfatıyla konuşan Amor, Ekrem İmamoğlu’nun hukuksuz tutuklanmasının, Türkiye’nin Avrupa’ya verdiği mesajlar açısından ne kadar çelişkili ve yıpratıcı olduğunu açık bir şekilde ortaya koydu.
“AB Üyesi Olmak İstiyoruz” Diyen Bir Ülke Muhalefet Liderini Tutuklayamaz
Amor’un en dikkat çekici sözlerinden biri, İmamoğlu’nun tutuklanmasının Avrupa’da “anlaşılamadığını” belirtmesiydi. Gerçekten de, “hukuk devleti” olma iddiasında bulunan bir ülkenin, muhalefetin önde gelen figürünü sabaha karşı polis baskınıyla gözaltına alması, demokratik dünyada yalnızca şaşkınlık değil, aynı zamanda güvensizlik yaratıyor. Türkiye’nin AB üyeliğine dair retoriği, uygulamada otoriter reflekslerle çatıştığında, Amor’un deyimiyle Avrupa’ya “karmaşık bir sinyal” gönderiliyor.
İmamoğlu’nun bir belediye başkanı olarak sabaha karşı evi basılarak gözaltına alınmasını sorgulayan Amor, aslında Türk yargısının ne derece siyasallaştığına dair Avrupa’nın yüksek sesle dile getirdiği ender ama net eleştirilerden birini yaptı. Amor’un “Bir yazı yollarsınız, bir şekilde iletişime geçersiniz” sözü, bu operasyonların asıl amacının hukuki değil, psikolojik ve siyasi olduğu kanaatini doğruluyor.
“Terörsüz Türkiye” Süreci ve Barış Umudu
Amor’un açıklamalarının en dikkat çekici diğer boyutu ise, PKK’nın silah bırakma ve fesih kararına dair sözleriydi. “Bu çok iddialı bir hamle ve mükemmel bir haber” diyen Amor, bu sürecin Türkiye’nin AB’ye katılım sürecine olumlu yansıyabileceğini söyledi. Ancak burada dikkat çekilmesi gereken husus, Amor’un bu açıklamaları doğrudan siyasi paydaşlara, yani hükümete, Meclis’e ve muhalefete yapıyor olmasıdır. Zira, böyle bir sürecin kalıcı olabilmesi için geniş toplumsal ve kurumsal bir sahiplenmeye ihtiyaç var.
Amor’un “terör döngüsünün bitmesi siyasi enerjiyi serbest bırakır” sözleri, Türkiye’nin kronikleşmiş güvenlik merkezli siyaset anlayışının artık demokratikleşme önünde bir engel haline geldiğini gösteriyor. İspanya deneyimiyle kıyaslama yapması da önemli: ETA’nın silahsızlandırılması süreci, demokratikleşme ve hukukun üstünlüğü bağlamında örnek alınması gereken çok sayıda ders barındırıyor.
Gümrük Birliği, Vize Serbestisi ve Demokratik Koşullar
Amor’un dikkat çektiği bir diğer mesele ise Gümrük Birliği Anlaşması’nın modernizasyonu ve vize serbestisiydi. Her ne kadar ekonomik ilişkilerin sürdürülmesini desteklese de, Amor burada net bir ayrım koyuyor: Ortaklık ve katılım süreci farklıdır. Katılım süreci değerler temelindedir ve burada herhangi bir “kestirme yol” yoktur. Türkiye’nin askeri gücü ya da stratejik konumu ne olursa olsun, hukuk devleti ilkesinden taviz verildiği sürece üyelik ihtimali yoktur.
Vize serbestisi için gereken altı kriterden birinin “terörle mücadele yasası” olduğunu hatırlatan Amor, şayet “terörsüz bir dönem” başlıyorsa, bu yasanın yeniden ele alınması gerektiğini vurguladı. Yani sadece PKK’nin değil, devletin de “silahsızlanması”, yani güvenlikçi reflekslerden arınması gerekiyor.
“Aşk Mektubu İstemiyoruz, Gerçekleri Görmek İstiyoruz”
Amor’un basın toplantısının belki de en çarpıcı cümlesi bu oldu: “Aşk mektubu istemiyoruz.” Türkiye’nin AB’ye dair söylemleri artık romantik temenniler düzeyinde değil, somut ve elle tutulur reformlar üzerinden değerlendirilmek isteniyor. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarının uygulanmaması, bağımsız yargının ortadan kalkması, siyasi baskılar ve gazetecilere yönelik sindirme politikaları Türkiye’nin notunu düşüren unsurlar.
CHP’nin Cumhurbaşkanı adayı ve milyonlarca insanın iradesini temsil eden bir figürün hapiste tutulması, sadece bir bireyin değil, toplumun demokratik iradesinin cezalandırılması anlamına geliyor. Amor, bu durumu açıkça “katılım sürecine zarar veren bir gelişme” olarak tanımlıyor.
Ortaklık mı, Üyelik mi?
Nacho Sanchez Amor’un açıklamaları, Türkiye’nin bugün geldiği noktada “ortaklık” ilişkisiyle yetinmesi gerektiğini gösteriyor. Çünkü üyelik perspektifini taşımak için gerekli olan demokratik, hukuki ve kurumsal asgari şartlar artık karşılanmıyor. Ancak bu bir kapanış değil; Amor’un da dediği gibi, halen umut var. Bu umut, İmamoğlu’nun serbest bırakılmasıyla, barış sürecinin canlandırılmasıyla ve AİHM kararlarının uygulanmasıyla güçlenebilir.
Ama şu an için Avrupa’nın baktığı yerden görünen tablo, bir aşk hikâyesinden çok, bozulmuş bir güven ilişkisinin sancılı bir yeniden inşa süreci gibi duruyor.
- NHY / ANKA Haber Ajansı, Avrupa Parlamentosu Türkiye Raporları, 2023-2024 dönemleri, European Stability Initiative (ESI)