Sağlık Bakanlığı’nın 2023 Sağlık İstatistikleri Yıllığı, kadınların kanser taramalarına ve önleyici sağlık hizmetlerine ulaşımında ciddi engellerle karşı karşıya kaldığını gösteriyor. Ancak bu tablo yalnızca sağlık sistemindeki teknik yetersizliklerle açıklanamaz. Kadınların sağlığa erişimini sınırlayan yapısal sorunlar, patriyarkal sağlık politikaları, ekonomik kriz ve neoliberal sağlık rejiminin yarattığı güvencesizlikle doğrudan ilişkilidir.
Kadın Sağlığı, Politik Çıkmazın Kıskacında
Kadın sağlığına yönelik politikalar, mevcut iktidarın toplumsal cinsiyet eşitsizliğini besleyen muhafazakâr aile modelinin bir yansıması olarak şekilleniyor. Devlet, kadını birey olarak değil, aile içindeki rolü üzerinden tanımlıyor. Sağlık hizmetlerinde de bu yaklaşımın izleri net biçimde görülüyor: Kadının sağlığı, doğurganlık ve annelik ekseninde ele alınıyor, bunun dışındaki tıbbi gereksinimler göz ardı ediliyor. Oysa sağlık, yalnızca doğum öncesi ve sonrası bakım hizmetlerinden ibaret değildir; kadınların yaşam boyu nitelikli sağlık hizmetlerine erişimi temel bir insan hakkıdır.
Ancak bu hak giderek daha fazla ihlal ediliyor. Ezgi Can Ceylan’ın BirGün Gazetesi’nde yayımlanan haberine göre, Türkiye’de kadınların sağlığa erişimi giderek zorlaşıyor. Kamu sağlık hizmetlerine erişimde yaşanan aksamalar, özellikle önleyici sağlık hizmetleri söz konusu olduğunda kadınları doğrudan etkiliyor. Sağlık Bakanlığı’nın verilerine göre, kanser taramalarına katılım oranları düşüş gösteriyor. Kadınların kendi kendine meme muayenesi yapma oranı 2019’da %22,1 iken 2022’de %20,9’a geriledi. Aynı dönemde mamografi çektiren kadınların oranı %10,4’ten %7,3’e, smear testi yaptıranların oranı ise %11,7’den %7,2’ye düştü. Bu durum, sağlık politikalarının kadınlar lehine değil, kadınları sağlık hizmetlerinden uzaklaştıran bir seyir izlediğinin açık bir kanıtıdır.
Kanser Oranları Artıyor, Politikalar Yetersiz Kalıyor
Sağlık istatistiklerine göre, meme kanseri kadınlarda en sık görülen kanser türü olmaya devam ediyor. 2019 verilerine göre, meme kanseri %29,3 oranıyla ilk sırada yer alıyor. Onu %6,1 ile rahim kanseri, %2,6 ile rahim ağzı kanseri izliyor. Uluslararası karşılaştırmalar, Türkiye’de meme kanseri vakalarının dünya ortalamasının oldukça üzerinde olduğunu gösteriyor.
Özellikle serviks kanseri, HPV aşısı ile büyük ölçüde önlenebilir olmasına rağmen, Türkiye’de Sağlık Bakanlığı’nın aşı takviminde yer almıyor. HPV aşısının ücretsiz olarak sunulmaması, halk sağlığı açısından ciddi bir eksiklik yaratıyor. Bu aşı birçok ülkede devlet tarafından karşılanırken, Türkiye’de kadınlar için ekstra bir maliyet yükü haline getiriliyor. Kadınların sağlığa erişimi yalnızca fiziksel değil, ekonomik engellerle de kısıtlanıyor.
Kadınlar, sağlık hizmetlerinden çekilmek zorunda bırakılıyor. Kamu hastanelerinde kapasite yetersizliği ve randevu bulma zorlukları, özel hastaneleri zorunlu bir seçenek haline getiriyor. Ancak ekonomik krizle birlikte kadınların özel sağlık hizmetlerine erişimi giderek imkânsızlaşıyor. Kadınlar ya gerekli taramaları yaptıramıyor ya da erken teşhis şansını kaybederek daha ağır bir tabloyla karşı karşıya kalıyor.
