“İşveren Değil, Kapitalist”: Fikret Başkaya’dan Entelektüel Uyarı Ve Sistem Eleştirisi

İktisatçı ve düşünür Fikret Başkaya, Yeni Yaşam gazetesindeki son köşe yazısında kapitalist sistemi, kavramların ideolojik manipülasyonunu ve Türkiye’deki entelektüel krizini sert sözlerle eleştirdi. Yazısında, “İşveren” gibi masum görünen kavramların nasıl sömürüyü perdelediğini ortaya koyan Başkaya, Türkiye’deki “aydın” sınıfını da hedef alarak, entelektüel olmanın yalnızca bilgi değil, etik bir sorumluluk olduğunu hatırlattı: “Kelimeler ve kavramlar köleleştirmenin de özgürleşmenin de aracı olabiliyor… fakat gerçek dünyada daha çok egemenliğin hizmetinde oldukları tartışmasızdır.”

Aydın değil, teknokrat: Başkaya’dan sistem içi ‘aydın’ eleştirisi

Fikret Başkaya’nın yazısının önemli bir bölümü, Türkiye’de “aydın” olarak tanımlanan kesimlere yönelttiği eleştirilerden oluşuyor. Ona göre aydınlar, mevcut sistemin teknokratları haline gelmiş durumda: “Bizde diplomalılara ‘aydın’ deniyor… Aydın, eğitimli olmaya, bir uzmanlığa gönderme yapar. Uzman ağacı görür ama ormanı görmez.” Bu nedenle, Başkaya’ya göre Türkiye’de gerçek anlamda entelektüel sayısı son derece az; çünkü entelektüel olmak, “bütüne odaklanmak, eleştirel düşünmek ve egemen olana karşı insanlık bilinciyle direnmek” demek.

Bu noktada Julien Benda’nın şu sözünü alıntılaması anlamlı: “Entellektüelin misyonu, dünyanın efendisi haline gelmiş haksız ve yanlış karşısında cümle alem diz çökerken bile, ayakta kalıp ona insanlık bilinciyle karşı çıkmaktır.”

Kapitalist değil ‘işveren’ deyip geçmek: Kavramlarla kurgulanan meşruiyet

Başlığında özellikle “İşveren!” ifadesini tırnak içine alan Başkaya, bu kelimenin yarattığı ideolojik yanılsamayı gözler önüne seriyor. Kapitalist sömürü ilişkisi, işveren sözcüğüyle hem görünmez hale getiriliyor hem de meşrulaştırılıyor: “İşveren denerek sadece emek sömürüsü yok sayılmıyor, bir de kapitalist alacaklı hale geliyor, zira vermek borçlandırmaktır.” Bu dil oyunuyla kapitalist sistem, insanların hem emeklerini hem yaşam alanlarını kontrol etmesine rağmen toplum gözünde “verici”, “yaratıcı” bir pozisyona yerleştiriliyor.

‘Milli güvenlik’ söylemiyle sermaye koruması: Devlet kimin devleti?

Yazının bir diğer dikkat çeken bölümünde Başkaya, devletin işlevine dair Marxist bir analiz yapıyor. Ona göre devlet, yoksulları korumak için değil, “mülk sahibi egemenleri yoksullardan korumak için” vardır. Devletin ordusu, polisi yetmezmiş gibi, şimdi bir de özel güvenlik ordusu kurulmuş durumda. Bu durumu şöyle sorguluyor: “Bir devlet kurumunun güvenliğinin özel güvenlik şirketine bırakılması ne demektir?” Bu sorunun cevabı onun için açık: Kamusal olan her şey piyasaya açılıyor ve “güvenlik” bile artık bir kâr aracına dönüşmüş durumda.

Soma’dan Amasra’ya uzanan cinayet zinciri: “İş kazası” değil, kapitalist cinayet

Başkaya’ya göre iş cinayetleri, kapitalist sistemin doğal sonucudur. Kapitalist, iş güvenliği harcamalarını kısarak sermayesini büyütür; çünkü onun gözünde işçi, yalnızca bir *“üretim girdisi”*dir. Yazısında açıkça belirtiyor: “Her yıl binlerce işçi ölmez, yaralanmazdı… Aslında iş kazası değil, işveren (kapitalist) cinayeti demek gerekiyor.” Soma, Amasra, Ermenek gibi örnekleri hatırlatarak, bu ölümlerin kaçınılmaz değil, sistematik olduğunun altını çiziyor.

Sınırsız büyüme, sınırlı dünya: Kapitalizmin sınır tanımayan doğası

Kapitalist sistemin etikle bağdaşmadığını söyleyen Başkaya, etik olanın “sınıra riayet” etmek olduğunu hatırlatıyor. Kapitalizmin ise doğası gereği sınırsız büyüme, yayılma, genişleme üzerine kurulu olduğunu ve bu yönüyle doğa sınırlarıyla çarpıştığını belirtiyor: “Kapitalizm sınırsız büyüme dinamiğine sahiptir ama bu dünyanın kaynakları sınırlıdır… ve sonuç ortada: iklim krizi, ekolojik yıkım, insanlığın uçuruma sürüklenmesi.”

Entelektüel etkinlik yaşamsal: “Anlamak aşmaktır”

Yazısını çarpıcı bir uyarıyla sonlandıran Başkaya, sistem içi çözüm beklentilerinin naifliğine dikkat çekiyor ve tek çıkış yolunun radikal bir paradigma değişikliği olduğunu vurguluyor. Kapitalistlerin işine son vermenin sadece emek sömürüsüne değil, doğanın ve yaşamın aşınmasına da karşı durmak anlamına geldiğini söylüyor. Çünkü: “Artık insanlığın ve uygarlığın geleceği işverenlerden kurtulmaya, işverenlerin işine son vermeye indirgenmiş bulunuyor.”

Ve hatırlatıyor: “Velhasıl, insanlığın ve uygarlığın geleceği vakitlice aracın rotasını değiştirebilmeye indirgenmiş bulunuyor… değiştirmek için de anlamak gerekiyor… Boşuna ‘anlamak aşmaktır’ denmemiştir.”


Kaynak: Fikret Başkaya, “İşveren!”, Yeni Yaşam Gazetesi, 18 Mayıs 2025.