Kriz, Saldırı ve Tutarlılık: Özgür Özel’in Siyasi Stratejisi

Murat Sabuncu’nun 1 Haziran tarihli röportajı, CHP Genel Başkanı Özgür Özel’in yalnızca güncel yargı operasyonları karşısındaki tutumunu değil, aynı zamanda partiyi nasıl konumlandırdığını, hukuk ve demokrasi kavramları etrafında nasıl bir siyasal mücadele tahayyül ettiğini de açığa çıkartıyor. Özel’in verdiği mesajlar, Türkiye’de muhalefet liderliğinin nasıl bir sınavdan geçtiğini ve bu sınav karşısında nasıl bir dirayet gösterdiğini ortaya koymak bakımından oldukça kıymetli.

Yargı Operasyonları ve Süreç Odaklı Direniş

Röportajın merkezinde, İmamoğlu’na yönelik yargı süreci, CHP’li belediyelere dönük artan baskılar ve 30 Haziran’da İmamoğlu’nun karşı karşıya kalacağı “kayyım riski” bulunuyor. Özgür Özel’in bu süreci “sonuç odaklı değil, süreç odaklı bir dava” olarak tanımlaması, meselenin hukuki değil siyasal olduğunu açıkça dile getiriyor. Bu açıklama, Adalet ve Kalkınma Partisi’nin muhalefeti sindirme taktiğini salt bir yargı stratejisi değil, aynı zamanda bir psikolojik savaş ve siyasal mühendislik hamlesi olarak deşifre etme çabasıdır.

Burada dikkat çeken nokta, Özel’in bu saldırıları toplumsal muhalefetin birlik zeminini sarsmaya dönük girişimler olarak değerlendirmesidir. CHP’nin içinde bulunduğu kurumsal toparlanma sürecinin, özellikle 31 Mart yerel seçimlerinden sonra ivme kazanmış olması, iktidarın gözünde partiyi öncelikli hedef haline getirmiştir.

CHP’nin Tarihsel Tutarlılığı ve Kürt Meselesi

Özel, Kürt meselesi bağlamında CHP’nin duruşunun tarihsel bir çizgide ilerlediğini ve çözüm süreci gibi kritik başlıklarda da “samimi” olanın kim olduğunu kamuoyunun takdirine sunduğunu vurguluyor. Buradaki temel strateji, CHP’yi “iktidarla işbirliği yapıyor” gibi göstermek isteyen çevrelere karşı net ve ilkeli bir duruş sergilemek. Bu pozisyon alış, hem HDP/DEM seçmeninin güvenini tazelemek hem de partiyi “devletçi-Kemalist çizgiye” sıkıştırmak isteyen iktidar çevrelerine karşı bir yanıt niteliğinde.

Özel’in, “Bu mesele yalnızca terörle mücadele değil, Türkiye’nin demokratikleşmesi meselesidir” diyerek ortaya koyduğu yaklaşım, aynı zamanda 2010’ların çözüm süreci deneyiminden farklı, daha çoğulcu ve meşru bir zemin öneriyor.

Erdoğan’ın Anayasa Çağrısı ve Paralel Operasyonlar

CHP’ye bir yandan yeni anayasa için diyalog çağrısı yapılırken, öte yandan belediyelere dönük yeni gözaltı ve tutuklama dalgalarının gelmesi, iktidarın çelişkili ve çifte standartlı siyasal çizgisini ortaya koyuyor. Özel’in bu konudaki yaklaşımı, “işbirliği” ile “saflaşma” arasında stratejik bir çizgide ilerliyor. Meclis zemininin çalışması gerektiğini söyleyen Özel, ancak bu zeminin adil ve kapsayıcı olması koşuluyla CHP’nin sürece katkı sunabileceğini belirtiyor. Bu tutum, CHP’nin hem diyalog zeminini terk etmediğini hem de iktidarın dayatmacı girişimlerine karşı gardını düşürmediğini gösteriyor.

İç Muhalefet, Kılıçdaroğlu ve Partiyi Tartıştırmama Stratejisi

Kılıçdaroğlu’nun son çıkışı ve TGRT’ye gönderdiği açıklama, CHP içinde sembolik anlamı yüksek olan bir tartışmayı gündeme getiriyor. Özel’in buna verdiği yanıt ise oldukça dikkatli ve birleştirici: “Meydanlar, anketler, delegeler konuştu; bana laf düşmez.” Bu yanıt, bir yandan partideki meşruiyet zemininin altını çizerken diğer yandan kamuoyu önünde yeni bir kırılma yaratmadan Kılıçdaroğlu’na saygılı bir mesafe koyuyor.

Burada “partiyi tartıştırmamak” söylemi, sadece bir iç disiplin mesajı değil; aynı zamanda süregiden yargı sürecine karşı partiyi daha geniş bir toplumsal birlik cephesinde koruma hamlesi. Zira iktidarın asıl kazanımı, yalnızca bir belediye başkanını tutuklatmak değil, CHP’yi içeriden bölmek olacaktır. Özgür Özel’in buna karşı geliştirdiği strateji, partiyi iç polemiklerden uzaklaştırarak dış saldırılara karşı daha güçlü bir savunma pozisyonuna çekmektir.

Bir Liderlik Testi

Özgür Özel’in hem siyasi hem insani anlamda zorlayıcı bir süreçten geçtiği, ancak buna karşın geniş bir siyasi vizyon ve stratejik netlikle hareket ettiği görülüyor. Röportaj boyunca altı çizilen unsurlar – yorgunluk, enerji, kararlılık ve tutarlılık – sadece bir liderin portresini değil, aynı zamanda CHP’nin dönüşen siyasal reflekslerini de ortaya koyuyor. Türkiye, bir yandan siyasal iktidarın otoriterleşme eğilimleriyle karşı karşıyayken, diğer yandan bu otoriterleşmeye karşı “süreç odaklı bir mücadele”yi örgütlemeye çalışan bir ana muhalefet liderliğiyle de yüz yüze. Özgür Özel’in bu bağlamda verdiği mücadele, yalnızca bir partinin değil, demokratik bir siyasal sistemin yeniden kurulma çabası olarak okunmalıdır.