Kadının Bedeni Üzerindeki Hak Mücadelesi
İstanbul Tabip Odası (İTO) Genel Sekreteri Ayşen Yavru, kadın sağlığına erişimde yaşanan bu düşüşü değerlendirdiği açıklamasında, tıp etiğinin temel ilkelerinden birinin ayrımcılığı reddetmek olduğunu hatırlattı:
“Tıp fakültesinden mezun olurken, ‘Yaş, hastalık ya da engellilik, inanç, etnik köken, cinsiyet, milliyet, politik düşünce, ırk, cinsel yönelim, toplumsal konum ya da başka herhangi bir özelliğin, görevimle hastam arasına girmesine izin vermeyeceğime’ yemin ediyoruz. Ancak kadınların en temel sağlık hizmetlerine erişiminin politik, ekonomik ve toplumsal engellere takıldığını görüyoruz. Bu hizmetlerin aksaması, hem bireysel hem de toplumsal sağlığı tehdit eden bir durumdur.”
Yavru, bu eşitsizliklerin neoliberal sağlık sisteminin doğrudan bir sonucu olduğuna da dikkat çekti:
“Kadına biçilen rol günümüzde de eşitsizlik bağlamında devam ediyor. Kadınların kendi bedenleri üzerindeki hakları yok sayılıyor. Patriyarkal neoliberal sağlık sistemi, kadınları yok sayarak, en temel anayasal haklardan biri olan sağlığa erişimlerini kısıtlıyor. Kadınların ekonomik güvencesizliği, maruz kaldıkları şiddet ve hukuksuzluk ortamı, sağlık hakkı için mücadele etmelerini engelliyor ve onları daha da savunmasız hale getiriyor.”
Kadın sağlığına erişimin kısıtlanması yalnızca bir sağlık meselesi değil, doğrudan bir insan hakları ihlalidir. Bu ihlal, ekonomik eşitsizlikler ve toplumsal cinsiyet rolleriyle pekiştirilerek kurumsallaştırılıyor. Kadınların sağlığını doğrudan etkileyen politikalar, onların toplum içindeki yerini belirlemeye yönelik daha büyük bir ideolojik çerçevenin parçasıdır.
Kadın Sağlığı Politikaları Kadınlar İçin Olmalı
Kadın sağlığı alanındaki krizden çıkışın yolu, toplumsal cinsiyet eşitliği perspektifinden hareketle sağlık politikalarını yeniden inşa etmekten geçiyor. Önleyici sağlık hizmetlerine erişimin artırılması, HPV aşısının ücretsiz hale getirilmesi, kanser taramalarına katılımın teşvik edilmesi ve kamu hastanelerindeki sağlık hizmetlerinin güçlendirilmesi atılması gereken ilk adımlar arasında yer alıyor.
Ancak yalnızca sağlık politikalarının iyileştirilmesi yeterli değil. Kadınların ekonomik olarak güçlendirilmesi, sağlık hizmetlerine ulaşımda karşılaştıkları maddi engellerin kaldırılması ve toplumsal cinsiyet eşitliğini sağlama konusunda somut adımlar atılması gerekiyor. Kadınların bedeni üzerinde söz sahibi olabilmeleri için kamusal alanda, hukukta ve ekonomide eşit yurttaşlar olarak görülmesi şarttır.
Sağlık politikaları, kadınların hayatlarını ikinci plana atan muhafazakâr bir anlayışla değil, kadınların sağlığını ve yaşam hakkını merkeze alan bir yaklaşımla şekillendirilmelidir. Aksi takdirde, kadınların sağlığa erişimi her geçen gün daha da sınırlanacak ve bu durum, tüm toplumu derinden etkileyecektir.
Bu noktada soru şudur: Sağlık politikaları, kadınları aileye ve doğurganlığa indirgeyen bir anlayışla mı sürecek, yoksa kadınları birey olarak tanıyıp haklarını güvence altına alan bir dönüşüm mü yaşanacak? Cevabı yalnızca sağlık sisteminde değil, kadınların hak mücadelesinde bulacağız.